51 İslam ülkesinin parlamento temsilcileri, geçtiğimiz hafta Endonezya’nın Palembang  kentinde  gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamentolar Birliği toplantısında, İslam İşbirliği Teşkilatı Gençlik Forumu’nun teklifiyle, Hocalı katliamının bir “Soykırım” olarak tanınması konusunda bir karar aldı. Hocalı katliamının soykırım niteliğinde olduğunu vurgulayan bu karar, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın “Ermenistan Cumhuriyeti’nin Azerbaycan Cumhuriyeti’ne karşı saldırısı”yla ilgili kararına eklendi. Kararda, Hocalı’da yaşanan soykırım niteliğindeki katliamın 20. yılı olan 2012’den başlayarak, 26 Şubat’ın Hocalı Soykırım Günü olarak tanınması ve Hocalı katliamını yapanların cezalandırılmalarını öneriyordu.
Kararın alınmasında büyük rolü olan İslam İşbirliği Teşkilatı Gençlik Forumu Başkanı Büyükelçi Elşad İskenderov,“Bu kararla birlikte ilk kez Hocalı trajedisini uluslararası belgelerde ‘soykırım’la eşitleyen politik ve hukuki bir temel atılmıştır. İİT-PB’nin dünya parlamentolarının dörtte birini içerdiği göz önüne alınırsa, bu kararın Hocalı trajedisinin Ermeni milliyetçilerinin Azerbaycan halkına karşı uyguladıkları soykırım politikasını belgeleyen önemli bir aşamayı temsil ettiği söylenebilir. Ayrıca bu kararla birlikte soykırım kurbanlarının adalete ulaşabilmesi için gereken politik ön koşullar da sağlanmıştır” diyordu.
Bu karar önemli bir gelişmedir, fakat Ermeniler’in Rusların desteği ile Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si işgal etmelerinin, 625 masum insanımızı öldürmelerinin, 1 milyon 250 bin insanımızın kaçkın durumuna düşürmelerinin acılarını dünya kamuoyuna atlatmamız için yeterli değildir. Ermenilerin Karabağ’da yaptıkları, BM’nin soykırım tanımına uygun bir katliamdır.  
Tarihte en çok soykırıma uğramış olmasına rağmen, soykırım yapmakla en çok suçlanan millet olarak tarihi gerçekleri bütün ayrıntılarıyla, bütün belgeleriyle dünya kamuoyuna duyurmak zorundayız. Soykırım konusunda çok deneyimli olanların, tarihleri soykırım her çeşidiyle kanlanmış olanların ile dolu epemizde tepemizde yıllardır sallamakta oldukları Demokles’in kılıcını ancak tarihi gerçekleri ortaya koyarak indirebiliriz. Fransa’nın, ABD’nin, Rusya’nin Türkiye’yi bir soykırımcı olarak suçlama çabalarını ardında, kendi tarihlerinden silemedikleri insanlığın yüz karası katliamlar ve soykırım uygulamaları yatmaktadır. Tarihin en büyük soykırımcıları, tarihlerindeki insanlığın yüz karası soykırım uygulamalarını propaganda sanatının bütün inceliklerini kullanarak dünya kamuoyundan gizlemeye çalışmaktadırlar. İnsanlığa yazı yazmayı öğreten Türkleri soykırım yapmakla suçlayanlar, öncelikle kendi geçmişlerindeki kanlı sayfalarla yüzleşmelidirler.

