Türkiye’yi geçmişten günümüze kadar yönetenlerin dillerinin altında birer bakla varsa da; nedendir bilinmez çoğu onu dışarı çıkarmazlar. Gazeteciler, siyasiler ve hepsinden öte toplum onların imalı sözlerinden bir şeyler çıkarmaya çalışırlar. Örneğin bazı siyasiler erken seçim yok derken muhaliflerde sandık gelsin diyorlar. Kısacası seçim belirlenmiş tarihte mi yoksa daha erken mi olacak tam olarak bilinmiyor. Ne zaman olursa olsun kemikleşmiş seçmenin veya kararsızların oylarının ne yönde olacağı da belirsiz. Ancak bilinen bu seçimin diğerlerinden farklı kader seçimi olacağıdır. Meşhur sözdür; ya herru ya merru!

Kuşku yok ki; altılı masanın ve onun dışına kalan siyasi partilerin çalışmalarının yeterli olup olmadığını da bu seçim ortaya koyacaktır. Muhalefetin tam olarak anlaşıp anlaşamadığını, bazı önemli konuların üzerine yeterince gidilip gidilmediğini de yine bu seçim ortaya koyacaktır. Toplumun gözünün boyanıp boyanmadığı, suni gündemlerle işlerin yürüyüp yürümediği, daha doğrusu akla kara o gün anlaşılacaktır.  Elektronik sistemle yapılan oy sayımının ne derece sağlıklı olacağının da üzerinde durulmalıdır.  Bildiğim kadarıyla ABD’nin uyguladığı bu sistem üzerinde pek durulmuyor. Türkiye’de elektrikler çeşitli nedenlerle kolayca kesilir!.. Bu da toplanan verilerin bir anda silinmesine yol açabilir… Bu arada parmak boyasının yeniden getirilmesi konusunda ve seçmen kütükleri konusunda muhalefet ısrarla üzerinde durmalıdır.

Yeni dönemde hukukun ve özgürlüklerin ağırlıklı olduğu çağdaş bir anayasaya da ihtiyaç olduğu açıktır.

Erken seçim olacak mı ?

Yeniden referanduma gidilecek mi?

Rafa kaldırılan açılım süreci başlatılacak mı?

Bütün bunlar insanların kafalarını karıştıran sorular.

Türkiye’nin daha demokratikleştirmesi isteniyorsa öncelikle Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu yenilenmeli, onun yanı sıra her seçim öncesi ileri sürülen milletvekili dokunulmazlığı, basın özgürlüğü, yargı reformu, üniversite reformu, gerçek insan hakları gibi konular ele alınmalıdır.

Ne tuhaf değil mi? Yaşananlara akıl sır ermiyor, kimse de ağzındaki baklayı çıkarmıyor.

Yeri mi değil mi pek bilemiyorsam da Süleyman Apaydın’ın internet sitelerinde yıllar öncesi dolaşan  şiirinden bir kıta ile yazıma son vereceğim;

“Ey Milletim,

Ben, Mustafa Kemal’im…

Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim

Hala en hakiki mürşit, değilse ilim,

Özür dilerim…

Unutun tüm dediklerimi

Yıkın, diktiğiniz heykellerimi…”