Dünyanın üçüncü büyük petrol ve doğalgaz ihracatçısı konumunda olan İran’a yönelik ikinci “yaptırım paketini” uygulamaya koyan ABD, bölgesel ve küresel güçler kadar Türkiye’nin bu konudaki duruşunu da dikkate almak durumundadır. Çünkü ABD, yıllardır uğraşmasına, kantonlar oluşturmasına, nüfus kaydırmalarına hatta DEAŞ eliyle yapılan katliamlara rağmen, Suriye’nin kuzey parselindeki Kürt nüfusunu yüzde 20’lerin üstüne çıkaramamıştır. 

Buna karşılık, ABD’nin, uygulamaya koyduğu ikinci yaptırım paketiyle kaosa sürüklemeye, etnik ve mezhepsel temelde parçalamaya çalıştığı İran’da, yüzyıllardır kimliklerini ve kültürlerini koruyan 30-40 milyon Türk yaşamaktadır.

Küresel çapta hesap yapanların Saraybosna’da, Srebrenitza’da, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de yapılan katliamlara, sürgünlere rağmen, Adriyatik’ten Altaylar’a uzanan Türk iklimi gerçeğini dikkate almaları gereği bir kez daha ortaya çıkmıştır. İran’a yönelik yaptırımlar yürürlüğe konulurken yanıtı merak edilen soru: Türkiye ne diyor?

Trump'ın 8 Mayıs 2018’de, ABD’nin, Obama döneminde İran’la imzalanan nükleer anlaşmadan çekilme kararını açıklamasının ardından, ABD Hazine Bakanlığı, İran'a yönelik yaptırımların 90 ve 180 günlük iki aşamayla yeniden uygulanmaya başlayacağını duyurmuştu. Yaptırımların ilk paketi 7 Ağustos'ta devreye girdi. ABD Hazine Bakanlığının verdiği 180 günlük sürenin dolmasıyla, 6 maddeden oluşan yaptırımların ikinci aşaması 5 Kasım’da başlamış oluyor.   

İran’ı ekonomik ablukaya almayı hedefleyen yaptırımlarının ikinci maddesini petrolle ilgili işlemler oluşturuyor. İran Ulusal Petrol Şirketi (NIOC) ve Ulusal Tanker Şirketi (NITC) gibi kuruluşları da kapsayan yaptırımlar, İran'dan petrol, doğalgaz, petrokimya ürünlerinin satın alımına uluslararası kısıtlamalar getiriyor.

ABD’nin, dünyanın üçüncü büyük petrol ve doğalgaz ihracatçısı konumunda olan İran’a yönelik uygulanan yaptırımlar paketi, ekonomik enstrümanların kullanıldığı bir savaştır. “Yaptırım” söylemi, bu savaşın kamuflajıdır. Çünkü, İlk etapta bir rejim değişikliği hedeflenmiş olsa da, ABD’nin hedefi, İsrail için büyük tehdit olarak gördüğü İran’ı etnik ve mezhepsel temelde parçalamaktır. 

Bölge ülkeleri olarak, ABD’nin uygulamaya koyduğu bu oyunları ve tuzakları dikkate alarak adım atmak zorunda olduğumuzun bilincinde olmalıyız.

Merak edilen, ABD’nin İran’ı hedef alan bu hamlesi karşısında Rusya’nın, İngiltere ve Rothschild Ailesi’nin, Çin’in, Fransa’nın, Almanya’nın ve Türkiye’nin ne tepki vereceğidir. 

Bilindiği gibi, ABD ve İngiltere, tarih boyunca İran’ı paylaşamamışlardır. En son, bu yılın başlarında, ABD’nin, İranlı Namazi Ailesi üzerinden Tahran merkezli olarak planladığı kalkışma hareketi, İngiltere’nin İran yönetimini günler öncesinden uyarması sonucunda başarıya ulaşamamıştı. Çin’in Bir Yol bir Kuşak projesinin akıl hocası olan İngiltere, ABD’nin “Küresel Lider” konumunu içine sindirebilmiş değildir. Buna rağmen, uzun süredir Londra’da yaşayan Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın amcasının, 2016 İngiltere Lig Şampiyonu Leicester City'nin sahibi Vichai Srivaddhanaprabha'nın bir helikopter kazasına kurban gitmesinin hemen ardından, MI6’e ait özel bir jetle Riyad’a götürülmesi, Ortadoğu’da yeni dengelerin kurulmakta olduğu şeklinde yorumlanıyor. 

