Bir başkaları devletin çeşitli kurumlarını şikâyet ediyor gayriye.
Kültür ve sanat yerli kalıplarından arındırılarak başkalaştırılıyor.
Aile müessesesinin yıkılması için var gayretiyle çalışıp çabalayanlar artıyor. Ve kerameti kendinden menkul aydınlar maalesef çirkin gelişmelere çanak tutuyor.
Bu devletin müesseselerinin tahrip olmasından medet uman ihanet şebekeleri her gün bir adım daha ileri gitmenin başarısını kutlarken, Şaşkın bir güruh olup bitenlere seyirci kalıyor.
Meselelere sahiplik iddiasında olanlar ise parça parça parçalanmış, her parçası ayrı bir ses çıkaran mekanik bir makineye dönüşmüş, adeta daha çok parçalanabilme gayreti içinde çırpınıyor.
Yazık ki sahip çıktığını sandığı davasını kendi eliyle tahribediyor. Ve ne yaptığının şuurunda olmayarak
Sade vatandaş çaresizlik içinde yönünü tayin edecek pusulaya muhtaç. Istırabını dindirecek reçeteler arıyor.
Çözüm yok, ilaç yok, pusula yok.
Birileri devletin önüne geçmiş, bir başkaları üstüne çıkmış.
İktidarı, muhalefeti kürsüye çıkıp edip duruyor. Milletvekili kendini seçen millete arkasını dönmüş başka işlerle meşgul.
Her konuda tuhaf bir batı taklitçiliği devam ediyor. Kulaklar oradan gelecek sese ayarlamış. Gözler pür dikkat işaret bekliyor.
Sokaklar geçilmez, caddeler yürünmez, trafik güvenilmez, Pazar yerleri yaklaşılmaz olmuş.
Basın yayın organları bi taraf olup kendi garabetini yutturma gayreti içinde, televizyonlar tahrik aletine dönmüş.
İşsizlik had safhada, çaresizlik önü alınamaz hale gelmiş, devlet buna rağmen zam yağmurunu devam ettiriyor, ceza üstüne ceza kesiyor sade vatandaşa.
Vatandaşın sesine kulak veren yok. Zaten sesini çıkarmasına da imkân yok
Ve bütün bu olumsuzluklar anarşiyi besliyor, terörü körüklüyor.
Denize düşen yılana sarılır misali. Sıkıntılar insanları isteyerek veya istemeyerek yanlışa sevk ediyor.
Vatandaş derdini anlatacak yetkili bir yüze hasret. Vekilleriyle arasında aşılmaz duvarlar var.
Bütün bu söylediklerimizin muhatabı yine bu dertlerden yakınan vatandaştan başkası değil. Yani biz derdimizi bizden dertli olan okurumuza anlatıyoruz. Onlar okuyor yazdıklarımızı. İlgililer ilgisizliklerini muntazaman devam ettiriyor...
Birileri kalkıp derdini anlatmak istese, nerede, nasıl, kime anlatacak belli değil.
Homurdanmalar, rahatsızlıklar vatandaşın kendileri arasında artarak devam ediyor.
Yapmayın efendiler. Bu çığlıkları duymaya çalışın pire için yorgan yakmak çıkar yol değildir. Yangın bir gün gelir sizi de içine alır. Maddi varlığınız dokunulmazlık zırhınız sizi koruyamaz olur.
Bırakın başkalaşmayı siz kediniz olun. Bu milletin ahlâkına, kültürüne, sanatına, siyasetine sahip çıkın.
Tarihinde arıza olmayan millet yok, dolayısıyla tarihinize sahip çıkın. Geçmişe sövmeyin, sövdürmeyin. Zulmettirmeyin, zulmetmeyin.
Bir an önce bu kargaşadan el birliğiyle kurtulmanın çaresine bakın. Bu kargaşa hepimizi boğar.
Biraz istişare edelim erbabıyla, biraz vatandaşı dinleyelim, biraz kendimizle hesaplaşalım.
Ve en önemlisi millet olmanın çaresine bakalım. Birilerine sırtımızı dönüp, bir başkalarına kucak açarken bunun sonunu nereye varacağının muhasebesini yapalım. Her şeyi siz bilmezsiniz, bu da gayet tabiidir… yinede siz bilirsiniz ne diyelim.
Öğretmen talebeye sormuş.
-Balıkların neden ses çıkaramadıklarını bilir misin?
Çocuk cevap vermiş.
-Aman öğretmenim, siz kafanızı su dolu bir kazana soksanız, ses çıkarabilir misiniz?