Bakan Çavuşoğlu “Menbiç konusunda mutabakat sağlandı” derken, ABD Dışileri Bakanlığı Sözcüsü Heather Ann Nauert’in, “Görüşmeler sürüyor; Türkiye ile müzakereler Menbiç’le sınırlı değil” demesini nasıl değerlendirmemiz gerekir?

Sözcü Nauert, “Türkiye ile müzakereler Menbiç’le sınırlı değil” derken Menbiç Mutabakatı”’nın gerçek yüzünü ortaya koyuyordu. Suriye krizinin başladığı 2011’den bu yana, Türkiye-ABD ilişkilerinin giderek gerilmesinin arka planında çok başka nedenler var. 

Menbiç Mutabakatı’nın yarınlarını görebilmek açısından bugünlere nasıl geldiğimizi hatırlamakta yarar var. Üç aşamalı Menbiç Mutabakatı’nın ilk iki aşaması sorunsuz geçilse de, son aşamada, yani Menbiç’in yönetiminin devredileceği sivil yapıyla ilgili bir takım anlaşmazlıkların yaşanması kaçınılmazdır. 

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Fransız AFP ajansına yaptığı açıklamada, “ABD geçmişte sözlerini tutmadı, ama şimdi bunun çok kritik bir konu olduğunu anladılar. Bu yüzden, birlikte çalışmak için anlaştık. ABD ile Suriye için hazırladığımız yol haritası, iki NATO müttefiki olarak, karşılıklı güveni yeniden inşa edecek” diyor. 

Çavuşoğlu, aynı açıklamasında, Menbiç Mutabakatı’nın saha da uygulanmasına dikkat çekerek, “Eğer uygulanmazsa güven ortadan kalkar” vurgulaması yapıyor. Belli ki, Bakan Çavuşoğlu ABD’nin yakın geçmişte verdiği sözleri hatırlayarak uygulama konusunda kaygı duymakta.. 

Türkiye ve ABD dışişleri bakanlarının önce Ankara’da sonra da Washington’da yaptıkları görüşmelerde son şeklini verdikleri Menbiç Mutabakatı’nın ilk aşamasında YPG Menbiç’ten çekilecek. İkinci aşamada, 15 Temmuz’a kadar Türk Silahlı Kuvvetleri ve ABD ordusunun işbirliği ile denetim sağlanacak. Üçüncü aşamada da, Temmuz ayı sonuna kadar, Menbiç’te yeni yerel yönetim göreve başlamış olacak. Varılan anlaşmaya göre, Menbiç’te denetimi sağlayabilmek için 45 gün, yeni yönetimin işbaşı yapabilmesi için de 60 gün gerekiyormuş. 

ABD ÇEKİLİP GİDECEK Mİ?

Peki, 60 gün içinde denetim sağlanıp yeni yönetim göreve başladıktan sonra ne olacak? ABD askerleri Esat’a tekmil verip Suriye’den çekilip gidecekler mi? Hatırlayacaksınız, Trump, “Suriye’den çekiliyoruz” açıklaması yaptıktan iki gün sonra, İngiltere ve Fransa’yı da yanına alarak Esat’ın “kimyasal fabrikalarını” bombalamıştı. 

Bakan Çavuşoğlu “Menbiç konusunda mutabakat sağlandı” derken, ABD Dışileri Bakanlığı Sözcüsü Heather Ann Nauert’in, “Görüşmeler sürüyor; Türkiye ile müzakereler Menbiç’le sınırlı değil” demesini nasıl değerlendirmemiz gerekir?

Sözcü Nauert, “Türkiye ile müzakereler Menbiç’le sınırlı değil” derken Menbiç Mutabakatı”’nın gerçek yüzünü ortaya koyuyordu. Suriye krizinin başladığı 2011’den bu yana, Türkiye-ABD ilişkilerinin giderek gerilmesinin arka planında çok başka nedenler var. 

Menbiç Mutabakatı’nın yarınlarını görebilmek açısından bugünlere nasıl geldiğimizi hatırlamakta yarar var. Üç aşamalı Menbiç Mutabakatı’nın ilk iki aşaması sorunsuz geçilse de, son aşamada, yani Menbiç’in yönetiminin devredileceği sivil yapıyla ilgili bir takım anlaşmazlıkların yaşanması kaçınılmazdır. 

