“Tarikat’la iştigale (uğraşmaya), İlm’in meşguliyeti mâni (ve engel) oluyordu.” sözü Tarikat’la  İlim arasındaki ince keyfiyet farkını nazara veriyor. Çünkü Tarikat, elbette yoldur varana. Zira Tarikat, insanın kendisinden kendine yol açmasıdır. İnsanın, kendi içinde yol bulmasıdır kendisine. Seyr-i sülûk diyoruz buna. 

     Hani Yûnus Emre’nin dediği gibi “Bir ‘Ben’ vardır bende benden içeri...Süleyman kuş dilin bilir dediler. Süleyman var Süleyman’dan içeri.” İşte Tarikat bir bakıma insanın kendisiyle bilişmek, kendisiyle buluşmak, kendisiyle sevişmek için, iç âleminde yola çıkmasıdır. Manevî âlemde yola düşmektir.

     Sonuçta, bulduğu asıl Ben’in kim olduğunun farkına varmasıdır. O büyük hakîkatin, o gerçeğe ulaşmanın, o tarifi imkânsız sevincin, o anlatımı zor hazzın, o büyük gerçeğin bir sır gibi saklanması gereğinin farkına varıştır.

     Söylenmesi doğru olmayan bir doğrudur. Açıklanması hoş karşılanmayacak bir hakdır. Aksi takdirde mânevî sorumluluğu gerektirecek bir durumdur. Çünkü o manevî lezzettir. Çünkü o manevî hazdır. Tadılır ama bir çeşit hâl olan bu duyuşlar, bu hisler yaşanır, fakat nakledilemez. Söze gelmez. Açıklanması zor hattâ imkânsız hoş bir havanın teneffüs edilmesidir. Söylenmesi gerekmeyen, aslında açıklanmaması icabeden bir sırdır.

     Oysa Mevlânâ Şiblî Numanî’nin dediği gibi: “Yaşadığımız kâinatta yapılabilecek en yüce görev ve ifa edilebilecek en kutsal hizmet, insanların nefislerini terbiye edip ahlâklarını düzelterek en yüce noktalara ulaşmalarını sağlamaktır...Bu amaca ulaşmada izlenecek esas yol ise, öğüt ve nasîhattır.” Ki bu da ancak İlim’le olur.

     Çünkü İlim; bir iman ve inanç hakikatinin ortaya konmasıdır. Bir inanç gerçeğinin algılanmasıdır. İdrakidir. Kavranmasıdır. Bilinçli olarak tatbikinin gerekçesidir. Bu çeşit ilmî hakikatlere herkesin ihtiyacı vardır. Çünkü bu iman hakikatleri ekmek ve su gibidir. Zarurîdir. Herkese varlığı zorunludur. Zira meyvesiz yaşanır ama ekmeksiz yaşanmaz.

     Tarikatsız olur fakat imansız olunmaz. İnançsız yapılamaz. Üstelik inanç hakikati, yani bu mânadaki İlim, hem sahibini aydınlatır. Hem de başkasına sirayet ettirmek mümkündür. Başkasına taşımak olasıdır. Başkalarının da bu İlim’den yararlanmasını sağlamak elimizdedir.

     İlim sadece elde edende kalmaz. Bilen bunu diğer insanlara yansıtabilir. Aktarabilir. Bildiğini herkesle paylaşabilir. Bu yüzden İlim herkesi kapsamına alır.

     Tarikat’ten alınan manevî haz ise kişiye özeldir. Kişiyi ihya eder, kişiyi mest eder. Manevî haz iklimlerinde zevkle dolaştırır. Kişiyi manen yükseltir. Tarifsiz memnuniyet, sürûr ve sevinçlere garkeder. Ama bütün bu iç âleminde esen hoş ve serinletici havayı sadece kendisi teneffüs eder, soluklar. Başkasına bunu aktaramaz. Başkasını bundan istifade ettiremez.

     Tarikat, yemeğin üstüne tatlı veya meyva yemek gibidir. Fakat takdir edersiniz ki, karşımızda, çevremizde, sağımızda solumuzda açlar varken, onları da düşünmek icab ederken; yemek yediğimiz yetmezmiş gibi, bir de tatlı peşinde koşmak nasıl doğru olur?

     Gerçi kendi şahsî, manevî yükselişimizi düşünmek soyut olarak belki haklı, helâl ve yerinde bir davranıştır. Fakat herşeye rağmen bu, bir bakıma bencilliktir. Çünkü imana susamış yığınlar varken, onlara iman suyunu yetiştirmek gerekirken, onlara manevî can suyunu eriştirmek dururken, kendi manevî pâyemize bir pâye daha katmaya yeltenmek bencillikten başka nedir?

     Böyle hareket etmekle şu fetvayla karşı karşıya geliyor, şu hükmün şümûlüne ve kapsamına giriyoruz. “Çevrede aç ve muhtaçlar varken, helâl paran da olsa, istediğin gibi harcamaya hakkın yok!” Etrafta yangın varken, bahçe sulamakla -en tabii hak iken- uğraşmak hiç doğru olur mu be dostlar? İşte bu ve bunun gibi daha bir çok gerekçelerden ötürü; İlim’le uğraşmak Tarikat’la meşguliyete fırsat vermiyor diyen zâtı, zaman ve zemin haklı çıkarıyor. Yoksa Tarikat haktır. Doğrudur. Güzeldir. Kısaca söylemek lâzımsa Tarikat hak, İlim ise ehakktır. Yani Tarikat’la uğraşmak doğru, fakat İlim’le meşguliyet daha doğrudur.

     Tarikat’la uğraşan haklı, fakat İlim’le meşgul olan ise en haklıdır.