YERYÜZÜNDE EN ÇOK SOYKIRIMA UĞRAYAN TÜRKLERDİR, AMA…

Yeryüzünde tarih boyunca en çok soykırıma yönelik katliama uğramış olmasına rağmen katliam yapmakla suçlananlar Türkler olmuşlardır. Tarihin derinliklerinde kalmış, fakat destanlarla dilden dile anlatılanları bir tarafa bırakalım, bilinen bir geçmişte Orta ve Güney Amerika’da Mayaları, İnkaları, Olmekleri, Toltekleri, Kuzey Amerika’da Kızılderilileri soykırımı hedefleyen katliamlarla tarihten silenler, bugün tarihle yüzleşmek yerine, utanmadan, kütüphanelerinde dağlar gibi yığılmış onca belgeyi görmezden gelerek, bizi soykırım yapmakla suçluyorlar. Her nisan ayında Okyanus Ötesi’ne odaklanıyor, Senato’dan Türklerin Ermenilere soykırım uyguladıklarına ilişkin bir kararın çıkıp çıkmayacağının heyecanını yaşıyoruz. Tarihte en fazla soykırıma uğramasına rağmen soykırım yapmakla suçlanan tek soy Türklerdir.
Geçtiğimiz yüzyılın başlarından bu yana uğradığımız soykırımları kısaca bir hatırlayalım:
ANADOLU ve KAFKASYA: Başbakanlık kayıtlarına göre 1910-1922 yılları arasında Doğu Anadolu ve Kafkaslarda Ermeni çeteleri tarafından öldürülen Türklerin sayısı 523 955’dir.
İDİL - URAL: Sovyetler Birliği döneminde, kasıtlı olarak uygulanan tarım politikası nedeniyle baş gösteren kıtlık sonucunda Kırım ve Tataristan’da 400 bin Türk ölmüştü. TBMM’de özel gündemle oturumlar düzenlenmiş, bölgeye inceleme yapmak üzere heyetler gönderilmişti. Kazım Karabekir 2000 çocuğu Türkiye’ye getirtmişti.
KAZAKİSTAN: 1930-1931 yıllarında yaratılan suni kıtlık sonucunda 2.5 milyon kişi ölmüştü.
RUSYA’DA: Sovyetler Birliği döneminde demografik düzenleme yapılan yer yurt değişimlerisırasında binlerce Türk ölmüştü. Türkçülük propagandası yapanların yanı sıra Türkolojiye merak saran Ruslar da Sibirya’ya sürülmekten kurtulamaışlardı.
DOĞU TÜRKİSTAN’DA: 1949-1965 yılları arasında toplam 35 milyon Türk yok edildi. 1964-1997 arası yapılan toplam 44 nükleer denemede 210 bin Uygur Türkü hayatını kaybetti. Bugün Doğu Türkistan hastalıklar, özellikle de kanser artmıştır. Çocukların önemli bir kısmı sakat doğmaktadır. ?Aynı suç, Çin’de ceza hukukuna göre, Doğu Türkistan’da ise terör suçuna gore cezalandırılmaktadır. Terör suçlarının cezası çoğunlukla ölüm olmaktadır.
KIBRIS: 1955 yılının21 Aralık gecesinden başlayarak, 1974 Barış Harekatı’na kadar Kıbrıslı Türkler EOKA çeteleri tarafından bilinçli olarak soykırıma uğratılmışlardı. Daha sonları bulunan toplu mezarlar bu soykırımın kanıtlarıdır. Toplu mezarların yerleri belli, o kahredici günleri yaşanlar hayattadır, Kıbrıs Türkü’ne uygulanan vahşetin görüntüleri elimizdedir. Kıbrıs Türkü’ne bu vahşeti uygulayanlardan hiçbiri yargılanmamıştır.
KERKÜK, TELAFER: Irak’ın kurulduğu 1926’dan bu yana Türk oldukları için öldürülenlerin sayısı belirsizdir. Pekçok Iraklı Türk kimliğini, kim olduğunu gizlemek zorunda kalmıştır. Irak’ın ABD tarafından işgalinden sonra ise, Türkler, demografik üstünlük kurmak isteyenlerce katledildiler, katlediliyorlar. Iraklı Türklerin haklarını soran, soruşturan var mı?
GİRİT ve BALKANLAR: Osmanlı’nın çözülme döneminde Balkanlarda, Girit’te öldürülen Türklerin sayısını, çektikleri sıkıntıları bilen var mı? “Şu Bizim Urumeli”den çözülüp gelişimizi ayrıntıları ile anlatan bir yerli roman, bir yerli yapım film hatırlıyor musunuz? Tolstoy’u Tolstoy yapan, Kırım Savaşı’ydı..
AVRUPA: 1990-95 yılları arasında Bosana’da, Kosova’da, Srebrenitza’da yüzbinlerce insan yalnızca Türk ve Müslüman oldukları ya da Türk kültürünü benimsemiş oldukları için uygar dünyanın gözleri önünde acımasızca katledildiler. Ve..
HOCALI: 26 Ocak 1992’de Azerbaycan’ın Karabağ’ını işgal eden Ermeniler Hocalı’da BM’lerin soykırım tanımlasına birebir uygun şekilde acımasızca katliam yapmışlardı. Hocalı dramını anlatan bir film yapmak için, iki kardeş ülkenin sanatçıları daha ne bekliyor ki?
Listeyi uzatmak mümkündür. Türkleri soykırım yapmakla suçlayanlar, öncelikle Kuzey Amerika’daki Kızılderililerinin, Güney Amerika’daki Mayaların, İnkaların, Olmeklerin, Tolteklerin yeryüzünden nasıl buharlaştıklarını açıklamaları gerekir! Cezayir’de, Afrika’da, Srebrenitza’da, Irak’ta milyonlarca insanın ne için nasıl ve kimler tarafından soykırıma uğratıldıklarını insanlığa anlatabilmeleri gerekir.

