(Bir anlaşmazlık uzun sürerse: İki taraf da, haksız demektir.) - Voltaire- Büyük Fransız İhtilâli’nin öncülerinden, Devrimci Filozof ve Fransız Yazarı, Voltaire (1694-1778) anlaşmazlıklar üzerine şu değerli yorumda bulunmuş ki, taktir etmemek elde değil: (Bir anlaşmazlık uzun sürerse: İki taraf da, haksız demektir.) İktidarıyla, muhalefetiyle bizim parlamentomuz bir bütün olarak her daim yekdiğerini itham ettiğine göre, Voltaire’in o meşhur yorumuna, adeta kalıp gibi tıpa tıp oturmaktadır!... Meselâ, o derece büyük meselelerle âlâkadar olmaktadırlar ki, hemen her ülkenin başlıca hayati problemi olan “küçük meseleleri” asla görememekte ve böylece ülkemiz üzerinde bazı emeller taşıyan “Dünya İdarecileri” de bu menfi durumdan azami derecede istifade edebilmektedir!... Bu küçük meselelerden bilhassa en ziyade işe yarayan; iktidar partisinin de, muhafelettekilerin de çoğu zaman tek yürek, tek ses olurcasına hareket ettikleri “Türk-Ermeni” anlaşmazlığı ve ayrıca “Azeri-Ermeni” probleminde Türkiye’nin “soydaşlık” yönünde, siyasî bir bakışla meseleye eğilmesi vs. Peki bu karanlık tablonun dışında ve yapıcı yönden bir gelişme olmamış mıdır? Tabii ki, zaman zaman olmuştur. Nitekim Van-Gölü’ndeki tarihi “Ah Tamar Katedrali”nin ibadete açılmış olması da bunun bir örneği gösterilebilir. Ancak, muhalefet partisi konumundaki MHP tarafından tarihi Ani Beldesi’ndeki tarihi Katedral’de “toplu namaz” kılma eylemi, Van’daki olumlu gelişmelere adeta gölge düşürmüştür ki, seri yazımızın birincisinde bu noktaya detaylı şekilde temas etmiştik. Bu konuda söz konusu ettiğimiz: Ani-Katedrali’nde kılınan “toplu namaz” asla değildir. Zira Hz. Allah’a ibadet hangi dinden, hangi ibadet şartlarına göre uygulanmış olması asla ve asla söz konusu edilemez. Ancak, bir dini eylemin ibadetten ziyade “siyasî mânâ ifade ettirilmesi” tabii olarak yanlış bir harekettir. İşte biz naçiz Türkiye-Ermenilerini üzmüş olan bu husustur. Ne deniyor: (Anadolu, Akdamar’da Ermeni ayini yapılsın diye fethedilmedi. Gerekirse Anadolu’yu yeniden fethederiz!) denmiş?!.. İlk şu hususu belirtmek isterim: (Anadolu’nun Selçuklular tarafından fethinden evvel de, fetihten sonra da Ermeniler kiliselerinde Hz. Allah’a dua etmekteydi) ve bu durum o uğursuz (1915 Nisanı’na kadar) sürmüştür. Ne Sultan Alp-Arslan ve ne de bir başka Türk Sultanı buna mânî olmamışlardır. Şimdi şöyle deniyor: (İcap ederse Anadolu’yu yeniden fethederiz!) Bu nasıl iştir?!... Anadolu toprakları, sırf Ermeniler ayin yaptı diye ellerimizden gidecek mi?!.. Türkiye bu derece bitmiş mi?!... Bu endişe de değil, bu korku nasıl bir düşünce yapısından kaynaklanmaktadır?... Batı dünyasının Türkiye toprakları üzerinde gizli emelleri vardır diye, doğrudan Ermenileri hedef almak, Ermenileri yoklara göndermeye kalkışmak, neyin nesidir?... Anadolu’nun Türk Devleti toprakları olduğuna göre, O’nu yeniden fethetmek demek: (Orada tek Ermeni bırakmamak) mânâsına gelir. Şimdi soruyorum: İstenen bu mudur?... Daha açık söyleyeyim: Sizler gibi hamaset duygularının esiri olanların (Soydaş) dedikleri Azerbaycan Devleti’nin asıl niyetini gerçekleştirmek istemeleri sebebiyle mi, Ermeniler “kurbanlık koyun” misâli değerlendirmektedirler?.. Zira, bunun başkaca izah