28-29 Nisan günlerinde Harp Akademileri'nde önemli bir toplantıya misafir olduk: "Enerji Güvenliği'ne Ortak Çözüm Arayışları Sempozyumu". Öncelikle Harp Akademileri Komutanlığı'nın böyle bir toplantıyı organize etmesinin anlamı üzerinde bir miktar durmamız gerekmektedir: Enerji, başta I. ve II. Dünya Savaşları olmak üzere 20. yüzyılda gerçekleşmiş olan savaşların önemli bir kısmının temel gerekçesini oluşturduğu halde, konuya Avrupa ve ABD dışındaki ülkelerin gereken önemi verdikleri tartışılır. Mesela ABD Hava Kuvvetleri bünyesindeki araştırma kuruluşlarının bu alandaki yayınları dahi şaşırtacak miktardadır. Bu bir askeri kuruluş mu üniversite mi diye sorası geliyor insanın. Disiplinlerarası çalışmaların, çağımızda açtığı yeni ufuklar, mesela bir nükleer fizik ile tıp arasındaki işbirliğinin getireceği ürünler ne kadar tartışmasız önemi haiz ise hiç ilgisiz görülen iki alanın işbirliği sonucu insanlık tarihinin akışı değişebilecektir. Esasen birçok büyük buluşlara bu geçişkenlikler sonucunda ulaşılmıştır. Bu bakımdan "savaş sanatı" ile "enerji stratejileri, ulaşımı, güvenliği" arasında tartışmasız ilişkiler sözkonusudur. Burada, dikkat çekmek istediğimiz önemli bir nokta ise, üs düzey askeri eğitim kuruluşumuzun, azgelişmiş ülkelerde olduğu gibi kısır ideolojik kulvarlarda veya darbe senaryolarında değil de tıpkı batılı ülkelerde olduğu gibi siyaset-strateji-ekonomi dünyasının gerçeklerini görmesidir. Toplantıya konuşmacı olarak davet edilenler ile ulaşılan sonuçlar ise bu bakımdan da anlamlıdır. Enerji konusu, basit bir siyasi tercih olmayıp, ithaliyle, menşe ülkesiyle, kömürüyle, gazıyla, rüzgarıyla, nükleeriyle, güneşiyle birlikte bir sistemdir, aynı bütünün parçalarıdır, hayatın birbirini tamamlayan unsurlarıdır. Menşe ülke olarak, Azerbaycan ne kadar önemli ise Türkiye açısından İran ve Rusya da o kadar önemlidir. Son iki ülkenin Arjantin açısından vazgeçilmezliği sözkonusu değil, ancak Türkiye her ikisiyle ve diğerleriyle bu alanda işbirliği içinde olmaya mecburdur, mahkumdur. Bu ülkelerin de birçok bakımdan Türkiye'ye ihtiyacı bulunmaktadır. Bir başka ülkenin siyasi veya ideolojik tercihlerine kendi menfaatlerimizi kurban etmememiz gerek. İlk oturumun başkanlığını, o günkü enerji bakanımız yaptı. Bu oturumdaki konuşmacılar Uluslararası Atom Enerji Ajansı, NATO gibi çeşitli enerji ile ilgili uluslararası kuruluşlardan temsilcilerdi. Sonraki oturumlarda ABD, AB, Yunanistan, Kazakistan, Mısır, Hollanda, Rusya, Gürcistan, Bulgaristan gibi ülkelerden daha çok bakan seviyesinde konuşmacılar söz aldı. Programda yer aldığı halde Azerbaycan Sanayi ve Enerji Bakanı'nın katılmaması herkeste derin istifhama yol açtı. Harp Akademileri Komutanlığı, Rusya'yı böyle bir toplantıya davet ederken ve RF Enerji Bakanı bu toplantıya katılmayı kabul ederken `kardaşlık bakanın` ortalıkta görülmemesi soğuk duş etkisi yaptı. Bu konuyla ilgili hususları önceki yazımda ele aldım. Ancak bu tavrın yanlış olduğunu tekrar belirtelim. İzlenen tebliğler ve tartışmalardan sonra, enerji konusunun bütün komşularla birlikte temiz çevre, refah ve zenginlik aracı olduğunu, bu alanın bencillik kabul etmediğini belirtelim. Türkiye'nin veya Avrupa'nın enerji menşe ve güzergahını çeşitlendirmesinin de Rusya veya İran'a karşı bir politika olmayıp konunun özelliğinin gereği olduğundan hareketle başta Nabucco olmak üzere, olabilecek en çeşitli alternatif projeler hayata geçirilmelidir. Diken üstündeki, her an çökmek üzere olan bir sanayi sistemine sahip bir Avrupa, Rus ekonomisi için de risk demektir. Türkiye'nin okyanus ötesi müttefikleri hatırına komşuları İran ve Rusya'ya karşı, hasmane politikaları ne kadar yanlış ise Putin'in enerjiyi baskı ve tehdit aracı olarak kullanması o derece riskli olup, en kıymetli varlığını silah haline getirip bacağına sıkması demektir. Rusya'nın enerjiyi tehdit aracı olarak kullanma politikaları olmasaydı da Nabucco'ya ihtiyaç vardı. Sibirya'dan Avrupa'ya uzanan binlerce kilometrelik hatlara bağlı kalmak büyük risk, mutlaka alternatifler, yedekler bulunması lazım. Türkiye, bir an önce asırlık ihmalini telafi etmeli, nükleer enerjiye geçmeli, nükleer teknolojiye sahip olmalıdır. Türkiye'yi üçüncü dünya ülkesi gibi nükleer teknolojiden mahrum bırakanlar tarih önünde hesap vermeye mahkumdurlar. Enerjinin yarısına yakınının doğal gaza bağlı olması, doğalgazın da yüzde altmışbeşini aynı ülkeden alması ülkemiz için büyük risktir. Bu riski sadece siyasi olarak düşünmemek lazım, her türlü toplumsal veya teknik problemler karşımıza çıkabilir. Makul bir plan dahilinde her yıl toplam enerji ihtiyacının mesela yüzde beşini rüzgar, güneş, biyoenerji gibi temiz, yenilenebilir alternatiflere kaydırmak, bunun için cömertçe AR-GE prjeleri hazırlamak gerekmektedir. Başta üniversiteler olmak üzere her kurum ve kuruluş bu konuda üzerine düşeni yapmalıdır. Yazımı hazırlarken Istanbul`da ceryan kesildi ve kalan kısmını Kosova`dan tamamlıyorum. Son zamanlarda elektrik konusunda sıkıntılar artmakta mı? Her geçen gun daha zor mu olacak? Enerji konusu en az on yıl onceden planlanması, tedbirlerin alınması gerekli bir alandır. Sempozyum bu konuda önemli bir gorevi ifa etmiştir. Emeği geçenleri kutluyoruz.