Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton’ın Ankara’yı ziyaretinde önümüze koyduğu 5 maddelik ortak çalışma önerisinde, “ABD ile birlikte DEAŞ’la savaşan Kürt müttefiklerimize dokunulmayacak” deniyordu. 

Yeni bir “Kuzey Irak” deneyimi yaşamak istemeyen Türkiye, ABD’nin, “20 millik bir güvenli bölge oluşturma” teklifine koşullu olarak “evet” diyor. Türkiye’nin dediği özetle şu: “Benim en önemli koşulum, bölgeye Türk askerinin konuşlanması. Senin DEAŞ’la mücadelede ortaklık yaptığın PKK uzantısı YPG güvenli bölgenin güneyine gidecek. DEAŞ’la mücadeleyi sen bana bırak.” 

Türkiye, “Güvenli Bölge” tuzağına düşmemek için, ABD’nin Suriye’nin geleceği konusundaki hedefleriyle, Astana ortaklarının Suriye konusundaki hedefleri arasında bir denge kurmak zorunda. 

M. KEMAL SALLI 

Küresel çapta yaşanan gelişmeleri, hedeflere ulaşmak adına yapılan siyasi, askeri ve ekonomik operasyonları yanyana koyduğunuzda bölgesel ve küresel barış adına ürkmemek elde değil. 

Başkan Trump’ın aklına esmiş, “DEAŞ’ı yendik, Suriye’den çekiliyoruz” diye bir tweet attı; küresel çapta çarşı pazar karışıverdi. Bu karara karşı çıkan bakanlar, danışmanlar peşpeşe istifa ettiler. Pentagon şahinlerinin baskısına daha fazla direnemeyen Trump, “Ben takvim vermedim ki” diyerek bir “u dönüşü” yapıverdi. 

ABD bugüne kadar Suriye’deki varlık nedenini “DEAŞ’la mücadele”ye bağlıyordu. Pentagon şahinleri DEAŞ’ın Suriye coğrafyasından tam olarak temizlenmediğini savunuyorlardı. 

“ABD çekiliyor mu, çekilmiyor mu?” fallarının bakıldığı günlerde, Menbiç’te, ABD askerlerinin uğrak yeri olan bir lokantada, Pentagon şahinlerini doğrulayan bir patlama oluverdi. Aralarında Amerikan askerlerinin de olduğu 22 kişinin hayatını kaybettiği patlamayı DEAŞ üslendi ve Pentagon şahinlerinin haklılığı ispatlanmış oldu. Ardından Afrin’den ve Haseki’den de patlama haberleri geldi. 

Pentagon’un dediği gibi, “Trump’ın savunduğunun aksine, Suriye coğrafyasından DEAŞ henüz tam olarak temizlenmemişti”; ABD bir süre daha komşumuz olmaya devam edecek. Fırat’ın batısında yaşanan bu gelişmeler nedeniyle, Türkiye’nin, Fırat’ın doğusuna yapmayı planladığı askeri operasyonun daha ileriki bir tarihe alınmasına neden oldu. Pentagon şahinleri, DEAŞ’ın üstlendiği Menbiç’teki sabotajla, hem Suriye’de daha fazla kalabilmeleri için bir gerekçe oluşturmuş, hem de Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna girmek için gün saydığı askeri operasyonu önlemiş oldu. 

DEAŞ’ın üstlendiği Menbiç’teki patlamayla, Pentagon şahinleri, bir değil, birkaç kuş birden vurmuş oldular. Bu patlama, ABD’nin bir süre daha Suriye’de kalmasını sağlayacak bir gerekçe oluşturmasının yanı sıra, Türkiye’nin dikkatini ikiye bölmesine neden olmuştu. Türkiye bütün gücüyle Fırat’ın doğusuna yoğunlaşmışken, Fırat’ın batısında Türkiye’nin mutlaka ilgilenmesi gereken gelişmeler yaşanmaya başlamıştı.

 Menbiç’teki, Afrin’deki ve Haseki’deki patlamalar Türkiye’nin gözardı edemeyeceği gelişmelerdi. Bu sabotajlar ve sonrasında, özellikle Menbiç’te yaşanmakta olan hareketlilik, Türkiye’ye yönelik yeni bir göç dalgasına dönüşebilirdi/dönüştürülebilirdi. Çünkü, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Fırat’ın doğusuna fırtına gibi dalmaları sonucunda, ABD’nin Ortadoğu’nun yeniden parsellenmesini hedefleyen planları altüst olabilirdi. Bu durum, Türkiye’yi yeni sorunlarla uğraşmak zorunda bırakacak gelişmelerin yaşanmasına neden olabilirdi. 