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ABD’li mevkidaşı Mike Pompeo ile en ince ayrıntılarına kadar görüştükleri Menbiç Mutabakatı konusunda ayrıntılı uygulama takvimi verirken, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Ann Nauert’in, “Görüşmeler sürüyor” demesi, ABD’deki iç savaşın iki ülke ilişkilerinde savrulmalara neden olduğunun en çarpıcı belgesidir. Pentaogon ile Beyaz Saray, silah sektörü ile finans sektörü arasındaki egemenlik mücadelesi, ABD’nin dış politikasını olduğu gibi, Türkiye-ABD ilişkilerini de derinden etkilemektedir. 

Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e bir koridor oluşturma konusunda kararlı olan ABD’nin Ortadoğu hedefleri açısından Menbiç çok önemli bir duraktır. Menbiç, ABD’nin yıllardan beri oluşturmaya çalıştığı ünlü koridorun Akdeniz’e açılan kapısıdır. ABD açısından Menbiç’in kontrol altna alınması ve kontrol altında tutulması hayati önemdedir. ABD, Menbiç’i kontrolü altında tutabilmek için her türlü takiyyeyi, kumpası göze alabilir. 

Bütün bu nedenlerden dolayı, Menbiç Mutabakatı’na uzanan süreçte yaşananları ayrıntılarıyla bilmek durumundayız. Bu konuda son yıllarda yazdıklarımızdan küçük alıntılar yaparak hatırlamaya çalışalım: 

MENBİÇ HALEP’İN (AKDENİZ’İN) KAPISI

16 Ağustos 2016’da “Menbiç Halep’in Kapısı” başlıklı yazımızda şu konulara dikkat çekmişiz:

“Ortadoğu’da kıyasıya bir paylaşım kavgasına tutuşmuş olan bölgesel ve küresel aktörler, çeşitli terör örgütleri üzerinden sürdürdükleri vekalet savaşlarıyla hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar..

Ortadoğu’da insanlık tarihinin en kanlı, en acımasız katliamları yaşanmakta, ama insanlığın haklarını savunacak bir küresel otorite yok!

Uluslararası hukuk ayaklar altında.

Kuzey Afrika’dan Afganistan’a uzanan engin coğrafya kan gölüne dönüştü. Milyonlarca masum insan katlediliyor, göçe zorlanıyor; hesap soran/sorabilen uluslararası bir kurum (BM) yok!

Kim yaptı?

IŞİD/DEAŞ yaptı!!

Peki, ama hiçbir terör örgütünün arkasında güçlü bir istihbarat ya da devlet desteği olmadan yaşayacağı bilimsel bir gerçek değil mi?

Uygulanan bilinçli ve bilimsel algı operasyonlarıyla gerçekler ters-yüz edildiğinden, dünya kamuoyu olan bitenin gerçek yüzünü göremiyor, tepki veremiyor. 

13 ağustos (2016) Pazar günü, Türkiye 15 Temmuz darbe girişiminin sarsıntılarıyla çalkalanırken, Rusya destekli Suriye ordusu Halep’e yoğunlaşmışken, ABD önderliğindeki Almanya, Fransa ve Norveç koalisyonunun desteklediği Suriye Demokratik Güçleri kamuflajı altındaki PYD/YPG, Kuzey Irak’tan giriş yaparak, bir süredir IŞİD/DEAŞ’ın emanetinde bulunan Fırat’ın 30 km batısındaki Menbiç’i “kurtardı”! 

Ocak 2014’ten bu yana IŞİD/DEAŞ zulmüyle bunaltılan Menbiç halkı işgalcileri bir kurtarıcı olarak karşıladılar. Kadınlar çarşaflarını yırtarken, erkekler neşe içinde sakallarını keserken çekilen görüntüler tüm dünyaya, “Menbiç Kurtarıldı!” başlığı ile servis edildi. Medyamız da, haberi sorgulama gereği duymadan, olayı bayram havasında verdi: “Menbiç Kurtarıldı!” Ne hikmetse, böylesine önemli bir kurtarma operasyonunda IŞİD/DEAŞ hiç zayiat vermemişti!

Batılı koalisyonun başarıyla uygulamakta olduğu algı operasyonu Menbiç’in “kurtarılmasında” da kullanıldı; dünya kamuoyu yanıltıldı. Aslında olan çok başkaydı. Batılı koalisyonun kanatları altında YPG, Türkiye’nin “kırmızı çizgim” dediği Fırat’ı geçerek Menbiç’i işgal etmiş, “Kürt Koridoru” görünümlü Terör Koridoru (ya da ABD/İsrail Koridoru) Akdeniz’e bir adım daha yaklaşmıştı. Suriye’nin kuzeyindeki kantonlar birbirine yaklaşırken, Mare Hattı da giderek silikleşmekte.. 

