Türkiye'de yılın son günlerinde değişik alanlarda ödüller dağıtılır. Ödül dağıtan sivil toplum kuruluşlarıyla ödül alanlar arasındaki bağı araştırmak gerektiğini düşünürüm. Zira İsmet Özel'in ifadesiyle insanlar arasında "Bir dünyaya kulak kesilince öbürüne sağır" olma durumu hâkimdir!

Yılın kitapları, yazarları, okunacak kitaplar, gazete ve dergilerin kültür önerileri için de aynı durum söz konusudur. Kitabı okumadığı halde kitaba ödül veren insanlar, yorum yapanlar ve yılın en iyilerinden gösterilen yayınlar çoktur.

Hele hele aynı çevreden değilseniz deyim yerindeyse ağzınızla kuş tutsanız eserinizden bahsetmelerini beklememelisiniz.

Türkiye’de görülen yandaşlarını koruma anlayışı dünyada farklı değildir. Nobel ödüllerinin hangi kıstaslarla verildiği yıllardır tartışılır. Gerçekte ödüle layık olanlarla ödülü alan eserlerin karşılaştırılması durumunda ortaya çok ilginç sonuçlar çıkacağı muhakkak!

Dernek, dergi, yayınevi, müzik, sinema, tiyatro toplulukları, hatta her gazete kendine göre yılın şiir, hikâye, roman, deneme, araştırma, gezi-gözlem, tiyatro, sinema, akademi, … Alanlarında eserler verenlere ödüler dağıtır. Bir derneğin, gazetenin, derginin ödüle layık gördüğü eseri diğeri görmezlikten gelebilir. Hatta ödül alan eser ve yazar hakkında en ufak fikirleri dahi olmayabilir!

Yıl içinde nitelikli ürünleriyle ödülü fazlasıyla hak eden yazar, sanatçı, akademisyenlerimiz için ne kadar müteşekkir olsak azdır. Ancak Türkiye’de yandaşın kayırma şeklinde devam eden aynı kısır döngü devam ediyor. Kendi mahallesinden, meşrebinden, kendi dünya, inanç, ideolojisinden olmayanlara şaşı bakma anlayışı her alanda olduğu gibi nitelikli ürün veren sanatçı, edebiyatçı, araştırmacı ve akademisyenler için de söz konusudur.

2021 yılı biterken gazete, dergi ve bazı TV yayınlarında ön plana çıkarılan, ödüle layık görülen şahıs ve eserleri incelerseniz ne demek istediğimizi daha iyi anlayacaksınız.

Aralık ayında yayımlanan bir eserin ocak ayında ödüle layık görüldüğü az rastlanan bir durum değildir. Hâlbuki eserin okunması, jüriden geçmesi, rapor olarak jüriye gidiş gelişi, kendi alanında yayın yapan kamu oyununun eser hakkındaki düşüncelerinin bir ay içinde oluşması- olgunlaşması mucize gibi bir şeydir. İnsanın ilk aklına gelen şey ödüle layık görülen eserin niteliği, derinliği, estetik, sanat anlayışı… mı yoksa ön plana çıkarılması gereken başka şeyler mi?

Türkiye’nin batı karşısında kompleksli-hastalıklı yanlarından birisi de batının değer verdiği eserlerin daha iyi, güvenilir olduğu yönündedir. Bu hastalıklı ruh halinin tezahürlerini bizzat yaşadığımız için rahatlıkla konuşabiliriz sanıyorum.

Haziran 2021’de Ihlamur Kitap tarafından yayımlanan “Yunus Emre’nin İzinde” kitabımız Kasım 2021’de Harvard ve Princeton üniversiteleri tarafından kabul edilinceye kadar iç kamuoyu tarafından adeta görmezlikten gelindiği için konuyu yakından takip ettiğimizi hatırlatmak isteriz!

“Yunus Emre’nin İzinde” kitabımız “2021 Yunus Emre ve Türkçe” Yılına özel logosuyla basılan ilk yayındı. Ancak ne zaman ki Harvard ve Princeton üniversitelerinin kitaba ilgi gösterdiğine dair haberler basında yer almaya başladı ancak o zamandan sonra kitabımızı merak edenlerin, alıp okuyan, soruşturan, kitap hakkında yazılar yazanların sayısı artmaya başlandı!

Dedem o ki, Türkiye'de eserinizin kabul görmesi için öncelikle Batı'da kabul görmesi gerekiyor gibi algı ve çarpık anlayışı yıkmak için bir şeyler yapmak gerekiyor. Zihnimize koyduğumuz kotaları kaldırmaktan, bizim mahalle, öteki mahalle anlayışından kurtulmadan nitelikli eserlerin, ürünlerin ortaya çıkması biraz zor görünüyor.