Türkiye’nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile yaptığı deniz yetki alanlarına ilişkin anlaşmaya dayanarak oluşturduğu “Mavi Vatan” kuşağı, Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki muazzam hidrokarbon servetini yağmalamayı, Girit ve Yunanistan üzerinden uzanan bir boru hattıyla Avrupa’ya pompalamayı düşünen bölgesel ve küresel aktörlerin hesaplarını altüst etti. 

İsrail’in Yunanistan üzerinden döşeyeceği boru hattı sayesinde Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtulacaklarını uman Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Türkiye’nin “Mavi Vatan” seddini aşabilmek için Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile işbirliği yapıyorlar.

Kıbrıs Rumlarını, AB Anayasasına aykırı olarak, Ada’nın tamamını temsilen üye yapanlar bir taraftan da Türkiye’nin gönlünü almaya çalışıyorlar. Uluslararası hukuku ve AB Anayasası’nı çiğneyerek, Türkiye’yi ve Kıbrıs Türkü’nü AB dışında bırakanların suçlarını itiraf etmelerini ve hatalarını düzeltmelerini istemek hakkımızdır. 

Son dönemde Türkiye’yi çevrelemeyi hedef alan gelişmeler yaşamaktayız. Bir yönüyle Türkiye’yi çevreleme olarak niteleyebileceğimiz bu hareketlenme, özellikle Türkiye’nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile yaptığı deniz yetki alanlarına ilişkin anlaşmaya dayanarak bir “Mavi Vatan” kuşağı oluşturması sonrasında daha da belirginleşti. 

Uluslararası hukuka uygun olarak oluşturulan ve Türkiye’den Libya’ya uzanan bu kuşak, Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki muazzam hidrokarbon serveti yağmalamayı, Girit ve Yunanistan üzerinden uzanacak bir boru hattıyla Avrupa’ya pompalamayı düşünen bölgesel ve küresel aktörlerin hesaplarını altüst etti. 

Komşumuz Yunanistan’dan başlayalım..

Türkiye ile tek başına mücadele edemeyeceğini bilen Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye’ye “meydan okurken” BM’yi ya da AB’yi yanına alma çabasındalar. Geçtiğimiz hafta Yunanistan’a yaptığı ziyaret sırasında Meriç sınırına gelen ve Yunanistan tezlerine destek veren AB Temsilcisi Borrell, 26 Haziran günü de, Rum Savunma Bakanı Savvas Angelidis ile birlikte bindikleri bir helikopterle Kıbrıs açıklarında sondaj yapan Yavuz gemisi üzerinde uçarak, Kıbrıslı Rumların provokasyonuna alet olmuştu. Borrell’e rehberlik yapan Angelidis, helikopterden yapılan canlı yayında, Türk donanmasının korumasında sondaja devam eden Yavuz’un Rumların haklarını ihlal ettiğini savunmuştu. 

Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ta yaptığı destek gösterileri sonrasında Ankara’yı ziyaret eden Borrell, düzenlenen basın toplantısında her soruyu Doğu Akdeniz’de sondaj yapmakta olan Yavuz gemimize bağlamaya kalkışınca da, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’ndan beklenen yanıtı almış, susup kalmıştı.

Sormak isteriz: Kıbrıslı Rum Lider Anastasiadis’le derin sohbetler yapan AB Temsilcisi Borrell, KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı ile neden görüşmek istememişti. Nedeni bilinmeyen bir sır:. Çünkü, AB Temsilcisi Borrell’in Akıncı ile görüşmesi KKTC’yi tanımak anlamına geliyordu. Bu durum da ne Rumların ne de AB Temsilcisi Borrell’in işine gelmiyordu. Çünkü, 2004 yılında Yapılan referandumda “Hayır” demelerine rağmen Kıbrıs Rumları, AB Anayasası’na ve BM onaylı Zürih ve Londra anlaşmalarına aykırı olarak, Ada’nın tamamını temsilen AB üyesi yapılmıştı. Kıbrıs Türkleri yok sayılmıştı. BM onaylı Zürih ve Londra anlaşmalarının tanıdığı garantörlük haklarına dayanarak Kıbrıs Türklerini katliamdan korumak amacıyla 1974’te “Barış Harekatı” düzenleyerek Kıbrıs’a çıkan Türkiye “işgalci” ilan edilmişti.  

