İSRAİL’İN KURULMASI SONRASINDAKİ GELİŞMELER

14 Mayıs 1944’te İsrail’in kurulmasıyla Ortadoğu coğrafyasında yeni bir dönem başlamış oldu. İsrail’in kuruluşundan 24 saat geçmeden Suriye, Mısır, Ürdün, Lübnan ve Irak İsrail’e savaş açmışlar, ancak yenilerek anlaşma imzalamak zorunda kalmışlardı. Çünkü, ellerinde İsrail’le mücadele edecek silahları yoktu. 

Ortadoğu silahlanıyor, Nuri Paşa’nın fabrikası yüklü siparişler alıyordu. 14 Ağustos 1947’de bağımsızlığını kazanan kardeş Pakistan da, Türkiye’den silah, cephane ve uçak isteyen ülkeler arasındaydı.. 

Nuri Paşa’nın Sütlüce’deki fabrikası uluslararası “gözetim” altındaydı; hükümete dolaylı yollardan baskı yapılıyordu. Nuri Paşa, 1947’de Avrupa’ya yaptığı bir seyahat dönüşünde Atina’da zehirlenmiş, ölümden dönmüştü.

Bu arada BM Güvenlik Konseyi Mısır ve Suriye’ye silah ambargosu koymuştu; bu ülkelere silah verenler şiddetle “kınanacaktı”. Nuri Paşa, ambargoya rağmen, Müslüman ülkelere silah ve mühimmat gönderdi. 

Nuri Paşa’nın gece gündüz çalışan Sütlüce’deki silah fabrikasında, 2 Mart 1949 günü önce yangın çıktı, çağrılan itfaiyenin gelmesinin hemen ardından semti sarsan büyük bir patlama yaşandı. Fabrikada, Nuri Paşa dahil 105 kişi çalışıyordu. 

Beş günlük arama sonrasında, patlamada şehit olan 28 kişinin ceset parçaları üç tabuta konuldu ve Beyazıt Camii’nde kılınan cenaze namazı sonrasında Edirnekapı’da işçilerin yardımlarıyla oluşturulan Killigil Şehitliği’ne defnedildiler.

İçimiz yanarak anlatmak durumundayız; 10 gün sonra Nuri Paşa’nın gövdesinin bir parçası Haliç’te bulundu. Fabrikada düzenlenen tören sonrasında dini tören yapılmak istendiğinde, dönemin İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen, siyasi baskılar nedeniyle olsa gerek, “Merhumun gövdesi tam olmadığı” gerekçesiyle cenaze namazı kılınamayacağına dair bir fetva yayınlamıştı.


NURİ PAŞA’MIZIN CENAZE NAMAZINI 67 YIL SONRA KILABİLDİK

Cenaze namazını bile kılınmadan Killigil Şehitliği’ne sessizce gömülen Nuri Paşa’mızı; ömrü cephelerde geçmiş Kafkas İslam Orduları Komutanı, Bakü, Karabağ, Dağıstan Fatihi, milli savunma sanayimizin kurucusu, göğsünde Almanya İmparatoru’nun Birinci Rütbeden Demir Salip Madalyası, Osmanlı Altın Liyakat Madalyası, Altın İmtiyaz Madalyası, Üçüncü Rütbeden Kılıçlı Osmani Nişanı ve Kılıçlı Birinci Mecidi Nişanı ve İstiklal Madalyası taşıyan Nuri Paşa’mızın cenaze namazını 28 Eylül 2016’da, vefatından 67 yıl sonra kılabildik. 

4 Mart 1949 günü Nuri Paşa’yı ve fabrikasını yokeden sabotaj, yalnızca idealist bir Türk askerini/işadamını değil, doğrudan Türk savunma sanayini hedef almıştı. Nuri Paşa Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülme sürecinde görev yapmış fedakar bir komutandı. Osmanlı’nın kendi gemisini, kendi uçağını, kendi ağır silahlarını yapamadığı için, tarih sahnesinde kalabilmek adına bir takım devletlerle istemeyerek de olsa, ittifak yapmak zorunda kaldığını, buna rağmen, girdiği savaşlarda sürekli yenilgiye uğradığını ve çözülme sürecine girdiğini biliyordu.. 