Menbiç’te olanlar gelecekte olacakların işaret fişeğidir. ABD/İsrail Koridoru önündeki en önemli engel Halep’tir. Menbiç Halep’in kapısıdır. “Halep’e Dikkat” (01.07.2015), “Halep Kördüğümü” (20.01.2016) başlıklı yazılarımızda ve konuyla ilgili diğer yazılarımızda Ortadoğu düğümünün çözümünde Halep’in önemini vurgulamaya çalışmıştık. 

Halep’in, daha doğrusu Akdeniz’in kapısı Menbiç’in, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ve  Türkiye-Rusya-İran yakınlaşması paralelinde, IŞİD/DEAŞ’ın emanetinden alınıp CIA’nın operasyon güçleri ve Suriye Demokratik Güçleri kamuflajı altındaki PKK/YPG kontrolüne verilmesi Suriye’de yeni bir dönemin başladığının habercisidir. 

MENBİÇ’TEN SONRA MUSUL DA “KURTARILACAK

Bu gelişmelere paralel olarak, Irak’ta da, Musul’u IŞİD/DEAŞ’tan “kurtarma” hazırlıklarında bir hareketlenme gözleniyor. Menbiç operasyonun yapıldığı Pazar günü, Barzani’nin peşmergeleri, IŞİD/DEAŞ’a karşı Mahmur, Güwer ve Hazır cephelerinde ağır silahlarla geniş çaplı bir operasyon başlattılar. 

Barzani operasyona kendi başına karar vermedi; Cumartesi günü ABD Başkanı Obama’nın IŞİD’la Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk, Irak Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Falih el Fayyaz, ABD Bağdat Büyükelçisi Stewart Jones, ABD Erbil Başkonsolosu Ken Gross ve ABD Dişişleri Bakanlığı’ndan bir heyet Salahaddin’de Barzani ile bir araya geldiler. (ABD Başkanı’nın IŞİD/DEAŞ Karşıtı Koalisyon’un Özel Temsilcisi Brett McGurk bugün de sahada; Menbiç Mutabakatı uygulamasının üçüncü aşamasında, yani Menbiç’in yönetiminin devredileceği sivil yapı konusunda Türkiye ile ABD arasında bazı pürüzler yaşanabileceğini söylüyor.)

Görüşmede, Başkan Obama’nın, IŞİD’in bitirilmesi amacıyla, tüm imkanları kullanacağını belirten McGurk, ülkesinin Musul operasyonuna ilişkin stratejisi hakkında bilgi verdi. Barzani de, operasyon sonrasında, “Başta Ezidi Kürtler ve Hıristiyanlar olmak üzere, tüm grupların birlikte ve güven içinde yaşayabilmeleri için, ayrıntılı bir anlaşma yapılmasını” istedi. 

Irak’ın kuzey parseliyle Suriye’nin kuzey parselindeki kantonları birleştirerek Akdeniz’e ulaştırılacak ABD/İsrail Koridoru’nu tamamlama operasyonları bölgenin yeniden hareketlenmesine neden oldu. Menbiç’teki, Mare Hattı’ndaki ve Musul’daki hareketlenmeler, Türkiye ile Rusya ve İran arasındaki yakınlaşmalar, bölgede tansiyonun aniden yükselmesine neden olabilir. Bu bağlamda yaşanacak can sıkıcı gelişmeler Türkiye’yi olumsuz yönde etkileyecektir. Uyanık ve dikkatli olmak zorundayız.  

ABD ÖNCE LİBYA’YI İŞGAL EDECEKTİ, AMA..

Hatırlayacaksınız, Menbiç’te izlediğimiz oyun, dün kadar yakın bir geçmişte, Libya’da da oynanmıştı. Kaosa, iç savaşa sürüklenen Libya halkı bir dış müdahaleyi kurtarıcı olarak bekler duruma düşmüştü. Bugün Libya’da iki hükümet var; ama ikisi de birbirini tanımıyor.

IŞİD/DEAŞ’ı bahane ederek Libya’yı işgale hazırlanan ABD, Türkiye’nin bir darbe girişimi nedeniyle içeriye, Rusya destekli Suriye ordusunun da Halep’e  odaklanmasından yararlanarak, BOP bağlamındaki operasyonları hedefine ulaştırabilmek için, Ortadoğu’da dengeleri kendi lehine çevirme telaşına düştü. 

BOP’un en önemli hedeflerinden biri “ABD/İsrail Koridoru’nun Akdeniz’e uzatılması.. 14 Kasım’da yaşanan uçak krizi nedeniyle buzlanan iki komşu ülke ilişkilerinin Nazarbayev’in girişimiyle normalleşme sürecine girmesi, ADB/İsrail Koridoru’nu Akdeniz’e uzatabilmek amacıyla PKK uzantısı YPG ile ortaklık kuran ABD önderliğindeki koalisyon güçlerini telaşlandırmıştı. 15 Temmuz darbe girişimini kınamakta pek mahçup bir tavır sergileyen demokrasi havarisi Batılı dostlar, Türkiye-Rusya-İran yakınlaşması üzerine peşpeşe Türkiye’yi ziyarete başladılar. 

