HERKESİN HIRSIZ OLDUĞU ÜLKE

Abone Ol
Gece olunca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanlarına alır ve komşusunun evini soymaya gidermiş. Gün doğarken geri döndüklerinde yüklerini alırlarmış ne var ki her seferinde kendi evlerini de soyulmuş bulurlarmış. Ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalar ve bu döngü, son kişi ilk kişiden çalana kadar sürermiş.
Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış. Gece olduğunda, çanta ve fenerle dışarı çıkmaktansa evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş. Hırsızlar geldiğinde evde ışık yandığını görüp soymak için içeri girmezlermiş. Nitekim bu durum bir süre devam edince, ahali konunun açıklığa kavuşmasını istemiş:
“Çalmadan yaşamak senin tercihin ama başkalarını bir şey yapmaktan alıkoymaya hakkın yok.” demişler.
Bunun üzerine dürüst adam; geceleri evinden çıkar, fakat hiçbir şey çalmaz, döndüğü zaman evini hep soyulmuş bulurmuş. Adamın bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek tek bir şeyi kalmamış ve ülkeyi terk etmek zorunda kalmış.
Daha iyi soygun yaparak zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar. Zengin fakir ayrımı giderek çoğalmış. Zenginler mallarını korumak için polis teşkilatı ve hapishaneler kurmuşlar, kendi mallarının çalınmasını yasa dışı ilan etmişler. Ancak yoksulların mallarını çalmak hala serbestmiş. Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş. Çünkü yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da ülkeyi terk etmiş. Zenginler ve maaşlı soyguncular ise soyacak kimse kalmadığı için servetlerini yitirmeye başlamışlar.
Sonunda zenginler, eski düzeni yeniden sağlamak için dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Ancak dürüst adamın evine gittiklerinde sadece yerde yazılı bir kâğıt varmış. Kâğıtta şunlar yazıyormuş: “Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa her şey için çok geç olmuş demektir…”
O dürüst adam memleketini terk etmiş fakat bizlerin terk etmeye hiç niyeti yok, bilesiniz çünkü bu vatan bizlere atalarımızdan miras kalmadı, biz onlardan gelecek kuşaklara bırakmak üzere emanet aldık ve daha ileri seviyede bırakmak için and içtik.
İşte hikâyemiz bu ve bir fıkra ile bitirmek istiyorum. 
Bir adamın bir papağanı varmış. Akşam olup adam evin kapısından içeri girince papağan başlıyormuş küfür etmeye. Adam ne yaptıysa vazgeçirememiş bu huyundan. Bir gün papağanı karşısına geçip “Bak!” demiş, “Eğer bir daha küfür edersen senin kafanı kopartacağım.” Evin sahibi; sabah işe gitmiş, akşam dönüşte papağanın en diyeceğini çok merak ediyormuş. Kapıyı açıp içeri girince papağan küfür ederse kafa gidecek.
Kuş, yine de dile gelmiş:
“Şişştt, anlarsın ya!”
Evet, bende diyorum:“Şişşt anlarsınız ya!”