STRATEJİK KONUMUMUZ VE ZENGİNLİKLERİMİZ BAŞIMIZA DERT OLDU

Yeryüzünde çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Türklerin böylesine acımasız soykırımlara hedef olmalarının nedeni, yurt olarak seçtikleri toprakların stratejik önemi ve yeraltı, yerüstü zenginlikleridir (Şimdilerde Karadeniz ve Akdeniz’deki petrol yatakları gündeme geldi). Azerbaycan topraklarına Ermeniler aracılığı ile el konulmasının ardındaki gerçek de budur. Azerbaycan hem yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile hem de tarihi İpek Yolu’nun Batı’ya ulaşan kapısı olması nedeniyle çok önemli bir ülkedir. Azerbaycan, Kafkaslardan Çin Denizi’ne ulaşan Türkistan coğrafyasının nefes borusudur. Türkistan coğrafyasının zenginliklerini Batı’ya ulaştıran tarihi İpek Yolu’nun iki önemli bekçisi olan Azerbaycan ile Türkiye’nin elele, gönül gönüle olması, emperyalist ülkelerin hiç işine gelmez..
Doğu Türkistan’da yaşayan kardeşlerimizin 1949’dan bu yana yaşamakta oldukları insanlık dramının en önemli nedeni de, verimli toprakları, sahip oldukları zengin petrol, kömür, altın ve uranyum rezervleridir. MÖ 139’da Doğu Türkistan’a gönderilen Çin elçisi Canğ Çyen, yazdığı raporda, Uygur ülkesinin zenginliğini, insanlarının ne kadar medeni olduklarını uzun uzun anlattıktan sonra, “Günlük yaşamlarında altın ve gümüş para kullanacak kadar zengindirler” diyordu. Çinli elçi raporunda, ayrıca, Çin mallarına düşkün olan bu insanların ülkelerinin fethedilmesinin, Çin’in imparatorluk hayalinin gerçekleşmesi açısından çok önemli olduğunu da vurguluyordu. Dikkat: raporun tarihi MÖ 139!

NİÇİN ANLATAMIYORUZ?

Türkler, yukarı da anlattığımız gibi, tarih boyunca katliama, soykırıma uğramış olmalarına rağmen, hep soykırım yapmakla suçlanmalarının nedeni, propaganda sanatını bilmemelerinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Propaganga, bir birkaç bilim dalının verilerini ustaca kullanabilen bir sanattır. Bu açıdan bakıldığında ne bizim ne de kardeş Azerbaycan’ın bu sanatı gerektiği gibi kullanabildiği söylenemez.
Yıl 2007, aylardan Şubat.. İstanbul’da, Eminönü Halk Eğitim Merkezi’nde, üç kardeş ülkenin (Azerbaycan, KKTC ve Türkiye) devletadamlarını ve bilimadamlarını biraraya getiren Hocalı Soykırımı konulu bir toplantı düzenlenmişti.
Hocalı Soykırımını çok güzel anlatan, özenle hazırlanmış bir barkovizyon gösterisi ardından söz alan KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Cennetmekan Rauf Denktaş’ın sözleri bizim gerçeklerimizi anlatmakta niçin başarısız olduğumuzun, niçin boş yere soykırım yapmakla suçlandığımızın çok isabetle yapılmış bir tespitidir. Rahmetli Denktaş konuşmasında şöyle demişti:
“Kıbrıs’ta aynı durumları biz de yaşadık. Türk’ün yok olması için müşterek gayeler vardır. Biraz önce dile getirdiler; Ermeniler, ‘Biz Türk düşmanlığıyla varız, Türk düşmanlığıyla yaşarız’ derler. Rumlar da öyledir; Türk düşmanlığıyla vardırlar. Bütün tarihleri bu düşmanlığa dayanmaktadır. Mesela, İstanbul’a asla İstanbul demezler; Constantinopolis derler. Bizans’ı hatırlıyorlar, Bizans’ı yaşatacaklar. ‘Constantinopolis Türklerin elinde olduğu sürece Türk-Yunan dostluğu olmaz’ diyorlar. Öyle yetiştiriyorlar. O nedenle biz haklarımıza sahip çıkmak mecburiyetindeyiz.
(…) Bütün bu gelişmelerden bir sonuç çıkarmak gerekirse, o da şudur: Bugün Türkiye, yalnızca Anadolu’da yaşayanların değil, Türkiye dışında yaşayanların da hamisidir, vatanıdır, anavatanıdır. Dolayısıyla, herkes Türkiye’ye bakıyor. Türkiye, kendisinden beklenenleri yapabilecek güçtedir, büyüklüktedir. Türkiye bir dünya devletidir. Azerbaycan’la, diğer Türk cumhuriyetleriyle birlikte hareket eden bir Türkiye’nin sırtı yere gelmez.
Dikkat edin, Ermeni diyasporası ne yapıyor; Rumlar ne yapıyor? Milletlerini ve milliyetlerini unutmuyorlar. Ekseriyetle bir merkezden işaret alarak, organize hareket ediyorlar. Bizde bunun eksikliği var. Biz de organize olabiliriz ve olmalıyız. Bugün Avrupa’da 4 milyon Türk yaşıyor. Bu gücün harekete geçmesiyle büyük bir atılım gerçekleşecektir.
Azerbaycan ile Türkiye’nin bir ayrısı gayrısı yoktur. Birbirimizin davası aynı davadır. “Soykırımı” diyor Ermeni; hayır! Azerbaycan’daki soykırımla, Kıbrıs’ta yapılan soykırımla, bugün iran’da yapılan soykırımla karşı karşıya getireceksin; bunlara destek verenleri utandıracaksın.
Hocalı’da yaşanan acıları biz Kıbrıs’ta yaşadık. Fakat biz yaşadığımız acıları erken resimleyemedik, belgeleyemedik. Toplu mezarlarda bulduk insanlarımızı. Daha bundan birkaç gün önce 45 Türk’ün kemiklerini bulduk bir kuyuda. 1963- 64’de öldürülen, kaybolan yüzlerce insanımızın izi hala bulunamamıştır. Kıbrıs’ta yaşadıklarımızı, biz bugün burada yeniden yaşadık, büyük acı duyduk. Azerbaycan’ın acılarını anlıyoruz ve bütün sempatimiz Azerbaycan’ladır. Fakat sempati yetmez, hareket gerekir. Bunun için, BM Genel Sekreterine bir mektup yazılmasını teklif ettim toplantı sırasında.
Azerbaycan, Hocalı soykırımını çok güzel belgelemiştir. Haydar Aliyev Vakfı yöneticilerini tebrik ederim. Yalnız ben bu önemli belgeseli ilk defa burada gördüm. Niçin bize daha önce ulaştırılmadı? Alın bunu, ulaşabildiğiniz yerlere dağıtın denmedi? Hocalı soykırımının CD’leri, Azerbaycan elçilikleri aracılığı ile bütün ülkelere ulaştırılmalı, dünya kamuoyuna duyurulmalıdır. Bu belgesel yardımı ile Hocalı soykırımı, yalnız Türklerin değil, tüm insanlığın davası yapılmalıdır.”