OYUNUN KURALLARINI GÜÇLÜ OLAN BELİRLER

Savaşlar, devletlerin saptadıkları politikaları karşı tarafa onaylatmak amacıyla sundukları alanlardır. Kabul ettirme şansı, silah gücünü sağlayan teknolojik üstünlükle doğru orantılıdır. 

Balkan Savaşı’nda Selanik’i kaybetmemizin nedeni, Yunan’ın Averof dretnotunu vuracak bir dretnotumuzun bulunmamasıydı. İzmir’den Selanik’e asker ve mühimmat taşıyamamıştık. 

Haçlılar’ın İnebahtı baskınında donanmasının büyük bir bölümünü kaybeden Osmanlı’nın Sokullu veziri, “Bu millet isterse, donanmasının gemilerinin halatlarını ibrişimden, yelkenlerini ipekten yapar” derken gerçekleri dile getiriyordu.  Bir zamanlar Akdeniz’i ve Karadeniz’i birer “Osmanlı Gölü” yapan o şanlı imparatorluğun tarih sahnesinden silinmesinin en önemli nedenlerinden biri de, kendi savaş gemilerini ve kendi uçaklarını yapamaz duruma düşmüş olmasıydı. 

Ege adaları söz konusu olduğunda, “Türk ordusu 9 Eylül’de İzmir’e girdiğinde Ege Denizi’ndeki adaları da alamaz mıydık?” sorgulaması yapılır. Ordumuz 9 Eylül’de İzmir’e fırtına gibi girdiğinde, ne atlarımızın kanatları, ne de askerlerimizi adalara taşıyacak bir tek teknemiz vardı. Denizde de, İngiliz ve Fransız zırhlıları, namlularını İzmir’e çevirmiş olarak hazır bekliyorlardı. Anadolu kurtulmuştu, ama Ege’yi ve adaları nasıl kurtaracaktık? 

Musul ve Kerkük bugün de gündemimizde; Misak-ı Milli sınırlarımız içinde olan bu Türk kentlerinden neden vazgeçtiğimiz sorgulanıyor. Taha Akyol 28 Ocak 1923 günkü Meclis gizli oturumunda, Başbakan Rauf Bey ile Kazım Karabekir’in konuyla ilgili açıklamalarını aktarmıştı, “Yine Lozan” başlıklı yazısında. Başbakan Rauf Orbay, Musul’u neden alamadığımızı anlatırken, “Orada İngiliz tayyareleri var. Bizim değil tayyaremiz, benzinimiz bile yok” diyordu. Kazım Karabekir Paşa da, “Orduyu İzmir’den Musul’a gönderirsek, Mudanya Mütarekesi ile elde ettiğimiz Trakya’yı Yunan yeniden işgal edebilir” diyordu. 

1960’lı yıllarda Kıbrıs’ta EOKA çeteleri soydaşlarımızı katletmeye başladıklarında, garantörlük haklarımıza dayanarak çıkmaya karar verdik, ama Ada’ya askerlerimizi taşıyacak çıkarma gemimiz yoktu! 1974’e kadar beklemek zorunda kalmıştık.  

1990’da dağılan Sovyetler Birliği küllerinden doğan ve bugün Ortadoğu’da ABD’ye kafa tutan bir Putin Rusyası, bu gücünü üstün silah teknolojisinden almaktadır. Bugün Avrupa’nın otomotiv üssü olan Türkiye’nin olması gereken bir silah portföyü olsaydı, başında bir terör belası olabilir miydi? Topraklarını üs olarak kullanan “Dostları”, Türkiye’yi Ortadoğu denkleminin dışına savurma konusunda bu kadar pervasız olabilirler miydi?

Asla unutmayalım; Doğu Roma’nın başkentini alarak Yeni Çağ’ı başlatan II. Mehmet’i “Fatih” yapan “Şahi”lerdi, yani Bizans surlarını delik deşik edebilen üstün silah teknolojisiydi. 

Cennetmekan Nuri Paşa da, imparatorluğun son döneminde cepheden cepheye koşarken, Osmanlı’yı tarih sahnesinden süpüren eksikliğin ne olduğunu yaşayarak görmüştü. O nedenle, savaş biter bitmez silah ve mühimmat üretecek fabrikalar kurma girişiminde bulunmuştu. Nuri Paşa, silah konusunda dışa bağımlı olan ülkelerin bağımsızlıktan söz edemeyeceklerini yaşayarak öğrenmişti. Ömrü boyunca da milli savunma sanayimizin kurulması için çalıştı.