DEAŞ HORTLAYIVERDİ

Başkan Trump’ın neşeyle duyurduğu, “DEAŞ’ı yendik, Suriye’den çekiliyoruz” tweetleri biranda geçerliliğini yitırdi; DEAŞ hortladı ve Menbiç katliamını yapıverdi. Yakın bir geçmişte yaşadıklarını hatırlayan Menbiç halkı tedirgin edilmiş oldu. 

Gazetelerin manşetlerindeki haberlerden de anlaşılacağı gibi, Fırat’ın doğusundan önce, Fırat’ın batısına odaklanmamızı gerektirecek gelişmeler yaşanmaktaydı. Bombalı saldırıdan sonra, günde 700-1000 kişi Menbiç’i terkederek, Türk askerinin teröristlerden temizlediği Cerablus’a geçiyordu. Bu geçişlerin bir paniğe dönüşmemesi için, ÖSO yetkilileri araçlı geçişlere izin vermiyor. Bu durumda, Menbiç’ten Cerablus’a geçmek isteyen insanlar kilometrelerce yolu yürümek zorunda kalıyorlar. 

Türkiye zorunlu olarak, Fırat’ın batısına, PKK/YPG militanlarında temizlemek istediği Menbiç’e odaklanmak durumunda kaldı. Çevredeki Türk Silahlı Kuvvetlerine ait üslere personel ve teçhizat takviyesi sürüyor. Pazar gecesi Başkan Trump’la bir telefon görüşmesi yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem hayatını kaybeden Amerikalılar için başsağlığı diledi hem de Türkiye’nin Menbiç’te güvenliği zaman kaybetmeden devralmaya hazır olduğunu söyledi. 

Menbiç, Afrin, İdlib bizim için çok önemli merkezler. Buralarda yaşanacak bir panik Türkiye’nin yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalmasına neden olabilir. 

Türkiye’yi, Fırat’ın doğusuna bir askeri operasyon yapmaktan vazgeçirmek için bombalı saldırılarla mesajlar veriliyor.

Dostlarımızın öncelikle şunu unutmamaları gerekir; Türkiye, Fırat’ın doğusundaki terör odaklarını kontrol altına almaktan vazgeçme lüksüne sahip değildir. Türkiye, güney sınırları boyunca bir terör kuşağı ile kuşatılmaya asla razı olamaz. 

Türkiye’nin bu konulardaki kararlılığını ABD de biliyor. “Fırat’ın doğusundaki güvenli bölgeyi birlikte oluşturalım” teklifi bu kararlılığımızın ürünüdür. Yalnız, “Birlikte oluşturalım” teklifi, Türkiye’yi oyalamaya yönelik, ABD’nin düşlediği terör koridorunu Türkiye ile birlikte kurmayı hedefleyen bir tuzak teklif de olabilir Teklifin ayrıntılarını ve hedefini çokiyi irdelemek gerekir. Türkiye “güvenli bölge” ile “uçuşa yasak bölge” tanımlamaları arasında tuzağa düşmek istemiyor. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffry, Suriye krizinin çözümü konusunda, BM gözetiminde böyle bir formülden söz etmişti. ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi J. Jeffrey’nin Türkiye’ye bakış açısı bilindiğinden, bu tür diplomatik tanımlama tuzakları konusunda çok dikkatli olmamız gerekir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan Çarşamba günü Putin’le Suriye konusunu, ABD’nin “Güvenli bölgeyi birlikte kuralım” teklifini görüşmek üzere Moskova’ya gidiyor. ABD’nin, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden geçerek Akdeniz’e uzanacak bir koridor oluşturmasına Suriye krizinin patlak verdiği günden beri karşı çıkan Rusya’nın bu teklife nasıl baktığı önemli. 

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Türkiye’nin Suriye’nin kuzey bölgesine yapacağı askeri operasyonu değerlendirirken, “Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yapacağı operasyona, Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma açısından bakıyoruz” demişti. Rusya’nın, ABD’nin önerdiği güvenli bölge konusunu da, Suriye’nin toprak bütünlüğü açısından değerlendireceği anlaşılıyor. 

ABD’nin “Beraber oluşturalım” dediği 20 millik güvenli bölge teklifini, ilerde oluşturmayı düşündüğü terör koridorunun alt yapısı olacak şekilde planlamadığına nasıl emin olacağız? 

Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton’ın Ankara’yı ziyaretinde, ‘non-paper’ denilen 5 maddelik resmi olmayan teklifine Türkiye “hayır” demiyor, ama Suriye’nin kuzey bölgesinde uçuşa yasak bir bölge oluşturulmasına sıcak bakmıyor. 

Bolton’un önümüze koyduğu 5 maddelik ortak çalışma önerisinde, “ABD ile birlikte DEAŞ’la savaşan Kürt müttefiklerimize dokunulmayacak” deniyor. Yeni bir “Kuzey Irak” deneyimi yaşamak istemeyen Türkiye, ABD’nin, “20 millik bir güvenli bölge oluşturma” teklifine koşullu olarak “evet” diyor. Türkiye’nin dediği özetle şu: “Benim en önemli koşulum, bölgeye Türk askerinin konuşlanması. Senin DEAŞ’la mücadelede ortaklık yaptığın PKK uzantısı YPG güvenli bölgenin güneyine gidecek. DEAŞ’la mücadeleyi sen bana bırak.”

Anlaşılan o ki, Suriye’nin kuzey bölgesinde bunca askeri üs kuran, havaalanları inşa eden Pentagon şahinlerinin Suriye’den çekilme gibi bir niyetleri yok. “DEAŞ’ı yendik; Suriye’den ayrılıyoruz” diye tweetler atan Başkan Trump’ın yanıldığına inandıracak bombalı saldırılar yaşanıyor. 

GÖZLER ERDOĞAN –PUTİN GÖRÜŞMESİNDE

ABD’nin, Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatacak terör koridorunu oluşturabilmesi için, önünde en büyük engel olarak gördüğü Astana ortaklarının arasını açabilmek için fırsat kolladığı biliniyor. Bu durumda Türkiye, Rusya ve İran’ın kabul etmeyeceği bir teklife “evet” diyebilir mi? 

Başkan Trump’ın 19 Aralık (2018) günü, ABD’nin Suriye’den çıkacağını duyuran açıklamasıyla bahar havasına dönüşen iki ülke ilişkileri, yine Trump’ın bütün dünya ile paylaştığı ve 20 millik güvenli bölge kurulmasından söz ettiği tweet mesajındaki  “Kürtlere saldırırlarsa, Türklerin ekonomisini dinamitleriz” tehdidi ile yeniden krize girmişti. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkan Trump’la yaptığı telefon görüşmesinde “ortak bir çalışma ortamı bulunduğundan” söz edilse de, “güvenli bölge” konusu belirsizliğini koruyor.  

Türkiye, ABD’nin teklifini tuzaklardan arındırarak kabul etmeye hazır olduğunu bildirirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan Asta ortaklarımızda Rusya’nın Suriye’nin kuzey bölgesinde oluşturulacak güvenli bölge ve Fırat’ın doğusu konularındaki görüş ve düşüncelerini almak üzere Moskova’ya gidiyor. 

Rusya’nın Fırat’ın doğusu ve güvenli bölge konularına yaklaşımı belli gibi. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yapmayı planladığı operasyona Suriye’nin toprak bütünlüğü açısından bakıyoruz” diyor. Putin’in de aynı görüşte olduğuna kuşku yok.  

Bu durumda Türkiye, ABD’nin Suriye’nin geleceği konusundaki hedefleriyle, Astana ortaklarının Suriye konusundaki hedefleri arasında bir denge kurmak zorunda. 

Rusya ile Türkiye’nin arasını açmak, Astana ortaklığını dinamitlemek amacıyla oyu üstüne oyun kuran ABD’nin Suriye’ye ilişkin hedefleri ile, Türkiye’yi ABD’nin karşısında görmek isteyen Rusya’nın çıkar ve hedefleri arasında denge kurabilmek kolay mıdır?  

Hiç de kolay olmadığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TOBB’un “Türkiye Ekonomi Şurası”ndaki sözlerinden kolayca anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD ve Rusya’nın Suriye ile ilgili olarak verdikleri sözleri hatırlatarak, 

 “Türkiye kendisine verilen sözlerin tutulmaması nedeniyle çok ağır bedeller ödemiştir. Yeni bataklık haline dönüşecek bir güvenli bölge uygulamasına asla izi vermeyiz. Teklifimiz, terör örgütlerini Türkiye’nin kontrolünde, bir şekilde sınırlarımızdan uzak tutma amacını taşıyor.”

Başka bir söze gerek var mı? 

NOKTA!

22.01. 2019