Sağlığınız yerinde olursa her şey güzel olur merak etmeyin. Mesela işiniz yoksa iş bulursunuz, hatta iş kurarsınız. Yeniden anne olursunuz. Tekrar aşık olur, hayalini kurduğunuz yere taşınırsınız. Sağlığınız yerinde olursa aynen karşı komşumun yaptığı gibi balkonunuzu kapatıp tuvalinizi koyar, resim yapmaya başlarsınız. Yeni bir spor hobiniz olur.  Mesela 30 Yaşından sonra yüzme öğrenirsiniz. Görmek istediğiniz ama bir türlü paranızı denkleştiremediğiniz için gidemediğiniz o Uzakdoğu ülkesine kredi çekme pahasına da olsa gidersiniz. “Ölmeden buraya da geldim ya, gerisi hikaye!” diyerek derin bir nefes alırsınız cam göbeği sahilinde. Gerçekten de gerisinin “Tırıvırı” olduğunu bilmezsiniz. 

Ama sağlıklı değilseniz bana olduğu gibi, Sabahın 7’sinde bir doktor gelir ve size kanser olduğunuzu, acil ameliyata alınacağınızı söyler.  O an  “Ama benim sabah 9’da katılmam gereken bir toplantım vardı, Ahmet Bey’e de acil mail göndermem gerekiyordu” diye düşünemezsiniz.

Size her durumda tüm sorumluluğu üzerinize aldığınıza dair birkaç belge imzalatırlar ve kendinizi Türk doktorlarının emin kollarına bırakırsınız. Aklınızda tek bir şey vardır; o da gözlerinizi bu hayata tekrar açabilmek! Instagramdan hikayeme acilden foto atayım diye düşünmezsiniz yani…  Yeniden nefes almayı istersiniz, yapacak şeyleriniz aklınıza gelir… 

Bu güzel hayata tekrar gözlerinizi açtığınızda her şey bambaşkadır artık… Sevdiğiniz insanların aslında sizi hiç düşünmediğini, ummadığınız insanların ise yanınızda olduğunu görürsünüz. Kısacası, hayatınız alt üst olmuştur. Tıpkı benim yaptığım gibi hastane koridorlarında elinde üç tane hortumla yürümek zorunda kalırsınız.  Çünkü doktorlarınız öyle ister, ha gayret gece 3, sabah 5 demeden koridorları arşınlarsınız…

Şu kısacık hayatta en önemli şeylerin ağrısız bir şekilde sağınızdan solunuza dönmek olduğunu, kimsenin yardımı olmadan tuvalete gidebilmenin özgürlüğünü hayal ettiğinizde aydınlanırsınız… En son kime kızdığınız veya neye lanet ettiğiniz hiç önemli değildir…  Önemli olan birilerine seslenmeden yatağınızda doğrulabilmektir. 

Sonrası…. Sonrası yoktur aslında… Kemoterapi, Tahliller, en sevdiğiniz yerinizin yani saçlarınızın kaybı… Bir kuaför koltuğunda veda edersiniz onlara... Arkasından birkaç damla yaş süzülür, kısık bir sesle “Yeniden görüşmek üzere…” diyerek el sallarsınız. Dahası güvendiğiniz dağlara karlar yağar, saçınızla birlikte kadınlığınızı, hayallerinizi kaybedersiniz. 

Bu hastalık size hayatta en güvenmeniz gereken kişinin yine siz olduğunu eze eze anlatır. Kendinize gözünüz gibi bakmaktan bahsediyorum.  Her koşulda kendinizin yanında saf tutmak yani…  Eğer bu dünyada olmayı seviyorsanız “Hadi kızım” dersiniz, “Yerinden kalk, bu senin başarın olacak. Kanser olduğun için utanması gereken kişi sen değilsin…” 

Çünkü Hayat sizin sandığınızdan da kısadır. Bu güzel hayatta hayallerinizi ertelediğiniz her dakika için büyük bedeller ödemek zorunda kalırsınız.

O yüzden en güvendiğiniz yerinize bakın lütfen.  Saçınız mı? cildiniz mi? Yoksa paranız mı? En güvendiğiniz yer sizin en zayıf noktanızdır…

Hesabınızda bol bol iyi insan biriktirin, Paranıza güvendiğiniz an evrenin sizin için başka planları olduğunu sakın unutmayın. 

Tüm bu satırları neden mi yazıyorum?

Çünkü her ölüm erkendir. Çünkü tüm zengin erkekler, güzel kadınlar kemoterapi odasında eşitlenirler. Bunu sakın unutmayın…