Hangi partiyi tutmuş olursak olalım, sandıktan gönlümüzde yatan sonuç çıkmış ya da çıkmamış olsun, öncelikle şunu vurgulamak isteriz; demokrasi adına sevinmemiz gerekir. Demokrasi havarisi geçinen pekçok Batılı ülkede seçimlere katılma oranı yüzde 50’leri geçmezken, köylüsüyle, kentlisiyle sandık sistemine yüzde 90’lara varan oranda sahip çıkabiliyorsak, ülke yönetimine ilişkin bu kutsal hakkımızı koruyabiliyorsak sevinmeliyiz. 

Ak Parti, MHP ile yaptığı ortaklık sayesinde, 1 Kasım 2015 seçimlerine oranla 7.1 puan daha az oy almasına rağmen, 24 Haziran seçimlerden kazançlı çıktı. Bu sonucu, “milletin dış tehlikelere karşı Erdoğan ismi çevresinde toplanmayı, Meclis’te de, Ak Parti MHP dayanışmasından oluşan bir Cumhur ittifakı kurmayı uygun gördü” şeklinde okumak da mümkündür. 

Kim ne derse desin, seçim sonuçlarını, yaptığı erken seçim çağrısıyla MHP Lideri Devlet Bahçeli belirlemiştir. Hatırlanacağı gibi, 2002’de yaptığı “Hodri meydan!” çağırısıyla ortağı olduğu koalisyon hükümetini erken seçim kararı almaya zorlamış, yapılan seçimlerde MHP Meclis dışında kalırken AK Parti’nin uzun soluklu iktidar dönemi başlatılmıştı

Avrupa ve dünya genelinde olduğu gibi, Türkiye’de de seçmen oylarının, milliyetçi ve muhafazakar adaylara yöneldiğini görmekteyiz.   

Hangi partiyi tutmuş olursak olalım, sandıktan gönlümüzde yatan sonuç çıkmış ya da çıkmamış olsun, öncelikle şunu vurgulamak isteriz; demokrasi adına sevinmemiz gerekir. Demokrasi havarisi geçinen pekçok Batılı ülkede seçimlere katılma oranı yüzde 50’leri geçmezken, köylüsüyle, kentlisiyle sandık sistemine yüzde 90’lara varan oranda sahip çıkabiliyorsak, ülke yönetimine ilişkin bu kutsal hakkımızı koruyabiliyorsak sevinmeliyiz. 

Halkın iradesinin sandıklara ne ölçüde yansımış olduğu, trafolara kedilerin girip girmediği demokrasi ayıbı çerçevesinde tartışılır, sandık sisteminin uygulanmasına ilişkin aksaklıklar gündeme getirilebilir, ama herşeyden önemlisi sandığın varlığını koruyabilmiş olmaktır. 

Seçimlere katılım oranı yüzde  87.5 olarak açıklandı. Bu oran, ülke yönetiminde yüzyıllar boyunca “KURULTAY” geleneğini korumuş olan milletimizin bu kutsal mirasına sahip çıktığının göstergesidir; sevindiricidir, gurur vericidir. Demokrasi uygulamalarına yabancı olmadığımızı, bize demokrasi dersi vermeye çalışan pekçok toplumdan daha demokrat olduğumuzu Cumhuriyet’in ilk yıllarında itibaren yapılan seçimlere katılma oranlarıyla ispat ettik. Vatandaş üzerine düşeni yaptı, sandığın namusunu korumak devletin sorumluluğundadır. 

Her seçim sonrasında sandıktan ne çıktığına ilişkin değerlendirmeler yapılır. Herkes kendi gönlünde yatan aslanın gözüyle bakarak seçim sonuçlarını yorumlamaya çalışır.

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında tek kutuplu kalan dünyamızda, “küresel lider” sıfatını Ortadoğu enerji kaynaklarını kontrolü altına alarak sürdürebilmek amacıyla bölgemize bir kabus gibi çöken ABD ile bölgesel ve küresel güçler arasında enerji merkezli amansız bir paylaşım savaşı yaşanmaktayken, seçimler de dahil olmak üzere, dünyanın herhangi bir köşesinde yaşanan bir gelişmeyi bu kavganın dışında değerlendirme şansınız yoktur. Sınırlarımızın hemen yanı başında kıyasıya bir paylaşım savaşı yaşanırken, Türkiye’yi yanlarında görmek isteyenlerin seçimlerle, seçim sonuçlarıyla ilgilenmemeleri mümkün müdür? 

Hatırlayacaksınız, Türkiye’nin erken seçim kararı alması ABD ve AB medyası tarafından eleştirilmişti. 

Emperyalistlerin Ortadoğu’ya ilişkin planları henüz hedefine ulaşmış değildir. Jeopolitik ve jeostratejik konumu nedeniyle, bölgede hesapları olanlar Türkiye’yi yanına çekmeye ya da hedefleri doğrultusunda kontrol altına almaya çalışmaktadırlar. 

