“Dört bin metrekaresi, otuz dolara; Ay’da tapulu arazi satılıyor.

Aralarında Hilton ve Marriott gibi, ünlü otel zincirleri var.

Hollywood zenginleri, eski Amerikan Başkanları Jimmy Carter ve Ronald Reagan’ın da var.

Ay müşterileri, bugüne değin, iki milyonu aşkın arsa satın aldı.

Ay’ın mülkiyet tartışması, hâlâ sürse bile; Apolla 11 ekibi 35 yıl önce, ilk kez Ay’a indiğinde,

Ay’ın sanki Amerikalılara ait olduğu izlenimi verilmişti.

Bu bakıştan hareketle; Amerikalı, açık göz bir iş adamı, Ay’ı parselleyerek satıyor.

Kaliforniyalı iş adamı Dennis Hope; yıldızlara ve Ay’a tek başına sahip çıktı!

Nitekim Hope gibi diğer birçok iş adamı da, Mare Imbrium ve Tycho krateri kenarında

Parseller satıp, kendi ‘Ay Cumhuriyetleri’ni kuruyorlar.

Ya da tüm galaksiyi sahipleniyorlar!

Hope - Co’nun mülkiyet durumunun; çok daha ilerisini görebilenlere Hope

Şimdi özel bir fırsat sunuyor:

Güneş sisteminin kenarındaki, küçük gezegen Plüton’un fiyatı, sadece 250.000 dolar!”

(Hürriyet Bilim, 31 Temmuz 2004 s. 10, 11)

Dergide yer alan bu haber; insanların, bir arayış içinde olduklarını gösteriyor.

Herkes bir gün öleceğini biliyor.

Herkes bir gün, dünyanın da öleceğini biliyor.

Yani dünyanın başına kıyametin kopacağını biliyor.

İçindeki ebed arzusu...İçindeki şiddetli ölmezlik isteği...

İçindeki sönmeyen ateş olan sonsuzluk arzusu...

Başka gezegenlerde, başka yıldızlarda insanoğlunu arayışlara itiyor.

Başka dünyalar arıyor insan...

Çünkü biliyor ki insan; ebed için yaratılmıştır.

Çünkü biliyor ki insan; ebedî olan Allah, insanı özene bezene, sırf kendisi için yaratmıştır.

Bunun için mekân ve yer olarak da cenneti seçmiştir.

Bundan dolayı Ebedînin sadık dostu olan insan ebedîdir.

Ebede gidecektir. Ebedin yolcusudur.

Allahın dilemesiyle ebedî olacaktır.

Ve olmuştur da.

Ama bu başlangıç fiilen kıyametten sonra başlayacaktır.

Aslında başlamıştır. Yolcudur. Yoldadır.

Arızî ve geçici menzil ve konaklardan geçmektedir.

Fani ve geçici cihetleri vardır.

Bunlardan kurtularak; bunlardan soyutlanarak; zahirinin de ruhuna paralel ve koşut olarak

Ebediyyen değişmeyecek olan görüntüsüne; ancak kıyametten sonra kavuşturulacaktır.

Nitekim 2500 yıl önce yazıya geçirilen Ramayana destanında bu hususa da temas edilmekte,

Değinilmekte; zamanın dervişine şu özlü ve gerçek söz söylettirilmektedir:

“Allah, insana bu canı; almamak üzere verdi.”

x

Bunun içindir ki, bütün bunları bilen ve tüm kalbiyle hisseden insanoğlu:

“İstemem (diyor): Zail (ve geçici) olanı istemem. Faniyim, fani (ve geçici) olanı istemem

(Diyor). Âcizim, âciz (güçsüz ve elinden bir şey gelmez) olanı istemem.

Ruhumu, Rahmana teslim eyledim. Gayr (bir başkasını) istemem (diyor).

İsterim, fakat bir yâr-ı bâki (baki ve kalıcı bir dost) isterim. Zerreyim, fakat bir Şems-i Sermed

(Ebedî bir Güneş) isterim (diyor). Hiç ender hiçim (hiç içinde hiçim),

Fakat bu mevcudatı (bu varlıkların hepsini) birden isterim.” diyor.