Atatürk’ün selamı ile,

Merhaba dostlarım!

Temmuz ayı geçmiş tarihte ;

Erzurum kongresi ile Milli Direniş;

Lozan ile Milli zafer ve

Atatürk’ümüzün “Hatay benim şahsi meselemdir” dediği gibi Hatay ayı.

1938 yaz sıcağında ,

ATATÜRK VATAN İÇİN ,

TÜRK MİLLETİ İÇİN,

HATAY MESELESİ İÇİN,

KENDİNİ FEDA ETTİ...

DOKTORLARI:

“ADANA-MERSİN’E BU SICAKTA GİTMEYİN”demişlerdi;dinlemedi...

Bir sene sonra 23 TEMMUZ 1939’da HATAY TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN BİR İLİ OLDU...

KUTLU OLSUN HATAY’IN KURTULUŞU...

UNUTULMASIN Kİ!

HATAYLILAR SİZ ASLA UNUTMAYIN Kİ;

ATA’MIN  RUHU ŞAD OLSUN...

...

KIRK ASIRLIK TÜRK YURDU!

1923 yılı Mart’ının On Beşi Pazar günüydü. Atatürk, Adana İstasyonu’nda trenden inmiş; sağı solu dolduran halkın coşkun alkışları, “Yaşa varol!” sesleri arasında yaya olarak kente giriyordu.

Yarı yolda karalar giymiş bir kadın kalabalığı göze çarptı; sonra onların arasından ikişer levha taşıyan dört genç kız çıktı.

Atatürk’ün önünde durdular. Arkalarından bir kız daha göründü ve önüne geçti. 

Hıçkırıklar, iniltiler ve yalvarışlarla dolu bir nutuk söylemeye başladı. Bu genç kızın kişiliğinde henüz tutsak bulunan İskenderun’la- Antakya’nın Türk olan bütün halkı: “Bizi de kurtar” diye yalvarıyordu.

Herkesin gözleri yaşarmıştı, hıçkırıklarını tutamayanlar vardı.

Atatürk’ün de gözleri nemliydi ve başı eğilmiş gibiydi. Genç kızın nutku bitince Atatürk’ün alnı yükseldi; mavi gözlerinde ve pembe yüzünde bir çelik parıltısı görüldü. 

Her kelimesi üzerinde kuvvetle durarak:

- Kırk asırlık Türk yurdu yabancı elinde kalamaz! dedi.

On altı yıl sonra Hatay sorununun en heyecanlı günlerinde, hasta ve bitkin olmasına rağmen, Hatay’a yakın olmak için tekrar Adana’ya gitti. Dört saat ayakta durmak, birliklerin geçidini izlemek gibi olağanüstü bir dayanıklılık gösterdi. Hatay kurtuldu, fakat Atatürk’ü yitirdik.

İsmail Habib, bu konuyu şöyle bitirir:

“Hatay, Hatay! Seni kurtaran, aynı zamanda senin şehidin oldu!”

Niyazi Ahmet Banoğlu

Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s.97-98