Rothschild Ailesi, Pentagon’un İran’a yönelik planında başarılı olması halinde büyük prestij kaybına uğrayacağını bildiğinden, İran’ın yanında yer almasa da, İran’ın ABD’nin yörüngesine girmesine razı olmayacaktır. 

Fransa, Suriye’de ABD ile işbirliği yapmış olsa da, İran konusunda, ABD ile aynı görüşleri paylaşmamaktadır. 

Çin, Bir Yol Bir Kuşak, yani Yeni İpek Yolu’nun çok önemli bir kavşağı olan ve enerji ihtiyacının büyük bir bölümünü karşılayan İran’ın Pentagon yörüngesine girmesine asla razı değildir; mutlaka İran’ın toprak bütünlüğünü savunacaktır. 

İngiltere Başbakanı Theresa May, 2016’da, Pekin’e yaptığı ilk ilk resmi ziyarette, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’e, “Kurduğumuz, küresel stratejik ortaklığı daha ileriye taşımak istiyoruz” demişti. May’in bu söylemi, aslında, Birleşik Krallık ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ikili askeri anlaşmalarının dünyaya duyurulmasıydı. Bir Yol Bir Kuşak, yani Yeni İpek Yolu projesi olarak gördüğümüz bu ortaklığın açıklanması, Çin’in, Yeni İpek Yolu üzerindeki bölgelere yapacağı yatırımların, çeşitli kilit ülkelerle yapacağı anlaşmaların anahtarıydı. Rusya da bu anlaşmanın arka planındaki derin ortaklığın farkındaydı. 

Çarlık Rusyası’nın yüzlerce yıllık düşlerini hayata geçirmiş, Suriye’de üsler, siyasi ve askeri kazanımlar elde etmiş olan Rusya, Astana Süreci ortaklarını görünürde yalnız bırakmak istemese de, ABD’nin, yeni bir Yalta anlaşmasına, “Suriye’yi paylaşalım” teklifine “hayır” demesi beklenebilir mi? 

ABD-İRAN SAVAŞI VE TÜRKİYE

Peki, ABD’nin İran’ı hedef alan bu ekonomik savaş ilanı karşısında Türkiye nasıl bir tutum sergileyecektir? 

İran’a yönelik ikinci “yaptırım paketini” uygulamaya koyan ABD, bölgesel ve küresel güçler kadar Türkiye’nin bu konudaki duruşunu da dikkate almak durumundadır. Çünkü ABD, yıllardır uğraşmasına, kantonlar oluşturmasına, nüfus kaydırmalarına hatta DEAŞ eliyle yapılan katliamlara rağmen, Suriye’nin kuzey parselindeki Kürt nüfusunu yüzde 20’lerin üstüne çıkaramamıştır. Buna karşılık, ABD’nin, uygulamaya koyduğu ikinci yaptırım paketiyle kaosa sürüklemeye, etnik ve mezhepsel temelde parçalamaya çalıştığı İran’da, yüzyıllardır kimliklerini ve kültürlerini koruyan 30-40 milyon Türk yaşamaktadır. 

ABD bu gerçeği, İran’daki Türk varlığını gözardı edemez, edemiyor. Trump’ın, İran’a yaptırımlar paketini yürürlüğe koyması öncesinde, hem dost hem de rakip gördüğü Türkiye’ye gülücükler göndermesinin başlıca nedeni, İran’daki Traktör taraftarlarıdır. Türkiye’yi, İran’a uygulanan yaptırımlar dışında tutmasının nedeni de İran’daki bozkurtlardır.