AB Komisyonu Başkan Yardımcısı ve Dış ilişkiler Komiseri sıfatını taşıyan Josep Borrell, 2004’te, “Sınır sorunu olan bir ülke Avrupa Birliği’ne üye yapılamaz” diyen AB Anayasası’nı hem de “Kıbrıs, Türkiye’nin üye olmadığı bir topluluğa üye yapılamaz” diyen BM onaylı Zürih ve Londra anlaşmalarını çiğneyerek yaptıkları ikiyüzlülüğü örtbas etme çabası içinde. 

İsrail’in Yunanistan üzerinden döşeyeceği boru hattı sayesinde Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtulacaklarını uman Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Türkiye’nin “Mavi Vatan” seddini aşabilmek için Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile işbirliği yapıyorlar.

ULUSLARARASI HUKUKU BİLE BİLE ÇİĞNİYORLAR

AB resmi temsilcisinin uluslararası hukuku bile bile çiğnemesi bir çaresizliğin ifadesidir. Türkiye, uluslararası hukukun tanıdığı haklar çerçevesinde Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı anlaşmayla, Doğu Akdeniz’de iki ülke arasında uzanan aşılması ancak Türkiye’nin rızasıyla mümkün olan bir “Mavi Vatan” barikatı oluşturmuştur. 

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de oluşturduğu bu barikat dolayısıyla, ABD ya da İsrail şirketlerinden biri, Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki doğalgazı çıkarsalar bile, Türkiye’nin gönlünü yapmadan, bu gazı, ne karadan ne de denizden Avrupa’ya pompalamaları mümkün değil. 

Akdeniz, yeni dünya düzeninin merkez coğrafyasıdır. Akdeniz’e ilişkin hesapları olanların planları, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de “Mavi Vatan” barikatı oluşturmasıyla suya düşmüştür. ABD, Rusya, Çin, İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Fransa, Mısır, AB ülkeleri, Türkiye’nin  “Mavi Vatan” barikatını dikkate almak durumundadırlar. (Türkiye’nin Akdeniz ve Libya atakları ayrı bir yazı konusudur.) 

TÜRKİYE SONDAJLARINI SÜRDÜRMEKTE

Türkiye, Doğu Akdeniz’de ben de varım” diyerek, Türk donanmasının koruması altında, Yavuz gemisiyle sondajlarını sürdürmektedir. 

Doğu Akdeniz’in derinliklerinde sondaj yapmak için Türkiye’nin kimseden izin alma zorunluluğu yoktur. Akdeniz’de en uzun kıyısı olan bir ülke olarak Türkiye, Uluslararası haklarına dayanarak sondajlarını yapacak ve çıkaracağı petrolü ve doğalgazı, toprakları üzerine döşeyeceği boru hatlarıyla Avrupa’ya pazarlayacaktır. 

“Dostlarımız” bu gerçekleri gördükleri ve bildikleri için telaştalar. AB Temsicisi Borrell’in çırpınışlarını da bu gerçekler çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Avrupa, kışın üşümemek ve de sanayiinin çarklarını döndürebilmek için ucuz ve temiz enerjiye, yani doğalgaza bağımlı. Borrell’in çırpınmalarına hak veriyoruz, ama yanlış ata oynadığını artık anlama zamanı gelmedi mi? 

SUÇUNUZU BİLİYORSUNUZ

Kıbrıs Rumlarını, AB Anayasasına aykırı olarak, Ada’nın tamamını temsilen üye yapanlar bir taraftan da Türkiye’nin gönlünü almaya çalışıyorlar. Uluslararası hukuku ve AB Anayasası’nı çiğneyerek, Türkiye’yi ve Kıbrıs Türkü’nü AB dışında bırakanların suçlarını itiraf etmelerini ve hatalarını düzeltmelerini istemek hakkımızdır.