BİRLİK VE DAYANIŞMA

Türkiye bir Irak, bir Afganistan, bir Libya ve bir Suriye olmamak için, herşeyden önce birlik ve dayanışma içinde olmak durumundadır. 

Seçimler sürecinde yaşananlardan çıkaracağımız bir önemli sonuç da, Türkiye’nin, BOP uygulamaları çerçevesinde hala siyasi ve ekonomik saldırıların hedefinde olduğu gerçeğidir.

Seçmen geçen seçimlerde “milli mutabakat hükümeti istiyorum” mesajı vermişti. Siyasetçiler bu mesajı gerektiği kadar dikkate almamaları, erken seçimi gündeme getirdi. 24 Haziran’da sandıktan çıkan sonuç, bir önceki milletvekili seçiminde sandıktan çıkan sonuçtan farklı bir mesaj içermiyor. Seçmen, bu defa da, “Bu koşullarda güçlü Meclis, güçlü Başkan” diyor. Bahçeli’nin de belirttiği gibi, millet MHP’ye de, “denge ve denetleme mekanizmasını öne çıkaran bir denetleme görevi” veriyor. 

 DEVLET REFLEKSİ Mİ, MİLLET REFLEKSİ Mİ?

Günümüzde, demokrasi uygulamalarından, seçimlerden söz ederken, bu kavramların gerçek anlamlarıyla kullanılıp kullanılmadığı konusunda dikkatli olmamız gerekiyor.  Ortadoğu’da yaşanan paylaşım savaşı nedeniyle, dünyanın 1. ve 2. dünya savaşları öncesindekine benzer bir siyasi ve ekonomik gerilim yaşadığı bir dönemde, ABD’de yapılan son başkanlık seçimlerinde devlet refleksinin neden devreye girmiş olduğu bilinen bir gerçektir. Hillary Clinton’dan 1 milyon az oy almasına rağmen, ABD derin devleti Pentagon, başkanlık koltuğuna Donald Trump’ı taşımıştı. ABD derin devleti Pentagon, yönetime taşıdığı isimlerle Amerika’nın dış politikasında etkili olmuş İsrail yanlısı Rothschild Ailesini devre dışı bırakmak istemişti. Bu artık herkesin bildiği bir “sırdır”(!)

24 Haziran seçimlerinde, ABD’deki başkanlık seçimlerinde olduğu gibi organize bir devlet refleksinden söz edilmese de, 15 Temmuz darbe girişiminin seçmende oluşturduğu tepkiler nedeniyle oluşan bir millet refleksini gözardı edemeyiz. İçinde bulunduğumuz konjonktürde, 24 Haziran seçim sonuçlarını bu gerçekler çerçevesinde değerlendirmek, bazı gerçekleri daha net ve daha kolay görmemize yardımcı olacaktır.  

(Bu arada, İngiltere’de AB üyeliği konusunda yapılan referandum sonucunda Brexit kararının çıkmasında, yaşlı seçmeni hedef alan ABD destekli algı operasyonlarının etkili olduğunu, Fransa’daki son başkanlık seçimlerinde de, o güne kadar adı pek bilinmeyen bir banka memuru olan Macron’un Cumhurbaşkanlığı koltuğuna taşındığını not edelim.)  

DEVLET BAHÇELİ FAKTÖRÜ

Kim ne derse desin, seçim sonuçlarını, yaptığı erken seçim çağrısıyla MHP Lideri Devlet Bahçeli belirlemiştir. Hatırlanacağı gibi, 2002’de yaptığı “Hodri meydan!” çağırısıyla ortağı olduğu koalisyon hükümetini erken seçim kararı almaya zorlamış, yapılan seçimlerde MHP Meclis dışında kalırken AK Parti’nin uzun soluklu iktidar dönemi başlatılmıştı. O dönem yazdığımız yazılarımızda, bu durumu, “Türkiye’nin kader Bahçeli’nin elinde” şeklinde değerlendirmiştik. 

Ak Parti MHP ile yaptığı ortaklık sayesinde, 1 Kasım 2015 seçimlerine oranla 7.1 puan daha az oy almasına rağmen, 24 Haziran seçimlerden kazançlı çıktı. Bu sonucu, “milletin dış tehlikelere karşı Erdoğan ismi çevresinde toplanmayı, Meclis’te de, Ak Parti MHP dayanışmasından oluşan bir Cumhur ittifakı kurmayı uygun gördü” şeklinde okumak da mümkündür. 

Avrupa ve dünya genelinde olduğu gibi, Türkiye’de de seçmen oylarının, milliyetçi ve muhafazakar adaylara yöneldiğini görmekteyiz.   

Seçim sonuçlarının ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz.