Ortadoğu sahipsiz. 

     Ortadoğu’da meydan boş. 

     Ortadoğu devletleri çaresiz.

     Bu durum, işgalci devletlerin askerlerini bir kat daha merhametsiz kıldı ve kılıyor.

     Kendilerine ahtapot gibi el atacakları uzantılar arıyorlar ve arıyacaklar.

     Böyle bir ortamda, böyle bir zamanda Osmanlı Devleti’nin şemsiyesinden 

     Mahrum ve yoksul oluş...

     Bir kere daha kendini belli ediyor.

     Bir kat daha kendini hissettiriyor.

     Böyle bir ortamda Osmanlı vizyonunu ortaya koymak  lâzım. 

     Çünkü şartlar Ortadoğu’da bir kıpırdanış olacağını ve hatta olduğunu gösteriyor.

     Ortadoğu devletlerinin birbirlerine yaklaşış içinde olduklarının sinyalleri alınıyor ve algılanıyor.

     Ortadoğu devletlerinin birbirine el uzatışları var. 

     Savunma zırhına bürünmek isteyişleri var. 

     Şüphesiz:

          “Hak şerleri hayreyler.

            Zannetme ki gayr eyler.

            Ârif anı seyreyler.

            Mevla görelim neyler,

            Neylerse güzel eyler.”

gerçeği her zaman olduğu gibi, yine ufuktan doğdu, doğacak.

     Gerekenler yapılıyor. Yapılmalı ve yapılacak.

     Türkiye, bunda başı çekiyor. Çekmeli ve çekecek.

     Gün doğmadan kimbilir neler doğacak?

     Kararan gecelerin sabahı -biliriz ki- çok yakındır.

     Beklenen, ümit edilen olacak inşallah.

     Beklenen güneş elbette doğacak bir sabah.

     Bu vatan, bu millet, bu devlet; 

     Yani Türkiye Cumhuriyeti,

     Yine peşine takmasını bilecek 

     Tüm Âlemi İslâmiyeti.

     Çünkü:

     Hasretinle doldu taştı gönüller.

     Seni görmeye alışıktı bu eller.

     Misyonunu bekler oldu bu ülke bu diyar

     Gözler kaldı yolda, geride yıllar.

     Ancak seninle olacak bu yerler bahtiyar,

     Ancak seninle olacaktır mutlu bu diyar.