Bugün 18 Mart 2015 Çarşamba günün ilk yarısı Ay Kova burcunda boşlukta ilerleyecek. 
Saat 12:57 itibari ile Ay Balık burcuna geçecek, dolayısı ile öğleden önce yapmayı planladığımız işlerimizi öğleden sonraya almakta fayda olacaktır…
Duygusal yoğunlumuzun artacağı saatler bundan sonra takip eden iki gün boyunca artacak. Ay Balık bir tamamlanma evresidir. Her türlü duygu ve düşüncenin süzgecinden geçmiş ve birikimlerimizi edinmiş olarak Balık burcuna geçilir ve bu evrede her şeyin son bir muhasebesi yapılır.
İşte bu iki günlük süreçte yaşadıklarımızı tartıp, “haklı veya haksız”  olarak son bir defa  “vicdan” terazimizde tarttıktan sonra nihayi karar verdiğimiz evredir “Ay Balık” evresi.
Ay Balık evresin de o güne kadar perde inmiş olarak tabir ettiğimiz tüm somut gerçeklik görünür olacaktır. Dolayısı ile bu bakış açımızla yepyeni bir düzeye gelirsiniz…
Ay Balık evresinde size biraz kendi kendinize kalmanızı tavsiye ederim. Biraz kendinizi dış dünyadan izole etmenizde kendi kendinizi sahip olduğunuz “tecrübeleri ve bilgileri” oturtma konusunda fayda olacağını düşünüyorum…
Günün önemli gezegen hareketi olarak  MERKÜR_ NEPTÜN kavuşumu gözüküyor.  Saat 10:48 itibari ile kesinleşecek olan bu açının etkisi altında, Zihin ile soyut olan bir araya gelir. Biri gerçekliğin peşindeyken diğeri hayalin peşindedir. İşte bu açı ile hayaller gerçek oluyor…
Bu en iyi değerlendireceğiniz alanlardan biri de sanattır. Bu açının etkisi altında muhteşem eserler ortaya çıkar. Yazarların bu açıyı kesinlikle bir roman için kullanmalarını öneririm..
Yalnız bazen zihinde fluluk, düşüncelerde netleşememe gibi durumlar da yaşatacaktır. Fikirlerinizde netleşememe olacağından çok fazla mantık olayların peşinden koşmayıp, daha çok sanatsal yönde kullanılan bir zihin ortaya harikalar çıkaracaktır…
Bu açı ile ruhani alandan fikirlerimize katkılar yapacak olan yeni fikirler de edinebiliriz. Meditasyon veya dua ile ibadet yine bu açının olumlu olarak kullanılmasını sağlayacaktır faydalanın…
Sabah erken saatlerdeki 07:25 Ay Neptün uyumlu açısı ile  güne meditasyon veya yoga gibi zihin ve soyut alandan beslenmeyi sağlayan ibadet yapmayı uygun buluyorum. 
İlham olarak bilinçaltınıza akan soyut gerçekliği somut hale döndürebileceğiniz açı ayrıca değerlendirin…
Öğleden sonra ise saat 15:06 Ay Venüs uyumlu açısı ile duygusal açıdan ikili ilişkilerin desteklendiği bir zaman dilimini anlatmakta…
Kadınlardan destek görülür ve hoşgörü genel ortama hakim olur…
Akşamüzeri saat 20:46 Ay’ın Satürn ile sert açısı altında  kadınlardan veto. Yaşlı erkelerden uyarı, duygularımızı disipline edecek olaylar yaşamamız mümkündür… Sorumluluk duygusu altında kısıtlandığımız, daraldığımızı düşünebiliriz. Özellikle orta yaşın üstündeki kadınlarla sürtüşmeden kaçınmanızda fayda var. Her türlü etiği yıkacak hırsa dönüşebilecek bir durum hakim olabilir…
Bazen kendi kendimize bu soruyu sorarken buluruz kendimizi.
“Ben kimim?”
Bazen sabah uyanır uyanmaz, ilk aklımıza gelen soru olabilir. Veya uykulu bir şekilde lavaboya gidip yüzümüzü yıkayıp, ilk aynaya baktığımız anda. Şaşkınlık ile yine bu soruyu sorduğumuz olabilir…
Bazen de “kötü” olmaya meyilli insanı Tanrı`nın neden böyle “zayıf” yarattığı konusunda, kişi bazen şaşırmakta ve hatta bunu Tanrı`nın bir “adaletsizliği” olarak ta görmektedir.Ama gerçekte bu böyle değildir. 
Binbir gece masallarının birinde bu konu çok güzel anlatılmaktadır : 
Kralın birinin devamlı içen, sarhoş olan bir hizmetkarı vardır. Günlerden bir gün kral eğlenmek için diğer hizmetkarlara ona çok miktarda içki verilmesini söyler. Ve o iyice sarhoş olduktan sonra, onu kendi yatağına yatırmalarını ve öylece kendine gelene kadar beklemelerini emreder. Gün ağardığında müzisyenler gelirler ve adet olduğu gibi on iki tane kız kralın odasında onu uyandırmak için şarkı söylemeye başlar. 
Hizmetkar uyanır ve bana ne oluyor der. Geçen gece hizmetkardım, şimdide sultanın yatağında yatıyorum ve herşey sultanvari gidiyor. Ben hizmetkar mıyım yoksa bir sultan mıyım diye düşünmeye başlar. Kızlara baktığında, herkes ona önünde eğilirler ve herkes onu sultanım diye çağırır. 
Ayağa kalkar ve tahtın bulunduğu diğer sarayın bölümüne gider. Tahta oturduğunda vezirler gelir önünde eğilirler ve onu tekrar haşmetvahap olarak çağırırlar. O da artık heralde ben kral olmalıyım diye düşünür. 
Eğer sadece yatak odasında bir sultan olsaydı bunun hiçbir anlamı olmayacaktı. Ama burada herkes önümde eğildi ve beni sultan olarak çağırdılar. O halde ben mutlaka kral olmalıyım der. 
Bütün gün kral olarak kalmaktan büyük zevk duyar. Fakat bir gece önce kendisi eve gitmemiştir. Hanımı da belki çok içti ve herhangi bir yerde kaldı diye düşünür. 
Ancak ertesi gün onu her yerde aramaya başlar ve hiçbir yerde bulamayınca da, hizmetkarlık yaptığı saraya gelir. Kimse de kadını durdurmaz. Çünkü sultan hizmetkarlara bu emri vermiştir. Ve kadın taht salonuna gelip kocasını gördüğünde, hizmetkar sanki o ölüymüş zannıyla hanımına bakar. 
Ben bir kral olamam, çünkü kral olsam benim karım burda olmazdı. O zaman onunla gitmeliyim diye düşünür. Hanım da o sırada, ‘burda ne yapıyorsun, eve gelmedin. Yemeğimiz yoktu ve sen gelmişsin burada eğleniyorsun. Çabuk benimle gel bakayım diye bağırmaya başlar. Bunun üzerine, hizmetkar seni tanımıyorum, git diye karşılık verir. 
Fakat kadın ‘hayır sen benim kocamsın, benimle gelmelisin’ der ve onu ayaklarından yakalayıp çekmeye başlar. Adam da o arada ben sultanım, ben sultanım, bırak beni diye bağırmasına devam eder.
İşte hepimizin içinde bulunduğu vaziyet bu hikayede anlatılan durumdur. Ve biz öyle veya böyle bir şey olduğumuza inanmaktayız. 
Ruhumuz ne olduğuna inanıyorsa onun tecrübesini yapmaktadır. Eğer ruh dış benliğini bir bebek olarak görürse, kendisinin bebek olduğuna inanır. 
Dış benliğini yaşlı olarak görürse yaşlı olduğuna inanır. 
Eğer bir sarayda olduğunu görürse zengin olduğuna inanır. 
Kulübede olduğunu görürse de fakir olduğuna inanır. 
Ama gerçekte o sadece ‘benim’ diyen bilincidir.
İnsan yaşam rüyasının içinde daima geçici bulutların peşinde koşmaktadır. 
Peki ne zaman insan uyanır? Karısı geldiği zaman, peki bu insanın karısı nedir? O tabiatın yok edici tarafıdır. Ve o ölüm olarak geldiğinde, o anda sahip olduğu herşeyi ve kendisinin olarak adlandırdığı herşeyi arkasında bırakır. 
İsmini, şan ve şöhretini, makamını. Bunların hepsi yaşam süresince geçerlidir ve ölüm anı geldiğinde geriye sadece mezarı kalır. Mezarına hiçbir şeyi götüremez. 
Ondan sonra, bütün bu şeylerin hiçbirinin ona ebedi barış, tatmin ve zevk vermediğinin farkına varır ve ebedi barış, neşe ve zevk verebilecek bir şey aramaya başlar. 
Kuran-ı Kerim ‘mutu kubla anta mutu’, yani ‘ölmeden öl’der. Sufi ölmeden, ölümünden evvel ölür. Hayatta ölümden sonra gelebilecek halin tecrübesini yapar. 
Diğer kelimeyle o hanımının kendisine ziyaret etmesine izin verir. Ve ona kendi hükümdarlığında, sultanlığı anında eşlik etmesine de izin verir. 
Böylece hanımı tarafından ayaklarından çekilip götürülmesine izin vermez. Ve onunla birlikte yaşamdan zevk alır. Dünyada onunla birlikte yaşar. Diğer kelimeyle, yaşayan bir ölü olur. (Alıntı)
İşte böyle bazen “kim olduğumuzun”  bize dışarıdan gösterilmesine izin vermeliyiz. Ve Ölmeden önce “ölmeyi” öğrenmeliyiz…
Sağlıkla