“Sadece bir ülke için değil, Umum insanlık için; Tarih en güvenilir rehberdir. Yeter ki dürüst yazılmış olsun” Anadolu’yu “yeniden fethetmek” arzusu gösterenler, açıkça söylememelerine rağmen, Türk-Ermenisi’ni külliyen vatanları haricine çıkarabilmeyi her an arzu edenler, demokrasinin (D) harfinden dahi haberdar olmayıp da; Demokrasi havarisi kesilenler, Türk millî yapısından en ufak bir nasip alamamış oldukları hâlde, Türk millî yapısının yegâne sahibi ve efendisi olduklarına inanarak; Gayr-ı İslâm asli vatandaşları topyekûn Türklüğün dışına itebilmek marifetiyle, Türkiye’de sadece Türk ırkından olanlara (!) hayat hakkı tanıma idealinde olanlar vs. Bütün böylesi yanlış değerlendirmelerle, 1700’lerden sonra kademeli şekilde ilk muhteşem ve cihan şümul bir İmparatorluğun başını yemişler ve daha sonra da aynı basiretsizlik içinde umum Türklüğün son kalesi, son dayanağı, günümüz Türkiye’sinin Hz. Allah korusun başını yemeğe çalışmaktadırlar. Hem de asıl niyetleri bu olmamasına rağmen?!.. Evet! Asıl niyetleri “Türkiye’ye hizmet” olmasına rağmen; takriben üç asırdır; İmparatorluğu içten içe kemiren, “Türk boyları arası hâkimiyet mücadelesi” İmparatorluk toprakları içinde öylesi menfi durumların tohumlarını ekmiş ve de bu uzantı hiç mi hiç kopmadan günümüze kadar gelmiştir. Öylesine kahderici bir uzantı ki, onun kıskacına takılanın vay hâline!... İşte bendeniz böylesi talihsiz kavimlerden birisine mensup olmakla, meselenin pek tehlikeli bir problem olduğunu en âlâ bilenlerdenim diyebilirim. Dolayısıyla bu problemin niçin hâlâ çözülemediği ve bilhassa “Milliyetçi çevrelerde” çöreklenen provokatör ajanların, “ırki ayırımlar” tezgâhladıkları, mezkûr durumun nihayete erdirilebilmesi için, bizim siyasîlerimizin, bilhassa parlamentomuzun: “İktidar ve Muhalefet” müşterek hareket etmeye ve bu yarayı yapıcı yönden deşip, iyileştirmeye özellikle mecbur olduğu aşikârdır. Aksi taktirde istikbâldeki Türkiye’nin huzurlu bir ortama kavuşacağını değil düşünmek, hâyâl dahi edilemeyeceğini bilmek lâzımdır!.. Benim anlayamadığım ise şudur: (Hangi gerekçeye göre, biz Ermeni’lere alenen hakaret edilebilmekte ve sudan sebepler icat ederek, biz Ermeniler her daim düşman gösterilmeye çalışılmaktadır?!..) Evet; bazı siyasilerin, bazı gazetelerin ve bazı sözde tarihçilerin birinci derecede malzeme kaynağı teşkil eden bizlerin ulu orta eleştirilmeleri; “vatan hainliği” gibi pek ağır suçların, herhangi bir isnat noktası dahi olmadan bizlere yüklenmesi ve böylece ülkemiz halkının gözlerinden düşürülmeye çalışılması, hep merak etmişimdir: (Acaba insanlardaki vicdan hanesinin hangi yönüne sığdırılabilmektedir?...) Koca bir İmparatorluğu meydana getiren halkların hemen hepsini bir çırpıda yok sayıp, Türklüğü ve Türk ırkından olmayı, (Tek bir gruba mâl etmeye çalışmak ve de İmparatorluğun diğer etnik unsurlarını hiçe sayarak, adeta yok kabul etmek) kadar, vicdansızlık olmaz, olamaz!!!... Zira, böylesi hareketler hemen her ülkeye sadece ve sadece felâket getirmiştir. Meselâ; bunun en açık misâli; “Nasyonal-Sosyalist Almanya” olmuştur. (1933-1945) Gerçi: (İcap ederse Anadolu’yu tekrar fethederiz!) diyenler, (İslâm’a göre, Ermenileri hiçe sayanlar) elbette ki, (Hayır ben faşist değilim, biz demokrasiye inanan insanlarız.) vs. diyeceklerdir. Ancak icraatları