ABD’nin, yeni dünya düzeni konusundaki bütün plan ve operasyonlarında, karşısına çıkan en büyük engelin Türk varlığı olduğu görülüyor. ABD, yeni dünya düzeni bağlamında attığı her adımda, I. Körfez Savaşı’nda, 1Mart Tezkeresi krizinde, Afganistan ve Irak’ın işgalinde, Irak ve Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e uzanacak enerji koridoru konusunda,  Pakistan’da, İran’da, Afrika’da, Katar’da, Doğu Akdeniz’de, Mısır’da, Venezuela’da… artık kendi çıkarlarını ön planda tutan bir Türk varlığı ile karşılaşıyor. 

ABD görmek istemese de, Türkiye’nin, binlerce yıllık tarihinden ve engin kültüründen kaynaklanan küresel çapta bir stratejik derinliği var. Bu gerçeği dikkate aldığımızda elde olmayarak soruyoruz: 

ABD’nin küresel hedefleri önündeki en büyük engel İran mı, Türkiye mi? ABD Türkiye’ye, “S-400’leri almakta acele etmeyin” derken, nasıl bir hesabın içindedir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Samsun’da, Atatürk’ün “Büyük Yürüyüş”ü başlattığı 19 Mayıs 1919’un 100. Yıldönümünde, tarihi Tütün İskelesi’nde yaptığı konuşmada, gençlere, “19 Mayıs ruhunu ilk günkü heyecanıyla yaşatmaya var mısınız?” diye seslenirken nasıl bir mesaj veriyordu? 

CANINIZ PAHASINA MÜCADELEYE VAR MISINIZ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 100. Yılı dolayısıyla tarihi Tütün İskelesi’nde düzenlenen törende gençlere şöyle sesleniyordu:

"19 Mayıs ruhunu tıpkı ilk günkü heyecanıyla yaşatmaya, 23 Nisan ruhunu tıpkı o günkü heyecan ve coşkuyla sürdürmeye, 29 Ekim'de ilan ettiğimiz Cumhuriyet’imize ilk değil son devletimizin olduğu bilinciyle sahip çıkmaya, uğrunda büyük acılar çektiğimiz, büyük mücadeleler verdiğimiz demokrasimize gözümüz gibi bakmaya, 15 Temmuz'da olduğu gibi istiklalimiz ve istikbalimiz uğrunda gerektiğinde canımız pahasına mücadeleye, 2023 hedeflerimizi ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmeye var mısınız?”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Samsun’da, Atatürk’ün “Büyük Yürüyüş”ü başlattığı 19 Mayıs 1919’un 100. Yıldönümünde, tarihi Tütün İskelesi’nde yaptığı konuşmada, gençlere, Atatürk’ün gençliğe hitabesini çağrıştıran cümlelerle sesleniyor, “19 Mayıs ruhunu ilk günkü heyecanıyla yaşatmaya var mısınız?” diyordu.

Küresel aktörler arasındaki paylaşım kavgasının giderek derinleştiği, ABD’nin İran’ı vurup vurmayacağı tartışmalarının küresel çapta gerilime neden olduğu günlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarihi Tütün İskelesi’nde, bütün parti liderlerini yanına alarak yaptığı konuşmada gençlere,  “19 Mayıs ruhunu ilk günkü heyecanıyla yaşatmaya var mısınız?”  seslenişi çok önemli bir mesajdır. 

Çünkü İran’a yönelik herhangi bir operasyon Türkiye’yi çok olumsuz etkileyecektir.  

Peki, ABD İran’ı vurabilir mi? 

Bütün dünyada, siyaset kulislerinde yanıtı aranan en güncel soru bu; “ABD İran’ı ne zaman nasıl vurabilir?”

ABD İran’ı elbette “vurabilir”, buna gücü yeter, ama hedeflediği sonuçları alabilir mi? 

Asıl yanıtı bulunması gereken soru şu; ABD İran’ı vurmakla hedeflediği sonucu alabilir mi, yani “küresel lider” sıfatını sürdürebilir mi? 

ABD’nin “küresel lider” sıfatını sürdürebilmesi için, öncelikle, Bir Yol Bir Kuşak projesiyle ABD’nin karşısına dikilen, “Bundan böyle küresel lider benim. Artık kendim üretip kendim satacağım. Alışverişlerimde de, eskisi gibi yalnızca dolar değil, başka para birimleri de kullanacağım” diyen Çin’in Yeni İpek Yolu yolculuğunu durdurması gerekiyor. Öncelikle görmemiz gereken gerçek budur. 

