Hayaller ve gerçekler
İstanbul’u incelemek üzere ziyaret eden Olimpiyat Komitesi Üyelerinin karşılaştıkları, başta trafik ve ulaşım, yeşil alan tahribatı, sağlıksız kentleşme ve Türkiye’yi yöneten İktidarın tutum ve Türkiye’yi götürmek istediği yoldan endişe duyduğumu işaret ederek, Türkiye’nin pek şansı olamaz, demiştim. Ayrıca, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu bölücü terör, huzursuzluklar, Güney sınırımızdaki Suriye krizi, olimpiyat kararını mutlaka olumsuz yönde etkilemiştir. Ayrıca, Türk sporcularının yaşadıkları doping ve şike hadiseleri Türk takımlarının (FB+BJK) kupalarından ihracı Türkiye imajını sarsmıştır.
Bir Türk ferdi olarak, samimiyetle ifade edeyim ki, herşeye rağmen Türkiye olimpiyatları alabilseydi çok memnun olacaktım. Önümüzdeki dönemde, bu İktidar olsun, olmasın, el birliğiyle olimpiyat alt yapısını hazırlamak mümkün olabilirdi. Ben zaten, meseleye olimpiyatları AKP İktidarı kaybetmiştir noktayı nazarından bakmıyorum. Bu nedenle de, o Bakanın değindiği kınaları kullanmadım! Esasen olimpiyatlar, AKP İktidarına değil, Türkiye devletine verilmektedir.
Eğer, gerçekten demokrasi ile idare edilen bir ülkede yaşıyorsak, bazı vatandaşlarımızın, olimpiyatları kaybetmemizden dolayı, sevinmelerini de anlayışla karşılamak gerekir. Demokratik rejim, tüm fikirlere saygı gerektirir.
Ancak, yarıştığımız Japonya’yla (Tokyo) aramızda büyük gelişme farklılıkları bulunmaktadır. Japonya 7 trilyon dolara yaklaşan milli geliri ve 4 trilyon dolara yaklaşan ihracatı ile dünyanın 3. büyük ekonomisidir. Bu büyüklüklerin fert refahına yansıması açısından da, Türkiye’nin fersah fersah önündedir. Biz 2020’ye kadar olan dönemde yapacaklarımızı, yapacağız, edeceğiz diyerek, maketler üzerinden gösterirken, onlar zaten hazır olan tesisleri ortaya koymuşlardır.
Türkiye’nin, bölücü PKK terörü, Suriye, Irak, İsrail, İran gibi hemen hemen tüm komşularıyla sorunları mevcuttur. Sıfır sorun, büyük sorun durumuna gelmiş ve bazıları kendilerini seviyeli yalnızlık statüsü ile oyalamaktadır. Türkiye’yi yöneten iktidar, toplum üzerinde baskılarını arttırmış ve vatandaşın hayat tarzını değiştiren uygulamalar çoğalmıştır. Örneğin, hem de, olimpiyatların kime verileceğinin oylandığı günde, Türkiye’de içki yasağını başlatan uygulama yürürlüğe girmiştir ve Başbakan kadınlar ve erkekler için, ayrı ayrı yüzme havuzları yapacağını söylemiştir. Türkiye’de, demokratik rejimin tüm kural ve kurumları ile işlediği noktasında tereddütler vardır. Eğitim sistemi Atatürk ilke ve inkılaplarından uzaklaştırılarak, çağdaş, medeni nesil yerine, Dindar ve kindar nesil yetiştirme çabaları aşikardır. Bazı tutuklamalar, tüm dünyanın gözü önünde cereyan etmektedir. Çağdaş dünyanın bu tutuklama ve mahkemelere iyi bir şekilde baktığı düşünülemez. Cinayetler, özellikle ülkemizi ziyaret eden turistlere karşı işlenen cürümler, kadın haklarını ikinci plana atılması, Türkiye imajını çizmektedir. Son olarak Göreme’de 2 Japon turistin öldürülmesi, Türkiye imajını sarstığı gibi, turizm hareketini menfi yönde etkilemiştir. Dünyanın belki de en güzel şehri olan ve olimpiyata aday bulunan İstanbul, her geçen gün elden çıkmaktadır. Tüm yeşil alanlar, parklar, AVM ve rezidanslar yapılmak üzere, müteahhitlere peşkeş çekilmektedir. İstanbul’da ve Türkiye’de, trafik, belki de, dünyanın en kötüsüdür. İnsanlar bir yerden bir yere gidememekte ve erişememektedir. Zaman ve akar yakıt kaybı çok büyüktür. Geçen gün Litvanya’nin Vilnius şehrinden uçakla 2 saatte geldim, Atatürk Hava limanından evime 2,5 saatte, güç bela gidebildim! Olimpiyat adayı olunan bir ülkede böyle bir şey düşünülemez. Okulların açıldığı 16 Eylül günü, İstanbul trafik ve ulaşım bakımından felç olmuştur. Olimpiyat üyelerine gösterilen Türkiye filmi acemice hazırlanmış, istenilen mesajları veremeyen, etkisiz bir filmdir. Olimpiyat oylamasında, Türkiye’nin Müslüman kimliği çıkarılmak istenmiş, bu tutmamıştır. Zaten İslam dünyasının bize oy vermediği görülüyor.
Tüm bu hususlar alt alta konulduğunda bizim zaten olimpiyatları almamız mümkün değildi. Hayal ettik, gerçeğin kendisini görerek üzüldük…