Bir kadın “uygunsuz giyindiği” gerekçesiyle TCK’nın “hayasızca hareket” suçundan mahkum oldu. Devlet, “hayasızca hareketler” diye bir suçu TCK’nın 225. maddesinde düzenliyor ve İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi de, balık tutarken “uygunsuz giyindiği” gerekçesiyle bir kadını bu suçtan mahkum etti. Yeni TCK tartışılırken Adalet Bakanlığı danışmanı olan ceza hukuku profesörü Doğan Soyaslan’ın ders kitabına yazdığı “Rüzgarda açılan eteğini kapatmayan kadın hayasızca hareketlerde bulunmuş sayılır” ifadesini ve taslak metinde bu maddeye konan “Vücudun herhangi bir bölgesinin görünmesi” tarifini hatırlattılar. Konuyla ilgili tartışmalar sürerken herkesin kafasında hayasızlığın ne demek olduğuna dair çeşitli anlamlar belirdi. Hayasızlık, kelime anlamı olarak “Utanmazlık, sıkılmazlık” demek. Herkesin yetişme tarzı, düşünce yapısı ve terbiyesi farklı olduğuna göre hangi hareketler “hayasızlık suçu” kapsamına girecek? Peki vücudun herhangibir yerinin görünmesi ne demek? Saçı mı? Yüzü mü? Bacağı mı? Bu madde o kadar önemli ki bir kadın aylarca hapiste yatabiliyor... Madem konumuz hayasızlık ben de size birkaç hayasızlık örneği vermeden geçemeyeceğim. Bana göre; hayasızlıkların en büyüğü iş yerinden zamanında çıkamamış, dolayısıyla da evine geç kalmış bir kadının Otobüs durağında taciz edilmesidir. Aynı şekilde bir diğer hayasızlık örneği de; gün içerisinde bir yerden bir diğerine koşuşturan kadınların erkekler tarafından sözlü tacize uğramasıdır. Hem de erkekler bu hayasızlık örneklerini taciz ettikleri kadınların evli olma ihtimallerine karşın yapıyorlar. Bir kadının eteği rüzgarda uçuşuyorsa o kadın gerçekten zor durumdadır demektir. Ve erkekler genelde bu durumları kendi lehlerine çevirmesini iyi bilirler. Yani bakmaktan hatta söz ile saldırıda bulunmaktan kendilerini alamazlar. Maalesef hayasızlığın bir ölçüsü yok. Siz nasıl yorumlarsanız ona göre değişir. Bu da insanların mağdur olması için yeterlidir. Bu gibi durumlarda bütün kadın derneklerinin bir arada olup böyle konuların gündeme dahi gelmesini engellemeleri gerekir. Yoksa toplumumuzda kadınlar ve erkeklerin birarada yaşaması tehlikeye girecektir. Türk kadınlarının özgürlüklerine ve onuruna sahip çıkacağını düşünmek istiyorum. Aksi durumda toplumsal tehlike kaçınılmaz olacaktır. Herşeyden önce hayasızlığın düşünce tarzımız ile alakalı olduğunu bilmemiz gerekir. Erkekler ve kadınlar birlikte yaşamak istiyorlarsa birbirlerine saygı göstermek zorundadırlar. Bunu yapmazsak Türkiye, sokaklarında sadece erkeklerin gezindiği, kadınların sindirildiği bir ülke haline gelmez mi?