MİLLİ SAVUNMA SANAYİİMİZİN TEMELİNİ NURİ PAŞA ATMIŞTI

Bütün elverişsiz koşullara rağmen başarılı da olmuştu. 14 Mayıs 1944’te kurulan İsrail’e savaş açan fakat silah yetersizliğinden barış imzalayıp İsrail’i tanımak zorunda kalan Suriye, Mısır, Ürdün, Lübnan ve Irak ile 14 Ağustos 1947’de Hindistan’dan bağımsızlığını kazanan Pakistan Nuri Paşa’dan sürekli silah istiyorlardı. 

Nuri Paşa, bağımsızlığın ancak milli savunma sanayi ile korunabileceğini çokiyi bildiğinden, önce Kazlıçeşeme’de sonra da Sütlüce’de silah ve mühimmat üretecek bir fabrika kurdu. Kısa sürede, hem kendi ihtiyacımızı karşılayabilecek hem de dış ülkelere satış yapabilecek bir üretim başarısı sağladı. Onun bu başarısı, Osmanlı’yı tarih sahnesinden silenlerin hiç işine gelmemişti. 2 Mart 1949 günü düzenlenen bir sabotajia hem Nuri Paşa hem de milli savunma sanayimizin çekirdeği olan fabrikası yok edildi. Nuri Paşa’nın 10 gün sonra bulunabilen vücudunun bir parçasının konulduğu tabutu, cenaze namazı bile kılınmadan toprağa verildi. 

NURİ PAŞA BU YIL DA UNUTULMADI

Nuri Paşa bu yıl da unutulmadı; 15 Eylül’de mezarı başında yapılan törende dualarla anıldı ve Sütlüce’deki fabrika alanında Nuri Killigil Parkı ve anıtı açıldı. 

Sütlüce’deki Nuri Paşa Parkı’nın ve anıtının açılış töreninde İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kütüphane ve Müzeler Müdürü Ramazan Minder, Nuri Killigil'in askeri başarılarını ve savunma sanayisi konusunda yaptığı çalışmaları anlattı:

    

"Bugün toplandığımız bu parkın yerinde paşaya ait mühimmat fabrikası vardı. Bu fabrikada üretilen mühimmat Türk Ordusu tarafından kullanıldığı gibi yurtdışına da ihraç ediyordu. Arap - İsrail savaşında, Araplara ve Filistinlilere buradan mühimmat sevk edildi" 

"…Osmanlı, Kafkas İslam Ordusunu kurdu ve başına Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa'yı atadı. Kafkas İslam Ordusu 25 Mayıs'ta Gence'ye girdi. Hedef Bakü'yü kurtarmaktı. 26 Ağustos'ta Rus, Ermeni ve İngilizlere karşı kesin bir zafer kazanıldı. 14 Eylül sabahı saat 02.00 de Bakü'nün kurtuluş harekatı başlatıldı ve Kafkas İslam Ordusu 15 Eylül'de Bakü'ye girdi. Bu savaşta bin 130 askerimiz vatan için şehit düştü. Azerbaycan halkı bu kahraman orduyu ve onun kumandanı Nuri Paşa'yı hiç unutmadı. Bizler de bu kahramanları unutmamak için bugün buradayız. Uzun zaman tarihimizin birçok kahramanlarını ve kahramanlık destanlarını unuttuğumuz gibi Kafkas İslam Ordusunu ve Nuri Paşa'yı unutmuştuk. Ta ki araştırmacı yazar Atilla Oral'ın Nuri Killigil kitabını yazmasına kadar."

Nuri Paşa’nın mezarı yıllar sonra araştırmacı yazar Atilla Oral tarafından keşfedildi. Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva’nın, İBB Kütüphane ve Müzeler Müdürü Ramazan Minder’in ve iş adamı Zeki Yılmaz’ın çabalarıyla düzenlenen, Türkiye ve Azerbaycan bayraklarının yan yana dalgalandığı şehitlik, 28 Eylül 2016 günü gerçekleştirilen bir törenle açılmış ve Kafkas İslam Orduları Komutanı Nuri Paşa’nın cenaze namazı da 67 yıl sonra kılınabilmişti.

Ömrünün büyük bir bölümünü her yönüyle milli olan bir savunma sanayii kurabilmek için harcayan Nuri Paşa’yı rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz. Mekanı Cennet olsun..