Ankara’da, Devlet Opera ve Balesi “Göbeklitepe” isimli, 200 kadrolu, dev bir eseri sahneliyor. Dünyanın incisi, Kültür Başkenti dediğimiz İstanbul’da, bu dev eseri oynayacak, uygun salon yok. Orkestra için adına Orkestra Çukuru denilen, fiziki ortam bulunmuyor. İstanbul’dan bahsediyorum… Adalar güya Atatürk Kültür Merkezini yapıyorlar, yüzlerce cami olan İstanbul’da, Taksim’de yaptıkları camiyi, sanat, kültür merkezi ihtiyacını giderecek, AKM’den önce bitirdiler. 

Başka bir konu… Tiyatro sahnelerinde, zaman zaman tek kişilik oyunlar oynanır. Tek kişilik oyunlardan, fazla hoşlanmıyorum. Londra’da yıllar önce Richard Harrisi, “Bir Delinin Hatıra Defteri”nde seyretmiştim. Ama o Harris’ti. Klasik Müzik, Senfoni, Flarmoni Orkestralarında yüzlerce bestecinin dünya klasiği, uvertürleri, sonatları, konçertoları, senfonileri varken, orkestralara Türk Müziği Enstrümanları, bağlama, kanun, ut, tambur vs. içeren parçalar sokuyorlar. Bu durum bana göre zorlama oluyor, tasvip etmiyorum. Bırakın, Klasik Batı Müziğini, kendine özgü kişiliğinde, Türk Müziğini de kendisi gibi izleyelim. Yoksa ben Klasik Türk Müziğini de çok severim. Eserleri bozmayalım, çarpıtmayalım. Klasik Batı Müziği eserleri veren Türk Kompositörlerin sayısı ne yazık ki çok az. Daha fazla dünya klasikleri arasıda yer bulacak besteler yapılmalı… Tiyatrolar önemli sanat merkezleridir, devletçe desteklenmelidir… Performanslara ev sahipliği yapacak konforlu, temiz, ulaşılabilir, yeterli salonlara ihtiyaç vardır. Tiyatro eserleri, tanınmış, konusunda değerli yazarların eserlerine dayalı olursa daha kaliteli oluyor. Tiyatro eserlerinde, özellikle dizilerde senaryolar zayıf, sıkıcı birbirlerini tekrarlayan bölümlerle dolu. Zaten ilgi olmadığından bir süre sonra kaldırılıyor. Nedense, mutlaka çocuk oluyor, herkes yıllar sonra birbirinin oğlu, eşi, kardeşi çıkıyor, mafya ilişkileri, vurmak, kırmak, öldürmek, ayrıca dizi isimleri de ayrı bir hadise. Komik halimize ağlamak gerek. Oysa diziler, tiyatrolar toplumun kütür, medeniyet düzeyini yükseltmekle etkin olabilir. Tarihimizi, Türk Cihan, Selçuk ve Osmanlı İmparatorluğunu konu alan “Muhteşem Yüzyıl” gibi dizeler çoğaltılmalıdır. Kendisini sanatçı zanneden bir kişi çıkıyor, aynı tarz filmler yapıyor. “Toplum bu oldukça, ben daha çok film yaparım” diyor. Böyle olmamalı, sanat faaliyetleri, toplumun kültür, sanat, görgü düzeyini yükseltmelidir. 

Yıllar önce TBMM’de, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Kültür Bakanlığı Bütçesi görüşülürken, (Sn. Bakan Fikri Sağlar hatırlar), günün birinde “Eğer ‘Hakkari Senfoni Orkestrası’ kurulur, izleyenler bulursa işte o zaman Türkiye sadece ekonomide değil, insani yaşam endikatörlerinde de (Şu anda Dünyanın 181 ülkesi arasında 90’ncı sıradayız), çağdaş, gelişmiş ir ülke olur diye bir teşbihte, dilekte bulunmuştum. Keşke her ilimizde, Klasik Müzik, Senfoni, Flarmoni, Oda Orkestraları olabilse, tabii dinleyicileriyle… 

Londra’da, İkinci Dünya Savaşı’nda bombalanan East End’de ‘Barbican’ adında, harika bir kültür merkezi yapılmıştır. Londra’ya her gidişimde mutlaka bu sanat merkezinde, konser, sergi, opera, bale, sanat etkinliği izlerim. Aslında opera, bale, Klasik Batı Müziği, hatta klasik tiyatro izlemek, bu görgü ve kültürü almamış, dinleme yeteceğinden yoksun insanlar için ağır gelebilir… 

Sırası gelmişken şunu da ifade edeyim; Kültür ve Turizm Bakanlıklarının birleştirilip, bir şahsa, bu sorumluluğun verilmesi yanlış olmuştur. Aşikar biçimde görülüyor ki, Bakan turizmden anlıyor, kültürden anlamıyor. Bu nedenle, kültüre gereken önem ve ağırlığı veremiyor. Sadece klasik müzik, opera, bale, tiyatro değil, güzel sanatlar, edebiyat, müzeler, eski kalıntı ve antik eserlerin ortaya çıkarılması, restorasyonu, arkeolojik çalışmalar, sergiler, sanat, kültür ilgiden yoksun kalıyor… Büyük Atatürk’ün, şu sözünü hep hatırlamalıyız; “Efendiler, mebus, vali, bakan herşey olabilirsiniz, ancak sanatçı olamazsınız. Zira sanatçı olmak Allah vergisi bir kabiliyettir, herkese nasip olamaz. Sanattan yoksun bir toplumun hayat damarları kurumuş demektir.”