‘’Rum kesiminin baştan beri niyetinde samimiyet yok. Düşünün ki, hala Türk tarafı azınlık diye düşünülüyor…’’ (T.C Başbakanı Sn. Binali Yıldırım)

Geçtiğimiz hafta içinde Türkiye Başbakanı Sn. Binali Yıldırım, K.K.T.C ziyaretinden dönüşte, uçakta yapmış olduğu açıklamada; yazımın girişinde vurguladığım ifadeyi kullanarak, ‘’Gelinen noktada mutlaka adil, eşit, iki toplumlu federal bir yönetim şekli olması lazım. Bütün kesimlerin güvenliğini garanti altına alması lazım’’ demiştir.

Sayın Başbakan; aslında 1968 yılından bugüne, yapılan tüm müzakerelerde, hangi hükümet döneminde olursa olsun Türkiye’nin, Kıbrıs Türk tarafının her defasında tekrarladığı konuyu bir kez daha vurgulamıştır.

Kıbrıs’ta: ‘’Adil, eşit, iki toplumlu federatif bir yönetim’’ şekli...

Ama Rum tarafı, çözümün ana şartı olan bu yönetim modeline karşı her defasında; ‘’Şımarık Diplomasi’’ oyununu oynamıştır!

Bu oyunun temelinde çözüm yoktur!

Hedefleri tektir!

Amaçları, Kıbrıs adasını ele geçirmektir.

Rumlar, 1968 yılından bugüne, müzakere sürecinde hep aynı şeyi söylemişlerdir:

‘’Evet, adada bir çözüm istiyoruz. Ama bizim şartlarımızla, bizim kartlarımızla…’’

Rum liderleri; Makarios’da, Klerides’de, Kipriyanu’da, Papadapulos’da, Hristofyas’da aynı şeyleri söylemiştir!

‘’Adada kalıcı bir barış istiyoruz…’’

Şimdi de Bay Anastasiadis aynı şeyi söylemektedir! 

Ama görüşme masası kurulup da; çözümün ucu görünüp, köşeye sıkıştıkları anda!

Bu söylemler, aşağıdaki gibi değişmiştir.

‘’Siz Türkler azınlıksınız, Kıbrıs’ta çözüm istiyorsanız; adada azınlık haklarına razı olacaksınız…’’

Çünkü onlara göre; adanın sahibi Rumlar, kiracısı ise Türklerdir!

Pekiyi; 

Onca yıl adada yaşananlar, Rum tarafının yıllar boyunca yaptıkları unutulmuş mudur?

1955’den, 1963’e kadar Kıbrıs Türk’üne kan kusturdular!

1963’te Kıbrıs Rum Cumhuriyetini yıktılar. Sadece 1963 yılının 21 Aralığından, 25’ine kadar geçen beş gün içinde; 103 Türk köyünü yakıp, yıktılar. Yüzlerce Türk’ü katledip, on binlercesini evinden toprağında ettiler, göç yollarına düşürdüler.

Yetmedi…

11 yıl sonra 1974 Temmuzunun 15’inde, Yunanistan’daki Cuntanın da desteği ile adada bir darbe gerçekleştirdiler. Amaçları yine bir, hedefleri aynıydı:

‘’Kıbrıs adasını Yunanistan’a ilhak etmek’’

20 Temmuz 1974’te Türkiye yasal hakkını kullanarak adaya müdahale etti. Adanın Yunanistan’a ilhakına, darbe yanlısı Kıbrıslı Rumların sadece Kıbrıs Türklerini değil, diğer Rumları da katletmesine mani oldu.

Adada yarattıkları onca olumsuzluğa, oldubittiye rağmen; Rum tarafı, çözüm için her masaya gelişinde, ‘’Şımarık Diplomasi Oyununu’’ oynadı!

Çünkü bu oyunun ardında batının emperyalist yüzü, emperyalizmin gücü vardı…

2004 yılında, ‘’Annan Planının’’ kabulünde de, aynı oyun oynandı, aynı güçler rol aldı!

Bu gücün adı; 50’li yıllardan beri BM idi, bu oyuna 2004’de AB de katıldı. Ama oyunun baş aktörleri daima ABD ile İngiltere oldu.

Bu oyun hiç değişmedi, yine değişmeyecek!

Anastasiadis gidecek, bir başka Rum lider gelecek, yine aynı oyun sürecek!

Müzakere masasında Rum tarafının anlayacağı lisan ile konuşulmadığı, her müzakere döneminde oynadıkları ‘Şımarık Diplomasi Oyununa’; ‘Yetti Artık’ denmediği sürece; bir 50 yıl daha geçse, Kıbrıs müzakerelerinden bir sonuç çıkmayacaktır.

‘’Yetti Artık’’ yanıtı, Sadece Rum tarafına değil; onların ardına saklanıp da:

AB’de, BM’de rol alan ülkelere, hiçbir müzakere sürecinde adadaki üslerini söz konusu dahi ettirmeyen İngiltere’ye de, Ortadoğu’ya kendi menfaatlerine uygun yeniden şekil veren A.B.D’ye de, Kıbrıs adasında gözü kulağı olan her ülkeye de verilecek güçlü bir mesaj olacaktır…

Rum tarafının müzakere masasını terk etmesinin altında yatan gerçek; adada gözü kulağı olan bu devletlerin, Rum tarafına vermiş olduğu bu destektir. 