Bunun için de ABD’nin, herşeyden önce, Çin’in enerji kaynaklarına ulaşmasını engellemesi gerekiyor. ABD, yeni bir küresel çatışmaya yol açmadan Çin’in, İran’dan, Katar’dan, Afrika’dan, Kazakistan’dan, Rusya’dan, Venezuela’dan petrol ve doğalgaz almasına, ana hatları tamamlanmış olan Yeni İpek Yolu’nun hayata geçirilmesine engel olabilir mi?

3 bin kilometrelik Kaşgar-Gvadar Koridoru’nun yapımına, Pekin-Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye-Londra Demir İpek Yolu’nun tamamlanmasına, Afrika ve Güney Amerika’da birçok ülkede geniş kapsamlı yatırımlar yapmasına engel olamayan ABD, bu aşamadan sonra Çin’i, çıktığı yoldan geri dönmeye razı edebilir mi? 

Pentagon şahinlerinin İran’a yönelik müdahale hazırlıkları tüm olasılıklar dikkate alınarak yapılmaktadır. Beyaz Saray’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton’ın ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun bastırmalarına rağmen Başkan Trump, İran’a operasyon konusunda aceleci davranmak istemiyor. New York Times, Başkan Trump’ın ABD Savunma Bakan Yardımcısı Patrick Shanahan’a, “İran ile savaş istemiyorum” dediğini duyuruyor. 

Trump, sergilediği bu duruşuyla, kabinedeki şahinlere İran’a müdahale konusunda aceleci olmamalarına ilişkin güçlü bir mesaj vermiş oluyor. Pinokyo Trump’ın, bütün güvenilmezliğine rağmen, Kasım 2020’deki başkanlık seçimlerine kadar ne sonuçlar üreteceği kesin olarak bilinmeyen bir savaşa girişmekten kaçındığı konuşuluyor. Trump, 2016’daki başkanlık seçimlerinde, Afganistan ve Irak’ın işgali gibi ABD’ye büyük bir mali yük getiren savaşlardan kaçınacağına ilişkin söz vermişti. 

ABD’li Wall Street Journal gazetesinde geçen gün yayınlanan bir yorumda, “Son dönemde ABD-İran ilişkilerinin gerilmesinin nedeni iki ülkenin ellerindeki istihbarat raporlarını yanlış okumalarından kaynaklanıyor” deniyordu. Son zamanlarda, ABD’nin, kendisine yönelik bir saldırı düzenleyeceğinden endişelenen İran’ın askeri bir karşılık vermek üzere harekete geçtiğinden, bunun da, ABD tarafından, İran’ın saldırıya hazırlandığı şeklinde yorumlandığından kaynaklandığı yazılıp çiziliyor. 

ABD’nin, Çin’in dünyayı ahtapotun kolları gibi sarmakta olan Yeni İpek Yolu hatlarının önünü kesebilmek amacıyla, öncelikle İran ve Türkiye coğrafyasını kontrolü altına almakta kararlı olduğu bilinmesine rağmen, ABD’nin İran’la olan ilişkilerini normalleştirmeye çalıştığına ilişkin haberler, doğal olarak pek inandırıcı olmuyor. Bu tür haberler, ABD’nin zaman kazanma, operasyon için en uygun zamanı kollama manevraları olarak değerlendiriliyor. 

İran’a uygulanan ve kapsamı giderek genişletilen yaptırımlar, “Bir ülkeyi bir ülkeyi teslimiyete zorlayan operasyonlar” olarak değerlendiriliyor. “Oluşturduğu Şii Kuşağı nedeniyle İsrail için olduğu kadar, Sünni İslam ülkeleri için de bir tehdit oluşturduğu” gerekçesiyle İran’a düzenlenecek bir operasyon, İsrail’in güvenliğinden çok, İran’ın bölgesel bir güç olmasını engellemeye yönelik bir operasyon olacaktır. 

ABD’nin sıcak çatışmalar öncesinde geleneksel uyguladığı kamuoyu oluşturma çalışmalarını, İran’ı hedef alan olası bir operasyon öncesinde de gözlemekteyiz.

