Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'na karşı bazı basın-yayın, medya organları ve bazı sivil toplum kuruluşlarınca saldırgan ve utanç verici linç kampanyaları yürütülüyor. Konu, Yusuf Halaçoğlu'nun, 18 Ağustos, Cumartesi günü, Kayseri'de, "Türk Tarihinde ve Kültüründe Avşarlar Sempozyumu" başlıklı bilimsel toplantıda yaptığı açış konuşmasından kaynaklanıyor. Linç girişimcilerinin konunun özünü büyük bir dikkatle gizleyerek sadece millî hassasiyetinden ve onurlu duruşundan dolayı açık bir husumet besledikleri Sayın Halaçoğlu'na karşı fırsat bilerek saldırı başlattıkları bu akademik toplantı konuşması, aslında iddia edilenlerin aksine, kritik bir dönemden geçmekte olan Türk milletinin kendi kimlik köklerini tanımasına yardımcı olmak gayesi gütmektedir. Özellikle Türkiye'nin bir etnik karmaşa olduğu ve Türklerin de Anadolu'daki "herhangi" etnik unsurdan birinden başka bir şey olmadığı yolundaki şaibeli ve maksatlı sözde bilimsel tezlerin havalarda uçuştuğu bir dönemde, Sayın Halaçoğlu'nun bu konuşması farklı bir önem kazanmaktadır. Sayın Halaçoğlu'nun adı geçen açılış konuşmasında ve daha sonra muhtelif basın-yayın ve medya organlarına konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamalarda ileri sürdüğü fikirler özetle şöyledir: 1. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğunun vârisidir; imparatorluğumuzun çöküşüyle birlikte kaybettiği topraklardan içe doğru göçler olmuştur ve bu göç Türk demografisini, Türk nüfus yapısını ortaya çıkarmaktadır. Balkanlardan ve Kafkaslardan Anadolu'ya göç edenlerin sayısı yaklaşık % 40'tır. 2. İmparatorluğun maruz kaldığı bu durum, başka türden etnik hareketliliklere, karışıp kaynaşmalara, kimlik kaymalarına ve değişimlerine de yol açmıştır. 3. Tarihî belgeler üzerinde yapılan bilimsel araştırmalardan çıkan sonuçlara göre, uzun tarihî süreçte Kürt asıllı yurttaşlarımızla Türk aşiretleri arasında meydana gelen karışma ve kaynaşma sonucunda bazı Türk aşiretleri zamanla Kürtleşmişlerdir. Yapılan araştırmalar açıkça göstermektedir ki, bugün Kürt soyundan olduğu iddia edilenlerin önemli bir kısmı aslen Türkmen'dir. 4. Nitekim 1500'lü yıllardaki Osmanlı tapu tahrirlerine göre, bugün Türkiye'de kendine 'Kürdüm' diyenlerin yüzde 30'u aslen Türkmen'dir. Meselâ, Kürt olarak bilinen Çukurova ve Kayseri Pınarbaşı civarında yaşayan Recepli Avşarları, Doğu Anadolu'da yaşayan Körekan aşireti ve Bitlis bölgesindeki Hasaniler Türkmen kökenlidir. Görüldüğü gibi en eski ve en köklü Türk aşiretlerinden birisi olup bugün Türkiye'deki toplam nüfusu 5-6 milyon tahmin edilen - ve Sayın Halaçoğlu'nun da mensup bulunduğu - Avşarlar bile zamanla kısmen Kürtleşmişlerdir. 5. Alevî Kürtler meselesine de değinen Halaçoğlu, bu konuda özetle şunları söylemiştir: Kürtler Sünnî'dir, Alevîler Türkmen'dir; bu nedenle de Kürt-Alevîsi yok. Tunceli ve Sivas'ta kendilerine Kürt-Alevi diyenlerin bir bölümü, Ermeni'den Alevî-Kürt kimliğine geçmiş olan kişilerdir. 6. Bu şekilde bir tercih ile Alevî-Kürt kimliğine geçen yurttaşlarımızın kimliği ile ilgilenmekte değiliz. Her kişinin dilediği kimliği benimsemesi, kendi tercihi ve hakkıdır ve dahi kim kendisini hangi, kimlikte görmekte ise o kimlikte sayılır. Bu cümleden olmak üzere, kendisine Kürt diyen yine desin, yine kendisine Kürt-Alevî diyen de desin; burası kimseyi rahatsız etmez. 