Sezonun başından bu yana Beşiktaş'ın maç kadrolarını düşündüğümüzde sanki aynı sezon içinde beş farklı sezon yaşamış gibi bir his oluşuyor. 

Senenin ilk başında ileri uçta Negredo'yla başlayan bir 11, 

tam Fenerbahçe derbisi öncesi onun gitmesiyle forvete geçen bir Babel,

bir ara Vagner Love ve Larin ikilisiyle saç baş yolduran bir Beşiktaş, 

çaresizliğin ileri uca attığı bir Mustafa Pektemek, 

Burak Yılmaz'ın gelmesiyle değişen bir ileri üçlü

ve genç yetenek Güven Yalçın derken 

tüm bunlara rağmen devamlı gol atan bir takım. 

Dile kolay bu ekip, 72 golle sezonun en çok gol atan takımı olmuş. İşte bu başarının sırrı Güneş'tir. Her maç sonrası sorumluluğu üstüne alsa da öyle olmadığını ligi takip eden herkes biliyor, ama konuşmuyor... Aslında çok fazla söze gerek yok Negredo'nun nasıl gittiği, Vagner Love'ın nasıl-gelip gittiği, Babel, Burak Yılmaz transferleri düşünüldüğünde her şey ortaya çıkıyor. Bunların yanı sıra milli takım iddiaları, paralar vs. derken Anadolu'dan gelmiş Trabzonlu bir hocanın, birkaç isim hariç İstanbul medyası tarafından devamlı yıpratılmaya çalışılması koskoca bir sezonun özeti diyebiliriz. 

Kasımpaşa maçının 11'i açıklandığında değişik bir maç izleyeceğimiz belli olmuştu. Futbolseverler maçlarda genelde hep topu izler ama, ben topun olmadığı yerde oyunun oynandığına inanırım hep. Bir oyuncu top sürerken ya da çalım atarken, takım arkadaşının onu takip edip, aldığı poziyon en az topu sürmek ve gol atmak kadar kıymetlidir. Maç boyunca Güven'in yaptıkları ve Larin'in yapamadıkları bu konumu en net özetleyen durumdur. İki takımı kıyasladığımızda sezonun ilk yarısında çok iyi bir forvete sahip Kasımpaşa varken, neredeyse her hafta başka bir forvetle oynayan Beşiktaş görüyoruz. Bu durum Diagne'nin gidişi ve Burak Yılmaz'ın gelişiyle tamamen tersine döndü. İşte Burak Yılmaz'ın olmadığı maçlarda Beşiktaş'ta ileri ucun Güven'li olması gerekiyordu ve öyle de oldu. Güven, attığı ilk golle nasıl bir oyuncu olduğunu konuşmaya gerek duymadan gösteriyor. Maç boyunca top takibi, etkili son vuruşları skoru Beşiktaş lehine çevirdi. Kasımpaşa'da maç boyunca golü arayan ve çok isteyen bir takım olarak sahaya yansıdı. Özellikle İlhan Depe, Hajradinovic, Koita ikinci devre oyuna giren Heintz takımın en etkili isimleriydi. Kasımpaşa'da Trezeguet'in Beşiktaş'ta ise Querasma'nın birebirde etkisiz olması, Atiba'nın orta sahada yalnız kalması gibi etkenler her iki takım tarafından çabuk geçilen orta sahalarla maç izlememize neden oldu. Oğuzhan, kısa süre almış olmasına rağmen orta sahanın kalitesini olumlu yönde değiştirdi. Kasımpaşalı oyuncuların son vuruşlardaki etkisizliği, Güven'li Beşiktaş'ın ise etkili vuruşları maçın skorunu belirledi. 

Kasımpaşa, son maçına teknik direktörsüz çıkarken, Şenol Güneş ise Beşiktaş'taki 4 yıllık kariyerinin son maçına çıktı. İyisiyle kötüsüyle Şenol Güneş, Beşiktaş'a müthiş bir iki sezon yaşattı. İki Süper Lig şampiyonluğu, Uefa çeyrek final, namağlup Şampiyonlar Ligi grup liderliği bunlar çok önemli başarılar. Elbette daha fazlası da olabilirdi ama sistem buna müsade etmedi.  Her şeye rağmen Beşiktaş ve Şenol Güneş ikilisi futbolseverlere seyir zevki çok yüksek maçlar izletti. Bazı şeylerin yarım kaldığını ve önü kesildiğini düşünenlerdenim. Türk Futbolu'nun artık bazı durumları düzeltmesi, değiştirmesi gerekiyor. Yoksa bu böyle gitmez.