“1992 vahşetini unutmamak ve unutturmamak görevimizdir,” başlıklı yazımı sizlerle 26 Şubat 2016 tarihinde Yeni Çağrı ve Önce Vatan Gazetelerinde paylaşmıştım. Ve demiştim ki;
Bütün bunlara rağmen biliyorum ki, Şubat ve özellikle Nisan ayı gelip çattığında yine bazı satılmış kışkırtıcılar küresel güçlerin desteğiyle, gerçek tarihi olguları saptırmanın, insanlığı kışkırtmanın önde gideni olacaklardır. Ne yazık ki, tarih yine tecelli etti ve Şubat 2016’da dile getirdiklerim bu günlerde büyük puntolarla gazetelerin manşetlerinde yerini almaya başladı!...
Malum olduğu üzere Avrupa Parlamentosu’nun (AP) bu yıl hazırlanan Türkiye Raporu, 133 oya karşı 375 oyla kabul edildi. Raporda Türkiye’nin AB’ne girmek için yerine getirmesi gereken Kopenhag kriterlerinden uzaklaştığı gündeme oturdu!..
Nedir bu uzaklaşıldığı dillendirilen Kopenhag Kriterleri : 1-Siyasi, 2-Ekonomik, 3-Topluluk Müktesebatına Uyum, 4-Mevzuatın İdari ve Adli hususları… Bana göre Türkiye’nin AB’ye girmek konusunda başını ağrıtan en önemli husus Siyasi verileri hayata geçirememiş olmasıdır.
Şimdi Avrupa Parlamentosu’nun ülkemizden istediği ve haklı olduğunu düşündüğüm Siyasi ölçütlere bir bakalım:
AB’ye üyelik müracaatı yapan ülkelerden istenen Siyasi Kriterler:
Demokrasinin varlığı (! ),
Hukukun üstünlüğü (! ),
İnsan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesi!……..
Bu konuda ülke olarak kat ettiğimiz yolu siz okurlarımın engin görüşlerine ve takdirlerine sunuyorum. Bu kadarla kalsa yerden göğe kadar haklılar!..
Ancak! Geçen yazımda AB’yi , detaylı irdelemiş ve güvenilirliğini kaybetmiş vasıfsız, etkisiz ve sicili bozuk bir topluluk olduğunu dile getirmiştim.. Düşüncemde en ufak bir değişim söz konusu değildir.. Yine bu yıl Avrupa Parlamentosunda düzenlenen rapora , Türkiye’nin Kırmızı Çizgisi olan Ermeni Soykırımı meselesini sokuşturmuşlar!...
Hem de geçen yıl, “1915 olaylarına sözde soykırım önerisi yapıldığı takdirde AP raporunu kabul etmeyeceğimiz ve iade edeceğimiz bildirildiği halde!...”
O nedenle ülkemizin tarihine sahte belgelerle tecavüz etmeyi ilke edinmiş ve beyinleri paraya endeksli sözde tarihçi ve yazarların kabul etmemizi istedikleri gerçek dışı olguları elimizin tersiyle itmeli ve gerçekleri yansıtan bilge insanların kaleme aldıklarına itibar etmeliyiz!. İşte ben bu gün, Ermeni Sorunu ile ilgili gerçekleri siz okurlarımla paylaşmayı hedef edindim..
Dikkat edilirse yurt dışında sürekli olarak Türk’ler tarafından katledilen Ermeni hikayeleri dile getiriliyor. Mustafa Kemal Atatürk bile zamanında, Balkan ve İstiklal savaşından başarı ile çıkılmasına rağmen “çatışmalarla yola devam edilemeyeceğini , nefret ve kötü anılarla bir yere varılamayacağını” söyleyerek, ülkeleri, barışa hizmet etmeleri adına çaba göstermeye çağırıyordu..
Ancak, emperyalist güçlerce ‘Eğitim Ordumuzun’ tahrip edilmesi adına yapılan baskılar nedeniyle, tarihini bilmeyen veya çok çabuk unutan bir toplum haline getirildik!. Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gönlünden geçen ve gerçekleştirmek için büyük mücadeleler verdiği “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesinin içine bir türlü nüfus edemedik, maalesef!...
Bu ilke doğrultusunda yeterli eylem planı yapılmadığı ve bu nedenle de Dünya’da kapısı sürekli çalınan, üzerinde her türlü oyunların oynandığı bir Türkiye yaratılmıştır..
İnsanlığın teşekkülünden bu yana zamanın çok büyük bir bölümünün savaşlarla geçtiği tarihi bir tespittir!... 5000 yıllık yazılan tarihte 260 yıl barışla geçmiştir. Yani %95 savaş!...
Ben, Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesinden; barış ortamı yaratabilecek bir ülkenin daha hazar zamanında bütün Milli Güç Unsurları’yla birlikte savaşa hazırlanması gerektiğini anlamaktayım!. Tıpkı 2 dünya savaşına girmemizi önleyen İsmet İnönü’nün verdiği başarılı mücadelesinde olduğu gibi…
Müteyakkız olunduğu takdirde Muasır Medeniyetler Seviyesi’ne ulaşma Kemal Atatürk’ün işaret ettiği gibi, düşünmeyen, okumayan toplumların kurdukları ülkelerin kapılarının ilk fırsatta zorlanacağını ve daha da ileri imkanı da yaratılabilir diye değerlendirmekteyim. Ulu Önderimiz Mustafa gidilerek tarihten silineceğini düşünüyorum.
Zayıf ve başarısız konumdaki Ermenistan’ın, AB-D ülkelerinde yerleşmiş, yetkin ve sözü geçen kişilerle yaptığı güçlü Ermeni lobi faaliyetleri sayesinde, savaşı; masa başında kazanacağı endişesini de taşımaktayım. Tıpkı Kıbrıs’ta başarılı bir barış harekatından sonra masa başında dönen dolaplarla Yunan/ Rumlara karşı zor durumda kaldığımız gibi!...
Bundan da anlaşıldığı üzere, artık yaşanmış tarihi bilmekle kalmayıp, Dünya’da (İngiliz, Rus,Alman Fransa vb.) yaşamakta olan ve ebediyete intikal etmiş değerli tarihçi, Devlet ve bilim adamlarının kaleme aldığı kitap ve dokümanlardan istifade etmeliyiz.
Bu sayede Siyasi Gücümüzü de (!)- güçlü bir diplomasi- devreye sokarak dünya insanlığını bir çatı altında toplayıp, gerçek taşların eteklerden dökülmesinin amansız takipçisi olmalıyız diye değerlendirmekteyim.
-Devam edecektir..-