DENKTAŞIN DEDiKLERiNi
YAPTIK MI?

KKTC’nin 1. Cumhurbaşkanı Cennetmekan Rauf Denktaş, konuşmasının ardından, “Hocalı Soykırımı” belgeselinden çok etkilendiğini, bu belgesel eşliğinde Hocalı Soykırımı’nın uluslararası platforma taşıyıp dünya kamuoyunun dikkatine sunulmasını önerdi. Bunun için de bir dilekçeyle BM Genel Sekreteri’ne başvurulmasını gündeme getirdi. Bu belgeyi, konferansa konuşmacı olarak katılan emekli Büyükelçi Nusret Kandemir’in uygun şekilde kaleme almasını ve bütün katılımcılar tarafından imzalanmasını teklif etti. Kandemir, engin bilgi birikimi sayesinde BM Genel Sekreteri’ne gönderilecek belgeyi kısa sürede hazırladı. Toplantının son bölümünde okunan metin alkışlarla onaylandı ve imzaya açıldı.
Anlattığımız bu olayın ardından 5 yıl geçti, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı rahmetli Denktaş’ın, o engin deneyimine dayanarak dile getirdiği önerilerin gereğini yaptık mı?

“SOYKIRIM TACİRLERİ ve
GERÇEKLER”

Prof. Dr. Kemal Karpat’ın Amerika’da yaptığı çaslışmalarla ortaya çıkardığı gerçekleri anlatan kitabını tanıyıp tanıtabildik mi?
İş adamıve tarih yazarı Şükrü Server Kaya’nın Ermeni iddilarını Amerikan arşivlerinin yalanladığını ortaya koyan SOYKIRIM TACİRLERİ ve GERÇEKLER adlı kitabını okuduk mu, haberimiz var mı bu kitaptaki gerçeklerden? Der Yayınları’nda yayınlanan bu kitapta Şükrü Server Kaya,  Amerikan ulusal arşivlerinde Ermenilerin, Doğu’da, Müslüman Türkleri  katlettiklerinin açıkça yazıldığını belirterek, “Peki ABD kendi belgelerini neden incelemiyor, dikkate almıyor? Bunlar okunsa gerçekler ortaya çıkar, belgeler yalan mı söylüyor?(…) 1915 ve sonrasında Ermeniler. Batı’da bazı çevrelerce sürekli kurban olarak takdim edildiler, bugün de Ermeni gruplarının siyasi baskıları devam etmektedir” diyor.