Yazı icad olunduğundan beri, her dilde, her konuda milyonlarca kitaplar yazıldı. Kıyamete kadar da yazılacak. Bütün bu yazılanları bir yerde toplamak mümkün olsaydı, herhalde birkaç Himalaya büyüklüğünde bir yekün teşkil ederdi.
Tüm bu kitaplar; Alfa Beta... / Ey Bi Si.../ Elif Ba... / A B... vs. dediğimiz Elif Ba'nın / Alfabenin 30 kadar harfleriyle yazılmış bulunmaktadır. Meselâ Elif Ba denilen alfabenin Elif harfi dikey küçük bir çizgiden ibarettir. Diğer harfler bunun çeşitli şekillere bürünmesiyle oluşmuştur. Bütün harflerin kaynağı olan Elif'in ise aslı, aslında bir noktadır.
Demek ki, milyarlarca eserlerin yazı olarak / şeklen kaynağı -bir bakıma- tek bir noktadır diyebiliriz. Yani yazılmış ve yazılacak sayısız kitaplar bir noktanın şekilden şekle giren harflerin çeşitli dizilişlerinden, yan yana getirilişlerinden ortaya çıkmıştır. Çünkü bir şeyden her şey yapılıyor.  Her şeyden bir şey yapıldığı gibi.
Yazılan kitapların zahirine / görünüşüne bakınca kağıt, mürekkep, mukavva kapak gibi maddeler görüyoruz. Tabî kitaplardaki kelimelerin mânâlarını göremiyoruz. Çünkü mânânın mekâna ihtiyacı yok. Fakat her bir kelimenin ayrı mânâlara delâlet ve işaret ettiğini biliyoruz. Yûnus Emre'nin “Ete kemiğe büründüm. Yûnus diye göründüm.” demesi gibi, mânâlar da harf ve kelimelere bürünüyor. Böylece kelimelerin; mânâların mücessem / cisimleşmiş, cisimlenen hâllerinden başka bir şey olmadığını anlıyoruz.
Tabii ki harf, kelime, cümle, paragraf ve sayfalardan ibaret olan kitapların kendi kendine  ortaya çıkmadıkları da hepimizce bilinen bir gerçek. Biliyoruz ki, bunca yazılan kitapların arkasında  insan faktörü var. O'nun aklı, fikri, düşüncesi var. O'nun bilmesi, bildiği şeyi istemesi, istediğini yapacak güce sahip olması var.
Aynen bunun gibi kâinat kitabı ve bu kitapta yazılı bulunan ağaç, kuş, hayvan, insan, dağ, taş, deniz, ırmak ve dereler; velhasıl her çeşit canlı cansız her şey; atom denilen harflerin ilâhî bir kalemle yazılmasından / yaratılmasından başka bir şey değil.
Evet kâinattaki tüm varlıklar; ister câmidat / cansızlar, ister nebatat / bitkiler, ister hayvanat / hayvanlar, ister insanlar olsun hepsinin maddesi; harfler hükmünde olan atom tuğlalarının farklı şekilde aynen harflerin sıralandığı gibi çeşitli şekilde dizilişinden meydana getirilmiştir. 
Üstelik kitapların yapı taşları hükmünde olan bu harfler; tüm dünya dillerini ifade edebilmek ve  yazıya geçirmek kapasite ve imkânına sahiptir. Her türlü hayat ve canlılık fonksiyonlarını, her çeşit sesleri bütün tonlarıyla kağıda raptetmek ve zaptetmek imkânını; işte bu 30 kadar harf yerine getirmekte; böylece mucizeler ortaya koymaktadır.
Şüphesiz bu diziliş ve sıralanışlar kendi kendine olmuş, oluyor ve olacak değil; atomları yaratan Allah'ın onları; bir fayda, bir gaye, bir hikmet mülâhaza, düşünce ve maksadıyla plânlı programlı bir şekilde, çeşitli ve sayısız sıralanışla bir araya getirmesinden dolayıdır.
Zira her varlığın zuhuru öncesinde; ilim, irade ve kuvvet gerekiyor. Yani bilen, isteyen ve yerine getirecek kuvvete sahip biri şart oluyor. Yani Alîm / Bilen, Mürîd / İsteyen ve Kadîr / Güç, Kudret sahibi sıfatlarıyla vasıflanmış bir Zâtı gerektiriyor. Ki işte O da Allahü Zülcelâl hazretleridir.
Çünkü yazı kâtibinden haber verir. Kitaptaki harfler kendi başlarına yerlerini almadı, almaz ve alamıyacak. İşte harflerin farklı dizilişleri neyse, atomların da değişik şekilde bir araya getirilmesi yâni kâinat kitabının yazılması; yazan, yazıyor ve yazacak olan Zâtı gerektiriyor ve mânen gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak bu izah ve açıklamalar: Kitapları yazan, fakat kendisi de bir kitap olan insana; insan dahil, büyük kâinat kitabının kâtibi, ancak Allahtır dedirtiyor.
İşte atomların fonksiyonlarını da, bu harfler gibi düşünmek gerek.