7. Ancak bunların içerisinde bir bölümünün hâlâ eski kimliklerini gizlice taşımaya devam ettiğini dile getiren Halaçoğlu, asıl olarak bunun potansiyel bir tehlike oluşturduğuna dikkat çekerek, PKK ve TİKKO gibi terörist örgütler içerinde yer alan bazı şahısların sünnetsiz çıktıklarını ve bu gibi gizli kimlik taşıyanların bir kısmının Kilise kurma çabasında oldukları da bilinmektedir. Türk Eğitim-Sen İstanbul Bölge Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, Yusuf Halaçoğlu'nun ortaya koyduğu gerçekleri yukarda 7 madde ile özetliyor. Sayın Halaçoğlu'nun yaptığı bu açıklamalar, bir kimlik sorgulaması değil, kimlik araştırmasıdır. Bugüne kadar Avrupa Birliği'nden, Amerika'dan veya diğer başka ülkelerden gelip de Türk kimliği, Kürt kimliği, Alevî kimliği ve daha birçok etnik kimlikler üzerinde beyanatlarda bulunan ve çoğu da manüple edici, provokatif fikirler karşısında sessiz kalan veya tam tersine alkış tutan; sözü döndürüp dolaştırıp Türkiye'nin elliden fazla etnisiteden oluşmuş bir etnik amalgamdan başka bir şey olmadığını; "Türk" kimliğinin ise Türk soyu ile ilgisinin "yok" denecek mertebede, tâ Friglerden başlayarak, Anadolu'nun eski halklarının bir sentezi olduğunu savunanları başlara taç edenlerin, Sayın Halaçoğlu'nun bilimsel verilere dayalı açıklamaları karşısında duydukları rahatsızlıkların, sancıların, karın ağrılarının sebebi elbet de "anlaşılır" bir şeydir; ama ahlâken onaylanabilir bir şey değildir. Sayın Halaçoğlu, dürüst bir bilim adamı olarak, bilimsel verilere dayalı araştırmasıyla, Anadolu Türklüğü'nün ve bazı etnik kimliklerin bir haritasını çıkarmıştır ve bu haritada bu topraklar üzerinde başka hesapları olanları, Türkiye'yi Türk'e çok gören, "Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir" diyenleri rahatsız etmiştir. Sayın Halaçoğlu'nun bilimsel verilere dayalı olarak yaptığı açıklamalara karşılık O'nu linç etmeye girişenlerin en dikkat çekici tarafı, bilim-dışı, medyatik ve palyatif, sloganlara, gazete malumatlarına dayalı konuşmalarıdır. Hâlbuki bu tür kimlik değiştirmeler tarihte çok bilinen bir olgudur ve daha başka birçok örnekleri de vardır. Kimliklerin tarihte muhtelif şekillerde değiştiğine dair misaller fevkalade çoktur. Meselâ, Cihan Devleti Osmanlı'nın kurucusu Karakeçili Aşîreti'nin Urfa'da kalan kolunun Kürtleşmiş olduğu bugün artık ilmen sabit olmuş olup, bu aşîret mensupları kendi köklerini bilhassa rahmetli Prof. Dr. Mehmet Eröz'ün yoğun çalışmalarıyla öğrenmiştir. Buna karşılık, meselâ Kazan Hanlığı'nın Çar IV. İvan (Korkunç İvan) zamanında Ruslar tarafından yıkılıp işgal edilmesi sonucunda yüz binlerce Müslüman Kazan Türkünün Hıristiyanlaştığı ve Ruslaştığı ve bunların içerisinde, yeni kimlikleriyle Rus devletinde çok önemli görevlere gelen kişilerin bulunduğu da bilinmeyen bir sır değildir. Bu itibarla Sayın Halaçoğlu'nun, ileri sürdüğü fikirlerinden dolayı hedef haline getirilerek Türk Tarih Kurumu Başkanlığı görevinden istifası veya olmazsa re'sen alınması yönünde linç kampanyaları başlatılması tamamen art niyetlidir. Bu art niyetin altında yatan başka bir sebep de, Sayın Halaçoğlu'nun, Ermenilerin, "tarihin en büyük bilim sahtekârlığı" olan "Soykırım" çamuruna karşı haysiyetli ve vakur direnişinin bulunduğuna da özellikle dikkat çekmek gerekmektedir. Kuvvetli iç ve dış destekleri olan ve birçok "sözde" Türk üniversitesini de karargâh haline getirmiş bulunan Ermeni Lobisi ve onların işbirlikçileri için Sayın Halaçoğlu, en büyük engeldir. Buna özellikle dikkat etmek gerekir. Bu konuda çok önemli hassasiyetinden dolayı tarihçi dostumuz Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Eğitim-Sen İstanbul Bölge Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan'a çok teşekkür ediyorum. [email protected]