ABD, İRAN’A YÖNELİK OLASI BİR OPERASYONDA,

TÜRKİYE VE RUSYA’NIN TUTUMLARINI ANLAMAYA ÇALIŞIYOR

İran’a yönelik bir ABD operasyonun konuşulduğu günlerde, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Moskova’yı ziyaret nedeni ve Putin ile neler konuştuğu özellikle Ankara’da merak ediliyor. Hatırlıyorsunuz, 15 Temmuz (2016) arefesinde de, ABD’nin o dönemdeki Dışişleri Bakanı Kerry, Rus Dışişleri mensuplarıyla, “bölgesel ve küresel sorunları konuşmak üzere” Moskova’daydı. Fakat, bütün çabalarına rağmen Astana Süreci’ni torpilleyememişti. 

ABD’NİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL İRAN MI, TÜRKİYE Mİ?

ABD’nin, yeni dünya düzeni konusundaki bütün plan ve operasyonlarında, karşısına çıkan en büyük engelin Türk varlığı olduğu görülüyor. ABD, yeni dünya düzeni bağlamında attığı her adımda, I. Körfez Savaşı’nda, 1Mart Tezkeresi krizinde, Afganistan ve Irak’ın işgalinde, Irak ve Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e uzanacak enerji koridoru konusunda,  Pakistan’da, İran’da, Afrika’da, Katar’da, Doğu Akdeniz’de, Mısır’da, Venezuela’da… artık kendi çıkarlarını ön planda tutan bir Türk varlığı ile karşılaşıyor.

ABD görmek istemese de, Türkiye’nin, binlerce yıllık tarihinden ve engin kültüründen kaynaklanan küresel çapta bir stratejik derinliği vardı. Bu gerçeği dikkate aldığımızda elde olmayarak soruyoruz: 

ABD’nin küresel hedefleri önündeki en büyük engel İran mı, Türkiye mi? ABD Türkiye’ye, “S-400’leri almakta acele etmeyin” derken, nasıl bir hesabın içindedir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Samsun’da, Atatürk’ün “Büyük Yürüyüş”ü başlattığı 19 Mayıs 1919’un 100. Yıldönümünde, tarihi Tütün İskelesi’nde yaptığı konuşmada, gençlere, “19 Mayıs ruhunu ilk günkü heyecanıyla yaşatmaya var mısınız?” diye seslenirken nasıl bir mesaj veriyordu? 

“ABD VE TÜRKİYE’NİN ÇIKARLARI ÇATIŞIYOR”

Moskova Devlet Üniversitesi Dünya Politikası Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Aleksey Fenenko, son zamanlarda giderek gerginleşen Türkiye-ABD ilişkilerini şu satırbaşlarıyla özetliyor: 

“ABD, açık olarak, Türkiye’yi kendi sisteminin dışına itiyor.” 

“Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, doğal olarak Türkiye, bağımsız politik aktör durumuna geldi ve kendi projeleriyle ortaya çıktı. Bu durum da ABD’nin hoşuna gitmedi. Çünkü bu, ABD’nin görüşüne göre, çok daha önemli müttefik saydığı Körfez monorşilerinin çıkarlarına dokunuyor.” 

“Türkiye, Ortadoğu’da bağımsız bir politika yürütmesi ve ABD’nin küçük ortağı olmaması gerektiğini biliyor. ABD’nin ve Türkiye’nin çıkarları gittikçe birbirinden uzaklaşacak.” 

Küresel aktörlerin farklı önceliklerinin müttefikleriyle olan ilişkilerini ne yönde nasıl etkileyebildiği görebilme açısından, Dr. Aleksey Fenenko’nun bu değerlendirmeleri çok ufuk açıdır. 

Günümüzde yerel gibi görünen hiçbir gelişme yerel değildir’ derken bu gerçeklere dikkat çekmek istiyoruz. Gerçekleri görebilmek açısından, gelişmelere daha geniş açıdan bakmak durumundayız.   

RAHMET VE SAYGIYLA

Dünyada emperyalizme başkaldırının zaferle taçlandırılmış ender örneklerinden biri olan Kurtuluş Savaşı’mızı, 19 Mayıs 1919’da "Büyük yürüyüş" ile başlatan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını, bu toprakları vatan yapabilmek için en kıymetli varlıkları olan canlarını gözlerini kırpmadan feda eden tüm kahramanlarımızı rahmet, saygı ve minnetle anıyoruz.