şekli yoktur. Sizlerin soydaş dedikleriniz; Ermenileri külliyen yok etmek istemekte ve bunun cellatlığını da bizlere yânî, Türk Milletine yaptırmak istemektedirler!... Bunun böyle olduğunu anlamamak için, bir insanın basiretinin tamamen bağlanmış olması lâzımdır. Yetti canıma tak etti! Bu (Din, Irk ayrımı) biz Ermeni’lerin her daim Türk düşmanı gösterilmesi, ibadethânelerimizin hor görülmesi, bizlerin asli vatandaş sayılmaması vs. artık tahammül edilmez bir durum arz etmektedir!!!.... Ülkemiz içinde “ayırımcılık tohumları ekmek” hiçbir zaman bizlere hayır getirmemiştir, yine de getirmeyecektir!... Zira, politikacılarımızın kendi aralarındaki kozları paylaşabilmek için kıyasıya “kör dövüşüne” girişmeleri sebebiyle, halkımız arasında bulunan cahillerin hamaset duygularla sarf edilmiş sözlerin tesirinde kalanlar; merhum Hrant Dink ve başkalarının da kurban gitmesine sebep olmuşlardır. Benim bu konudaki ilk yazımı okuyanlardan bazıları: (Boş ver yazma, seni de öldürürler.) dediler. Cevabım şu oldu: - (Ben zaten yaşamıyorum ki!...) Sadece kendilerini Türk sayan: (Müslim, Gayr-ı Müslim, Türk Millet bütünlüğünü temsil ederler çünkü onlar bu Aziz Milletin bütünlüğüdür. Ama sizler kalkmış kendinizce siyaset yapmakta ve yetmezmiş gibi Mukaddes Kitapları da kendi siyasetinize alet edebilme cüretini göstermektesiniz?!..) Soruyorum: Bu nasıl Müslümanlıktır, bu nasıl Allah inancıdır?!... Günümüz Türkiye’sinde takriben (100.000 civarı) Ermeni vatandaşımız yaşamaktadır. Bunların hemen hepsini de (Azınlık damgasıyla) damgalayıp, vatandaştan dahi saymamak bir yana, (potansiyel düşman) olarak görülmeleri, Türk-Ermeni’lerini her daim ziyade üzmekte ve ayrıca tedirgin etmektedir. İçinde bulunduğumuz (2010 Ekimi’nde de) bu hususta hemen hiçbir olumlu değişim maalesef olmamıştır. O malûm (1915 trajedisi) dahi Ermeniler aleyhinde propaganda yapabilme siyasetinin başlıca malzemelerinden olmuş ve hâlâ olmakta berdevamdır.. Hiçbir siyasî düşünceye tabi olmadan, kendi ferdi inançlarımla, vatanım Türkiye’ye kalemimle hizmet vermeye karar kıldığım (1963) yılından, filen çalışmaya başladığım (1967 yılından) günümüze kadar, hemen her çileye katlanarak hizmet verdim. Ancak, buna rağmen onca yıl içinde öğrendiğim yegane unsur şu olmuştur: (Türk dostu bir Ermeni veya siyaseten kullanılan bir kobay) Bu niçin böyledir? Böyledir çünkü, 1940’lardan itibaren Türk Ermeni’si, asli vatandaş sayılmamıştır. Bu durumun “Lozan-Antlaşması” ile bağlantısı olmamasına rağmen: Bazı hususların dikkat çekmemesi için çoğunlukla öyle gösterilir!... Bilhassa son yıllarda hiçbir etnik topluluğa yapılmayan hakaretler, sadece Ermeni toplumuna yapıldı ve hâlâ yapılmaktadır ve bizler bu durumdan katiyetle şikâyetçiyiz. Kesinlikle bilinmesi lâzımdır ki o da şudur: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı konumundaki bizler de en az Müslüman Türk kadar, Türk’üz. Bu ülkede sadece “Türk ırkından olan” değil: Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı konumundaki hemen her fert Türk’dür. Türklüğü, daha doğrusu Türk adını tekel altına almak isteyenler, hem ülkemize ve hem de Türk adına zarar verebilecek yanlış bir tutum içindedirler. Not: Bu makale: (10 Ekim 2010 Pazar günü yazılmıştır.)