Küresel çapta hesap yapanların Saraybosna’da, Srebrenitza’da, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de yapılan katliamlara, sürgünlere rağmen, Adriyatik’ten Altaylar’a uzanan Türk iklimi gerçeğini dikkate almaları gereği bir kez daha ortaya çıkmıştır. İran’a yönelik yaptırımlar yürürlüğe konulurken yanıtı merak edilen soru: Türkiye ne diyor?

Binlerce yıllık tarihimizin ve engin kültürümüzün bölgesel ve küresel çapta kazandırdığı stratejik derinlik, küresel aktörleri, atacakları her adımda, yapacakları her uygulamada Türkiye faktörünü dikkate almaya zorlamaktadır. 

Günümüzde savaşlar yalnızca ateşli silahlarla yapılmıyor. ABD ile İran arasında adı konmamış, “yaptırım” kamuflajı altında bir ekonomik savaş başlamıştır. Bu savaşta Türkiye hangi cephede yer alacaktır? Daha açık soralım, ABD, “Suriye’den çekilirim, YPG’yi desteklemekten vazgeçerim, ama İran konusunda bana yardımcı ol” derse, Türkiye’nin yanıtı ne olur? 

ABD’NİN YAPTIRIMLARI VE İRAN

ABD’nin 1979’dan bu yana İran’a uyguladığı yaptırımları, operasyonları bir hatırlayalım: 

“1979: İran’da şah rejiminin devrilmesinin ardından İranlı öğrenciler ABD Büyükelçiliği’ni bastı. 444 gün boyunca 60’tan fazla ABD vatandaşını esir alan öğrenciler ilk yaptırım dalgasının başlangıcına neden oldu. ABD ülkede İran ürünlerini yasakladı, yurtdışındaki 12 milyar dolarlık İran malvarlığı donduruldu. 

1984: Dönemin ABD Dışişleri Bakanı, İran’ı resmen terör destekçisi devlet olarak tanımladı. Kapsamlı yaptırımlar açıklandı. 

1996-1997: Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton, İran ile ABD arasındaki tüm ihracat ve ithalatı yasakladı. 

2010: ABD Kongresi, İran’ın nükleer faaliyetlerinin engellenmesi amacını taşıyan tek taraflı yaptırımları onayladı.”

Bütün bu operasyonlar dünyanın akaryakıt ihtiyacının önemli bir bölümünü üreten İran’ı kontrol altına almayı hedefliyordu. ABD’yi “şeytan” olarak tanımlayan İran’ın petrol gelirinin yardımıyla bir nükleer güç olmasından korkuluyordu. 2015’de, Obama döneminde İran’la imzalanan anlaşma, İran’ın bu yönde bir adım atmasını önleyebilmeyi hedefliyordu. 

“2017: Trump yönetimi göreve geldikten sonra mayıs ayında nükleer anlaşma nedeniyle İran’ın yaptırım muafiyetlerini onayladı; Haziran’da ise gönülsüz bir şekilde İran’ın nükleer anlaşmaya uyduğunu onadı. Trump, ilk kez ekim ayında nükleer anlaşmayı onaylamak yerine anlaşma hakkında çekinceleri olduğunu bildirerek konuyu Kongre’ye gönderdi. 

2018: Trump, şubat ayında, İran’ın yaptırım muafiyetini onaylasa da, Kongre anlaşmayı düzeltmediği sürece yaptırımları yeniden gündeme getirebileceğini açıkladı. 8 Mayıs’ta, ABD’nin tek taraflı olarak anlaşmadan çekildiğini duyuran Trump,  iki aşamalı yaptırım planını gündeme getirdi.”

I. Körfez Savaşı’nda, koltuğunun altındaki BOP haritalarıyla ve “Demokrasi götürüyorum” kandırmacasıyla Ortadoğu’ya çullanan ABD, 5 Kasım’da, İran’a yönelik yaptırımların ikinci paketini yürürlüğe koydu. ABD bu kez, yalnız rejim değişikliğini hedeflemiyor. Bölgemiz için de, dünya barışı için de çok sıkıntılı bir süreç başlamış oldu. Allah yardımcımız olsun.