bunun tamamen aksini göstermektedir. Hem de en bariz şekilde!... Sorarım, Hz. Allah adına inşa edilmiş bulunan bir mabette: (İster İslâm’a göre, ister Hıristiyanlığa göre, ibadet edilmiş olsun, ne değişir? İnanılan Allah aynı Allah değil mi?...) Değil diyen Kur’ân-ı Kerim’i ya hiç okumamış veya okuduğunu anlayamamış?.. Bir ayrı ihtimâl ise şudur ki, beni en ziyade rahatsız eden odur: (Din’in siyasete âlet edilmesi ihtimâli.) Bence günümüzde uygulanan budur ve beni hayli tedirgin etmektedir. Çünkü, böylesi bir ortamda, maalesef azınlık sayılanların huzur içinde istikbâle bakmaları tek kelime ile imkânsızdır!... Nitekim bu düşüncemi en âlâ şekilde dile getiren ünlü bestekârlarımızdan Sarkis Efendi (1885-1944) olmuştur: “Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben hâlime Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbâlime” Şimdi soruyorum! Evet, yüksek müsaadelerinizle soruyorum: (Maalesef biz azınlık sayılanları hayatlarını böylesine zehir etmeye kimin, kimlerin hakkı vardır?!..) Hemen her milleti düşman kabul etmek, ülkemizde azınlık sayılanları “potansiyel düşman” olarak vasıflandırmak, ciddi olacağım diye devamlı somurtmak; bağırıp çağırarak, hemen herkese tehditler savurmak ve Azeri soydaşlarını memnun edebilmek için, Ermenilere devamlı veryansın etmek vs. bütün bunların ülkemize nasıl bir fayda temin ettiğini bir türlü anlayabilmiş değilim?!.. Böylesi bir politika ki, şayet politika sayılabilecekse? Hemen hiçbir işe yaramayacağı gibi, tam aksi sadece düşman kazandırır ve en acısı da aziz milletimizi sevilmekten yoksun kılar! Türk insanı somutkanlığı ile değil; karşısındakine gösterdiği muhabbetle, şefkatle kendisini sevdirmiş ve bu özelliğiyle cihâna adâlet dağıtabilmiştir; somurtarak, dünya milletlerine haraket ederek değil! Herhangi bir ülkeyi fethetmek veya bir şekilde ele geçirmek, olağanüstü bir başarı sayılmaz. Önemli olan fethedilen ülkeyi asırlarca elinde tutabilmektir ve bunu sağlayan başlıca faktör ise: “Fethedilen ülkenin eski sahipleri olan halkı; şefkatle kucaklamak, ona öz evlât muamelesi yapabilmektir.” Bunu yapamayan istediği kadar güçlü ve kuvvetli olsun, er geç yok olmaya mahkûmdur. Nitekim, tarih bu konuda nice, nice misâllerle doludur!.. Öyle sanıyorum ki, bizim ülkemizin siyasileri, bazı tarihçileri ve gazete yazarlarından bir çoğu: (Ermenileri tanıyabilmek için ya “siyasî tarih veya yabancı milletlerin bu hususta yazdıklarından istifade etmeye çalışmakla tamamen yanlış bilgiler edinmişler ve böylece gerçek Ermenileri tanıyabilmekten yoksun kalmışlar ve dahası kendi inandıkları yanlışları, milletimize de aktarmayı marifet saymışlardır!...) İşte asıl yanlış bu noktadadır ve aynı hatalarla devam ettirildiği için, bin yıl birlikte iç içe yaşamış ve hâlâ yaşamakta olan Aziz Türk Milleti, ne acıdır ki, Ermenileri, yabancı milletlerden daha acısı; Türkiye’ye karşı bizzat kışkırtmış bulunan emperyalist devletlerin tarihçilerinden öğrenmeye çalışmaktadırlar?!... Şayet nasipse önümüzdeki Cuma 5’inci ve son bölümünü sizlere takdim edeceğim bu seri yazımı. Temennim odur ki, toplayıp saklarsınız. Zira bu konuda gayet ciddi bir belgedir diyebilirim. İnşallah önümüzdeki Cuma buluşabilmek ümidi ile cümlenize mutlu tatiller dilerim efendim. Not: Bu makale: (24 Ekim 2010 Pazar günü yazılmıştır.)