Komşularımızla mevcut sorunlar yetmiyormuş gibi her geçen gün büyüyüp serpilen yeni bir kriz-sorun daha kucağımıza oturdu. Irak eski Cumhurbaşkanı yardımcısı Haşimi’yi ülkemize kabul etmemizden itibaren Bağdat’tan gelen tepkileri her duyduğumda Ankara bunu bir şekilde halleder diye bekliyordum. Haftalardır bu konuyu her yazmaya teşebbüs ettiğimde nasıl olsa aklın yolu bir, yazı yayınlanmadan sorun çözülür ümidindeydim. Fakat bugüne geleceğimizi doğrusu hiç tahmin etmedim.
Öncelikle Irak’ın da bağımsız bir devlet olduğunu, bu ülkenin egemenlik yetkilerini kullanan yasama, yürütme ve yargı organları bulunduğunu içimize sindirmemiz lazım. Mahkemeler ile savcılık müessesesinin adil kararlar vermemesi, vatandaşlarını haksız yere tutuklaması, yalancı şahitlerle mahkum etmesi her ülkede olduğu gibi Irak’ta da görülebilir. Ancak bütün bunlar Irak’ın iç meselesi olup, adil yargılama yapmayan mahkemelerin de ıslahı yine ülkenin kendi iç dinamikleriyle gerçekleşince anlamlı olacaktır. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi.
Irak’ın artık görevde olmayan Sünni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi ile ilgili tam da ABD askeri bu ülkeden çekilme aşamasında çok ağır iddialar gündeme geldi ve hakkında tutuklama kararı çıkartıldı. Bir müddet Irak’ın kuzeyinde özerk Kürt bölgesinde ikamet eden Haşimi Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine yerleşmenin yollarını aradı. Kabul edilmedi. Nihayet Nisan başında “tedavi maksadıyla” Türkiye’ye geldi.
Haşimi Türkiye’de iken Interpol, kırmızı bülten ile tutuklanması kararını çıkarttı. Hakkındaki iddialar ve savcılık kararı aylardır gündemde olduğu halde Türkiye’de iken Interpol’ün böyle bir kararı sanki hedef Türkiye-Irak ilişkileriymiş gibi yorumlanmakta. Öte yandan Bağdat’ta hakkındaki iddialara dayanarak yargılama süreci başlatılmış ve korumaları Haşimi’nin aleyhinde şahitlik yapmıştır.
Bütün bunlar gerçek dışı delil, yalancı şahit ve çeşitli baskılarla ulaşılan sonuçlar olabilir. Ancak büyük çoğunluğu Şii olan Irak’ta bir mezhep çatışması çıkarılmasının senaryosu uzun zamandan beri yazılmaktadır. ABD’nin Irak’tan çekilmesi ve Arap Baharı eylemlerinin olgunlaşması aşamasında Pakistan’dan Mağrip ülkelerine Sünni-Şii çatışması için bir çok tezgahlar hazırlanmış durumda. Suriye-Lübnan-Irak bunun merkezi olacak gibi. Böyle bir gelişmede Türkiye’nin tarihi görevi bir tarafta yer almak değil, bu çatışmayı önlemek, en az hasarla sonlandırmak, bütün tarafların inanacağı, güveneceği arabulucu rolünü muhafaza etmektir.
Bugün Türkiye’nin yer aldığı taraf gerçekten haksızlığa uğramış olabilir. Bu olayda Haşimi, iddia edildiği gibi Türk dostu olduğundan yahut Sünni olmasından dolayı iftiralara maruz kalmış olabilir. Ancak bu durum kışkırtılan Şii kitleleri görmemize engel olmamalıdır. Irak’ta Türk bayraklarını ayaklar altına alanların cezalandırılması sorunu çözmez. Halkın, kışkırtılanların veya provokatörlein böyle bir yola başvurmasına yol açan saikleri ortadan kaldırmak gerek. Eğer Türk bayrağını çiğneyenler sıradan Irak halkının temsilcisi değil de aslında Türkiye-Irak ilişkilerini hedef alan provokatörler ise o zaman çok daha dikkatli hareket edip, dış politikamızı böyle bir senaryoya piyon kılmamız lazım. Böyle bir oyunu akim (sonuçsuz) kılmak için suyu üfleyerek içmemiz gerek.
Bugünkü şartlar altında Türkiye, Haşimi’nin en son ikamet edeceği ülke bile değildir. Bu şahsı derhal Bağdat yönetimine teslim etmek de doğru bir hareket olmaz. Fakat diplomasi de siyah-beyaz dışında birçok ara tonlar bulunmaktadır ki Ankara’nın bu konuda daha fazla geç kalmaması lazım. Kazan-Kazan diplomasimizi bu hadisede de yürürlüğe koymanın çarelerini bulmalıyız.
Haşimi’yi Irak’a teslim etmeyecek bir sürü ülke bulunabilir. Suudi Arabistan veya Katar’ın olayların başında Haşimi’yi kabul etmemesini çok iyi tahlil etmemiz gerekirdi. Bu safhadan sonra ise ön görüşmeler yapıldıktan sonra bir Avrupa ülkesine masraflarını karşılayarak gönderebiliriz. Bunun adı tedavisinin ileri safhalarındaki gerekler olabilir. Ancak Türkiye’de daha fazla kalmasının ne Türkiye’ye ne Irak’a ne de Haşimi’ye faydası olacaktır.
Diplomasi aynı zamanda çare bulma sanatı olup en yanlış opsiyonu uygulama yöntemi değildir. Biz yıllarca Erk Partisi lideri M. Salih’i ülkemizde barındırmadık, Özbekistan ile ilişkilerimiz daha fazla kötüleşmesin diye. Üstelik M. Salih’in muhalefet lideri olmaktan başka bir “suçu” yoktu. Haşimi hakkındaki iddiaların doğru çıkmasının ihtimal dahilinde olduğunu unutmayalım. En azından Irak’ta geniş Şii kitleler buna inanıyorlar.
Haşimi kendisini savunacak yargısal imkanlara sahiptir. Interpolün hakkındaki kararına da yine kendi imkanları dahilinde itiraz eder ve sonuçlarını bekler. Bu aşamalarda Türkiye el altından yardımcı olabilir. Bütün bunlara karşın Türkiye’de ikamet etmesinin faturası çok ağır olur.