Kurtuluş Savaşı zaferle sona ermiş, Cumhuriyet kurulmuştu. Savaş, her savaşta olduğu gibi maddi ve manevi yaralar açmıştı.

Önce Birinci Dünya, sonra da Kurtuluş Savaşı ülkemizin öz kaynaklarını tüketmişti.

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti Devlet i Osmaniye'nin tüm dünyaya olan borçlarını da üslendiğinden ekonomide oldukça yetersiz durumdaydı. Doğru dürüst sanayi kuruluşumuz yoktu. Tarım alanlarının çok azı ekilebiliyordu; köylüler yoksuldu. Çiftçilerin elinde gerekli tarım alet ve makineleri yoktu, çift sürmek ekin ekmek harman kaldırmak hayvanlarla yapılabiliyordu Savaşlar tarım yapacak genç ve erkek nüfusun sayısını büyük çapta azaltmıştı. Gıda gereksinimlerimizin çoğunu yabancılardan almak zorundaydık. Yokluk günlerinde Atatürk ve arkadaşları kendi kendimize yetecek bir ekonomiye sahip olmak için harekete geçtiler. Yabancı mallar yerine, yerli ürettiklerimizle yetinmeliydik ve de geçinmeliydik.

Ak akçe kara gün içindir. Düşenin dostu olmaz. Kara gün kararıp kalmaz Sakla samanı, gelir zamanı. Tırnağın varsa başını kaşı Allah israf edenleri sevmez. Damlaya damlaya göl olur. Savurganca harcama ellere muhtaç olma.Güvenme varlığına, düşersin darlığa. Kendisi muhtaç bir dede nerede kaldı gayriye himmet ede.  Ayağını yorganına göre uzat!

12 Aralık 1929’de Başbakan İsmet İnönü TBMM’de yaptığı önemli bir konuşmada, ulusça kalkınmanın ortak çalışma ile sağlanacağını belirtmiş ve endüstrimizin gelişmesinin paramızın yabancı ülkelere akışını önlemeye bağlı olduğunu söylemişti.

Mustafa Kemal Paşa’nın himayesinde halkı tutumlu yaşamaya ve tasarrufa alıştırmak, yerli malları tanıtmak, kullandırmaya özendirmek, kalitesini yükseltmek ve sürümünü artırmak amacı ile 18 Aralık’ta Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kurulmuştu. Cemiyetin kuruluşuyla tam bir tasarruf ve yerli malları seferberliği başlatmıştı. Atatürk, kampanyayı içtenlikle destekliyor; giysilerini yerli kumaştan diktiriyor, konuklarına kahve ikram etme geleneğine  son veriyordu. Başbakan İnönü de, gazete yetkililerine kampanyayı anlatırken ıhlamur ikram ediyordu. Okullar1946 yılından itibaren haftayı, ‘Yerli Malı Haftası’ olarak kutlamaya başladılar.1983 yılında haftanın adı ‘Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası’ oldu.

Ana fikir olarak Yabancı mallara verdiğimiz paranın geri gelmeyeceğini düşünmeli, elimizden geldiği ölçüde Türk Malı kullanmalıydık. Böylece Milli ekonomimiz güçlenecek yerli üretim artacak dışa bağımlılık oldukça azalacaktı 

Eskiden Kumbaralarımız vardı; ara harçlıkları ile bayramlardaki el öpme paralarını, karne paralarını atar, biriktirirdik. Şimdi ‘kumbara kültürü’ de yok; ‘Yerli Mallar ve Tutum Haftası’nı da unuttuk gittik NE YERLİ NE MİLLİ BİRŞEY KALMADI SANKİ tutumluluğu bırakalım bir tarafa her yerde İSRAF DİZ BOYU İstanbul sokaklarında yürürken sizlerinde mutlaka ilgisini çeker;  Çöp konteynerleri nin hemen yanı başında ayrıca poşetlenmiş paket edilmiş onlarca bayat ekmek yemek artıkları vesair hani derler ya ''YERDE ALIR GÖKTE PÜSKÜRTÜR'' bir toplum olduk Çöpe atılanlarla neredeyse bir ordu daha doyar...

Başta Ülkemizi yönetenler olmak üzere tüm Ulusumuzun fertlerine yüce dinimizin de büyük günah saydığı İSRAF tan kurtularak ÜRETEN İSRAF ETMEYEN TUTUMLU OLAN bir toplumsal yapıya süratle kavuşmamızı diliyorum.