BÖLGESEL GÜÇLERİN YANYANA DURMASI GEREMEZ Mİ?

Türkiye, Menbiç’n “kurtarılması” operasyonuyla, Batılı dostların Ortadoğu ve özellikle Suriye konusundaki hedeflerini daha net olarak görmüştür. Türkiye, güney sınırları boyunca bir “Kürt kuşağı” ile kuşatılmak ve Ortadoğu coğrafyasından soyutlanmak istenmektedir. 

Aynı şekilde, Ortadoğu enerji kaynakları ve dağıtım yolları kontrol altına alınarak, Rusya da, bir “enerji tedarikçisi” konumundan uzaklaştırılmak ve Ortadoğu denkleminin dışına itilmek isteniyor. 

Irak’ın bazı bölgelerinde etkin olmasına göz yuman küresel sistem, İran’ın, Suriye’de bayrak göstermesinden, İran’dan Akdeniz’e uzanan bir Şii kuşak oluşturma çabasından son derece rahatsız. Bu kuşak İsrail’in güvenliği açısından büyük tehdit olarak algılanıyor. 

Bu tablo, Sovyetler’in dağılması sonrasında küresel liderliğini Ortadoğu’nun enerji serveti üzerinden sürdürmek isteyen ABD’ye ve Batılı ortaklarına karşı, bölge ülkelerinin işbirliği yapmasını emreden bir tablodur. Bugüne kadar izlediğimiz Suriye politikasıyla gelinen nokta yararımıza olmamıştır. Rusya ile başlatılan normalleşme sürecini değerlendiren Başbakan Binali Yıldırım, “Suriye politikasında sürprizlere işaret ederek şöyle diyor: 

“Dostluk halkasını olabildiğince genişleteceğiz. Hedefimiz budur. İçeride ve dışarıda dostluk çemberini genişleteceğiz. Dışarıda bunu yapmaya başladık. İsrail ve Rusya ile ilişkilerimizi normale döndürdük. Ama eminim ki Suriye ile de biz normal ilişkilere döneceğiz. Buna ihtiyacımız var. Terörle mücadelenin başarısı için Suriye ve Irak'ın istikrara kavuşması gerekiyor.” 

Suriye ile Irak’ın istikrara kavuşabilmesi, bölgenin enerji zenginliklerini “Demokrasi götürüyoruz” kamuflajı altında yağmalamaya gelen küresel güçlerin kurguladıkları terör örgütlerinin katliamlarıyla değil, ancak bölgesel aktörlerin işbirliği ile mümkün olabilir. Aramızdaki sorunları bir süre rafa kaldırarak, Rusya, İran ve Suriye ile bölgemizi istikrara kavuşturmamız gerekiyor. 

Başbakan Yıldırım, Karar’dan Mustafa Karaalioğlu’na yaptığı açıklamada bundan böyle izleyeceğimiz Suriye politikamızı şöyle özetliyor:

“… Bölgedeki aktörlerle birlikte sorunu aşacağız: 

“1)Suriye’nin toprak bütünlüğünü mutlaka koruyacak bir çözüm olacak. Dolayısıyla da bu ülkede PYD gibi bir devlet yapılanması söz konusu olmayacak. 

2) Yeni dönümde mezhepsel, etnik ve bölgesel yapıların birinin üstünlüğüne dayalı devlet yapısı olmayacak. Yani, Suriye’de şu anda yaşanan kanlı problemin temelindeki arızanın giderildiği bir yapılanma tesis edilecek. Mezhepsel yapılanma olmayacağına göre bu, uzun vadede Esad’ın da olamayacağı anlamı taşır.

3) Meselenin Türkiye’yle ilgili en önemli kısmına gelince. Çözüm devreye girdikten sonra Türkiye dahil bölge ülkelerine sığınmak ve kaçmak zorunda kalan Suriyeliler belirli programla ülkelerine dönecek. Sadece Türkiye’dekiler değil Ürdün, Lübnan ve diğer noktalardaki sığınmacılar da...”

Ortadoğu, Türkiye-Rusya-İran yakınlaşmasının ardından yeniden hareketleniyor. Dikkatli olmalıyız..”

Yarın: “KANTONLAR BİRLEŞİYOR, TÜRKİYE KUŞATILIYOR”