Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’dan sonra geçen haftada Başbakan Sayın Yıldırım; Kıbrıs’ı ziyaretinde, Kıbrıs’ta çözüm müzakerelerinin geleceği ve bütün muhataplar için TC’nin olmazsa olmazlarına yeniden açıklık getirmişti. Ancak Anayasa Referandumu nedeniyle önce Almanya şimdi de Hollanda’da yaşanan müessif olayların gölgesinde kalan bu açıklamaları şöyle özetleyebiliriz: 

- Annan Planı artık geçersizdir.

- Bulunacak çözüm Enosis yoluna kapalı olmalıdır. 

- Tarafların eşit statüsü ve eşitliği esastır. Türkler kurulacak devletin eşit ortağıdır, azınlık statüsüne indirilemez. 

- Türkiye’nin Garanti ve İttifak Anlaşmaları ile ilgili haklarının muhafazası yanında AB üyelerine tanınacak dört özgürlük gibi hakların Türkiye Cumhuriyetine de tanınması gereklidir. 

- Çözümü taviz haline getirme yapı ve çabaları (toprak, nüfus, tazminat gibi) kabul edilemez, Türkiye şiddetle reddeder. 

- Hedef; mutlaka adil, eşit, iki toplumlu federal bir yönetimin tesisidir. 

- Kıbrıs’ta yaşayan her kesimin güvenliği garanti altında olmalıdır. 

- Doğal kaynaklar iki tarafın menfaatlerine uygun olarak değerlendirilmeli ve tek taraflı girişimlerden kaçınılmalıdır. 

Sayın Başbakan; “Her şeye rağmen çözüm, ne pahasına olursa olsun çözüm, çözüme mecburuz, mahkumuz” gibi düşünen başta bir kısım Kıbrıslı Türkler olmak üzere herkes için KKTC’nin sonsuza kadar bir devlet olarak devam edebileceği düşüncesini öne çıkardı. 

Bundan sonra artık daha önce de bu sütunlarda belirttiğim gibi Sayın Akıncı; ilk fırsatta TC’nin yetki alanına giren konulardaki beyanlarını geri alarak Annan Planının geçersiz olduğunu belirtmeli ve TC Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tarafından belirlenen çerçevede toplantı çağrısı yapmalıdır. 

Kıbrıs Türk’ü bugün sahip olduğu egemenlik hakkını zorla, tabir caizse söke söke almıştır ve 43 yıldır bu çok değerli hakkını şanla şerefle ve özgürce kullanmaktadır. Bugün hiçbir gücün bu kullanımı engellemesi de mümkün değildir. 

Kıbrıs’ta Kahraman soydaşlarımıza sonsuza dek şanlı bayrağımız ve KKTC bayrağı altında saadetler en halisane dileğimizdir. 

Değerli okurlarım, 

16 Nisan’a doğru Anayasa referandumu için ülke genelindeki yoğun propagandanın Almanya ve Hollanda bölümünde anlaşılmaz engellemeler hepimizi üzdü, hatta üzülmekten de öte kızdırdı. 

Hem NATO hem de AB içinde dost ve müttefikimiz olan bu iki ülkede, bu tür faaliyetler ilk defa yapılıyor değildi ki. Daha önceki yıllarda siyasi, sanatsal ve benzeri konularda pek çok etkinlik yapılmış, hiç birinde bu tür gerginlikler yaşanmamıştı. 

Dışişleri Bakanımızın daha önce aldığı uçuş izninin hiçbir makul sebep olmadan iptali dost ve müttefiklik kavramı ile bağdaşır mı?

Yine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızın TC Konsolosluk binamıza ulaşmasının kaba ve hoyratça engellenmesinin, saatlerce bekletilerek Hollanda’yı terke zorlanmasının Uluslararası hukuk ve teamüllerle izahı mümkün müdür? 

Hollanda’da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızı karşılamak amacı ile toplanan gurbetçilere, atlı polislerin köpeklerle birlikte saldırısı iyi niyetle izah edilebilir mi? 

Ve tabii Türkiye ayağa kalktı. 

Avrupa’da Nazi kırıntısı ırkçıların, özellikle Müslümanları ve Türkleri hedef alan çirkin saldırıları, sorumluların ılımlı yaklaşımları ile büyümeden ve yaygınlaşmadan etkisiz hale getirilmelidir. 

Pazartesi günü Bakanlar Kurulu da özellikle Hollanda için alınacak, daha çok siyasi mahiyette olan ve hepimizin ittifak edeceği tedbir ve yaptırımları açıkladı. 

Bugün Hollanda’da genel seçimler var. Zaten bu gerginliğin amacının seçimlerde oy oranını artırmak olduğu konusu da oldukça yaygın. Ve top artık Hollanda da yeni seçilecek yönetimin kucağında. 

Bekleyip göreceğiz.