Güvenlik, tehdit almamak, huzur içinde yaşamak, tehlikelerden emin olmak, korku ve endişeden uzak olmak manasına gelen emniyet-huzur kavramının genelleşmiş halidir. Güvenliğin birinci unsuru tehlikelerden emin olmaktır. Ancak tehlike tabiatın/kâinatın doğal halidir.
Tabiatta mutlak manada kesin bir güvenlik yoktur. Çünkü ölüm vardır, ölüm tabii bir mecburiyettir. Yani kâinatın bu yapısına göre, sınırsız güvenlik ve sonsuz beka insan varlığı için bu dünyada imkânsızdır.
Mutlak güvenlik tabiatta mümkün değildir; gökten göktaşı düşebilir, şimşek çarpabilir, deprem yıkabilir, ağaç devrilebilir, sel gelebilir, heyelan akabilir, tayfun vurabilir, gemi batabilir, uçak düşebilir, yılan sokabilir, kaplan saldırabilir, köpek balığı parçalayabilir, mantar zehirleyebilir.
Hz. Âdem’in Cennetten kovulmasıyla birlikte insanoğlu yeryüzüne birbirine düşman olarak inmiştir. İnsanlar, toplumlar, dinler ve devletler arasında rekabet insanın tabiatında mevcuttur. Bu mücadele kıyamete kadar devam edecektir.
Tabiattan gelen tehlikelerden emin olmanın birinci şartı; öncelikle tedbirli olmak, tehlikelere karşı hazırlıklı olmak, mukabele etmesini bilmekle mümkündür. Bizi bu alanda ilgilendiren asıl sorun insanlar arasındaki çatışma ve savaşlardır. İnsanlar ve toplumlar arası rekabet zaman zaman çatışmayı tetiklemekte savaşların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Dinimiz İslam, insanlar arasında adaleti, selamı (huzuru) ve barışı yaymayı emretmektedir. İslam dini sözünde durmayı, emin/dürüst olmayı, intikam almada ölçüyü emretmektedir. Barışı esas almaktadır.
Tehlike kavramının en önemli yönü tehlikesiz ve emin olmaktır. Tabiatta birçok tehlikeli hayvanı evcilleştirerek kendinize bağlayabilirsiniz. Çünkü o hayvan alıştığı sahibini tehdit olarak algılamaz ve kendisini besleyen ve bakan şahıs olarak görür. En tehlikeli hayvanlar bile tehdit algılamazsa saldırmaz. Bu durumda şu netice ortaya çıkıyor: Tehdit ederseniz, tehdit edilirsiniz. İkinci nokta şudur: Tehdit eden taraf tehdit ettiği tarafın mukavemet edemeyeceğini anlarsa, saldırmakta tereddüt etmez. Mesela boğa yılanı yutamayacağı büyüklükteki hayvana saldırmaz. Tabiat belgeselleri hayvanlar âleminde güvenliğin nasıl işlediğine dair binlerce belge ile doludur.
Dolayısıyla güvenliğin birinci şartı tehlikesiz olmak, ikincisi tedbirli olmak, üçüncüsü saldırmaya teşebbüs edecek tarafa mukabele edecek gücü elde bulundurmaktır.
Sözünde durmak ahlaklı olmak dürüst olmak gibi bizzat güvenlik arayan kişi ve devletin ibraz etmesi gereken bir unsurdur. Dolayısıyla bir devletin nefsi müdafaa yapacak seviyede güç toplaması meşrudur. Tecavüz edecek seviyede silah gücü toplamak, bu silahları insafsızca kullanmak bunu yapanlar için ağır güvenlik sorunları yaratır.
Çok silaha sahip olmak, silah yığınağı yapmak, gereksiz yere sağa sola çatmak, komşularınızda saldırmak endişe yaratır. Emniyet sağlayayım derken emniyetsiz duruma düşersiniz. Komşularınızı ürküterek mukavemet etmeye zorlarsınız. Küçük bir devletin güven içerisinde yaşaması için bütün komşularını tehdit eden bir güce sahip olması güvenlik yerine öfke yaratır.
Mesela ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra savaşın galibi 5 ülke nükleer silah bulundurma hakkını meşrulaştıran bir anlaşma yaparak bütün insanlığa dayatmıştır. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) bu 5 ülkenin dışında herkesin silah yapmasını yasakladı. Bu 5 daimi üyenin de nükleer silahlarını azaltarak kaldırmasını öngörmektedir. Önümüzdeki dönemde bu 5 ülke ellerindeki nükleer gücü ortadan kaldırmadığı taktirde bu silahlar kendini güvendi hissetmeyen her ülke tarafından yapılacak ve yeryüzüne yayılacaktır. Bu durum insan neslini tehdit eden en büyük mesele haline gelecektir.
Mesela İsrail’in elinde 380 civarında nükleer silah bulunması bölge için ağır güvenlik tehdididir. Bu durum kabul edilemez.
Bunun ötesinde insancıl hukuku, BM düzenini hiçe sayan, bölge ülkelerinin toplamından daha fazla silah yığınağı yapan, hiçbir hukuka uymayan, katliam yapmakta sınırı olmayan, terör saldırıları yaparak çeşitli ülkelerin devlet adamlarını öldüren, ali kıran çetesi gibi davranan, terör örgütü gibi mukabele eden, yaptığı hiçbir anlaşmaya uymayan bir yapı bulunduğu yerde ağır güvenlik bunalımı yaratır. Bunun tabii sonucu olarak komşularını diken üstünde tutan bu yapı güvenlik yaratayım derken kendi güvenliğini tehdit eden bir hal alır. Dünya tarihinde görülmüştür ki hiçbir kuvvet durdurulamaz değildir. Hiçbir kuvvet ne kadar güçlü olursa olsun yenilmez değildir. 10 ncu yüzyılda insan hızının günlük en çok 50 Km olduğu bir devirde cebri yürüyüş yaparak günde 200 Km’lik çevirme harekâtı yapan nerede ise 60 yıl boyunca hiçbir devletin karşısında duramadığı Moğol ordusu, tek bir muharebe ile darmadağın edilmiştir[1] (1). İsrail bu mantıkla giderse 10 yıl dahi yaşayamaz. Bu durum kesindir.
Güvenlik öncelikle güven vermektir, güvenilir olmaktır, itimada layık olmaktır, komşularla iyi geçinmek ve kaynaşmak demektir. Oded Yinon planını ilan ederek, Arz-ı Mevud denilen toprakları tapulu malı ilan eden, yetkili ağızlardan komşularını tehdit ederek[2] (2), atom bombası kullanmaktan söz etmek[3] (3) ağır güvenlik bunalımı yaratır[4](4). Bu ortam Türkiye’yi ağır şekilde tehdit eder, bu durum kabul edilemez.
Türkiye, İran ve Suriye ile anlaşarak bir savunma antlaşması yaparak Türk birliklerini Hama-Humus bölgesine intikal ettirmesi Deyrizor’a kadar olan bölgede terörle mücadele esaslarına dayanarak İsrail yanlısı YPG güçlerini tasfiye etmesi mecburiyet haline gelmiştir. Türkiye’nin güvenliği budur. MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin ifade ettiği Kudüs Paktı meselesi hayati derecede önemli hale gelmiştir. Bundan sonraki yazımda bu konuyu ele alacağım.