Uzun zamandır, kotarılmaya çalışılan, önce "Dinler arası Diyalog", tutmayınca "Medeniyetler arası Diyalog" söylemleri ilerleyen zaman sürecinde havada kalmaya mahkum gözüküyor. Tarihsel sürece bakacak olursak, medeniyetler arası bir diyalog, havanda su dövmekten başka bir şey değil. Daha yakın bir zamanda Papa'nın Almanya'daki mitinginde İslam'a saldırısı, hoş görülebilecek bir densizlik değildi. Medeniyetler arası diyaloğun koordinatörlüğü, bilindiği gibi İspanya ve Türkiye başbakanlarına verilmişti. O İspanya ki 700 yıllık Endülüs Emevileri İslâm Devleti'nin izlerini acımasız bir şekilde İspanya'dan silmiştir. İspanya'da kalan Müslümanlara ve Musevilere yapmadıkları eziyet kalmamıştı!? Müslümanların bir kısmı kaçarak canlarını kurtarmışlardı. Kaçamayanlar ise Müslüman oldukları için, en ağır cezalara çarptırılmışlardı. Bu cezaların izleri hala İspanya'daki kiliselerde görülmektedir. Madrit civarındaki bazı kiliselerde, Müslümanların asıldığı zincirler hala korunmaktadır. O dönemde İspanya'da yaşayan Müslüman azınlığa, Ramazan aylarında gündüzleri zorla yemek yedirilirdi. İspanyolların hiçbir inanca tahammülü yoktu. Bu yüzdendir ki Museviler, Osmanlı Türkleri'nin yardımıyla İspanya'dan çıkarılarak Osmanlı ülkesine ulaştırılmış ve yerleştirilmişlerdi. Osmanlı döneminde herkes inancında özgürdü ve toplumda tam bir huzur hakimdi. Bunu kanıtlayan belgeler, Osmanlı arşivinde mevcuttur. Batı dediğimiz tek dişi kalmış canavarın da eserleri ve marifetleri ortada duruyor!? İşte Fatih Sultan Mehmet'in 28 Mayıs 1463'te yazdırdığı fermanı ile Bosna'daki Hristiyanlara tanıdığı dini özgürlüğün belgesi. "Murat Han'ın oğlu, daim muzaffer Mehmed, hürmete layık yüce Sultan'ın emri, imzası ve cihan fatihinin parlayan mührü aşağıdadır.: Ben, Sultan Mehmed Han, bu Ferman-ı Hümayunu'mu haiz Bosnalı Fransiskanların lütfuma sahip olduklarını ve bu emri verdiğimi bütün dünyaya duyuruyorum. Hiç kimsenin bahsi geçenleri veya kiliselerini taciz veya rahatsız etmesine izin verilmeye... Onların Devlet-i Al-i Osmaniye'de sulh içinde ikamet etmelerine izin verile... Devlet-i Aliyem hudutları dahilindeki bütün memleketlerde mevcut manastırlarına herhangi bir korku taşımaksızın geri dönmelerine ve yerleşmelerine izin verile... Ne şehzadem ne vezirlerim veya vazifelilerim, ne de hizmetçilerim veya devletimin vatandaşları onlara hakaret etmeyecek ve onları taciz etmeyecektir. Hiç kimsenin onlara tecavüzüne, hakaret etmesine ve canlarına kastetmesine, mallarına ve mülklerine veya kiliselerinin mal ve mülklerinin tehlikeye atılmasına izin verilmeye... Memleketime hariçten herhangi birini getirmelerine dahi müsaade edilmiştir. Böylece, bu ferman-ı hümayunu lütufkar şekilde yayınladım ve işbu büyük yemini ettim: Dünya ve ahiretin Yaradanı, bütün canlıların rızıklandırıcısı adına, yedi Mushaf ve Muhbir-i Sadık (Hz. Peygamber s.a.v ) ve koyduğum kılıç adına, onlar hakimiyetime itaatkar ve sadık kaldıkları sürece, hiç kimse yazılanın aksine hareket etmeyecektir." Batı'nın geçmişine bakacak olursak, medeniyetler arası diyaloğun da bir aldatmacadan ibaret olacağını anlarız herhalde.