Türkiye’nin halen AB ile yaşamış olduğu gerilim de; ‘’Rumların ‘’Şımarık Diplomasi Oyununa’’ cesaret vermektedir!

Önümüzdeki yaz Kıbrıs ve adanın etrafını çevreleyen karasuları sıcak gelişmelere de gebedir!

Rum tarafı geçtiğimiz ay içerisinde adanın çevresindeki ‘ekonomik münhasır bölgelerde’ tespit edilen zengin hidrokarbon yataklarından gaz çıkarılmasıyla ilgili (30 trilyon metreküp…) çalışmaların yeniden başlaması amacıyla, yabancı petrol arama şirketleriyle iki yeni anlaşma aşamasında olduklarını açıklamıştır. 

Bu gelişme; önümüzdeki yaz aylarında Kıbrıs adasını çevreleyen suların yeniden ısınacağını göstermektedir.

Ancak Rumların böylesine tek yanlı bir oldubittisine Türkiye müsaade etmeyecektir. Böylesine haksız, hukuksuz bir uygulamanın olmayacağını/olamayacağını yıllar önce gösteren ülkemiz, gerekirse yine gösterecektir. 

Çünkü bu enerji yataklarının kullanımında yasal olarak; hem K.K.T.C’nin, hem de Türkiye’nin hakkı vardır. 

Rumların bu zengin enerji kaynaklarını tek başına kullanmak istemesi, üstüne üstlük Mısır ve İsrail’i de yanına alarak, onlarla birlikte ortak hareket etmesi, konuyu uluslararası arenaya taşıması, ‘Şımarık Diplomasi’ oyununun önemli bir parçasıdır!

Rum tarafının türlü Bizans politikalarına, ‘Şımarık Diplomasi’ oyunlarına rağmen, Türk Milleti ve Kıbrıs Türk Halkı adadaki, yasal ve tarihi haklarını sonuna kadar korumaya azimlidir.

50’li yıllardan beri hem Türkiye’yi, hem de Kıbrıs Türk halkını yöneten hükümetler, bu azmin arkasında durmuştur. Bugün de durmaya devam etmektedir.

2017 yılında müzakereden kaçan, müzakere masasını deviren taraf Rumlardır!

Halen Güney Rum kesiminde lider konumunda bulunan Bay Anastasiadis, 27 Şubat 2017’de Güney Rum kesiminde müzakere süreciyle ilgili bir açıklama yapmıştır!

Rum Lider’in bu açıklamasının içeriğindeki  ‘azınlık-çoğunlukla’ ilgili şu bölüm dahi; Rum tarafının çözüm sürecine nasıl baktığının çarpıcı bir göstergesidir:

‘’Ben vatanımı yeniden birleşmiş görme vizyonumdaki istikrarımı koruyarak, her an müzakerelere yeniden katılmaya hazırım, yeter ki diğer taraf, sonuç alabilmemiz için Kıbrıs Rum tarafının endişelerini de paylaşması gerektiğini anlasın. Azınlık toplumun çoğunluk toplumla eşitlenmesini isteyemezler. Buna rağmen hakları olmayan imtiyazlar ve güvenceler almalarına rağmen azınlığın ana söz sahibi olması ve çoğunluğun da sadece itaat etmesinde ısrar ediyorlar…’’

Rum liderin bu açıklamasının, Türk tarafı için ne anlama geldiği çok açıktır..!

Bay Anastasiadis: 

‘’Ey Kıbrıs Türk’ü; sen adada yaşayan azınlık olarak, toplumun çoğunluğunu temsil eden Kıbrıs Rum’u ile eşit hak talep edemezsin’’ demektedir…

Bundan 65 yıl önce adada yapılan Enosis referandumunu, 2017 eğitim yılında tüm Rum okullarında milli gün olarak kutlanması yasasını kabul eden,

Rum Milli Konseyinin; adada tek halk, tek dil, tek egemenlik dayatmasına destek veren,

Rum Ortodoks Kilisesinin; ‘ hedefimiz daima Enosis olacaktır’ (adanın Yunanistan’a bağlanması…) açıklamasına göz kırpan bu Rum liderinden;

‘Adil, eşit, iki toplumlu’ federal bir çözüme evet demesi beklenebilir mi?

Hala uyguladıkları insanlık dışı ambargolarla Kıbrıs Türk Halkına nefes dahi aldırmak istemeyen Rum tarafıyla ortak bir noktada nasıl bileşilebilir? 

Nasıl federal bir devlet kurulabilir?

Böylesi bir zihniyetin temsilcileriyle aynı çatı altında nasıl yaşanabilir?

Şu gerçeği de hiç kimse göz ardı etmemelidir:

1974’ten bugüne 43 yıl geride kalmış, adanın kuzeyinde 33 yıldan beri yaşayan K.K.T.C Devleti vardır. 

Sadece Türkiye tanımış olsa dahi; K.K.T.C’nin bugün gelmiş olduğu seviyeye baktığımızda;

Adanın Kuzeyinde; Girne’den, Gazimağosa’ya sahil boyunca, adanın iç kesimi Lefkoşa’da dâhil Akdeniz’in en güzel otelleri, tatil köyleri yapılmış, yapılmaya devam etmektedir. 

K.K.T.C’de ki yüksek öğrenim kurumları; on binlerce Türk ve diğer ülke öğrencilerine eğitim vermekte, Kıbrıs Türk’üne büyük bir kazanç sağlamaktadır.

K.K.T.C’nin genç ve enerjik nüfusu, her geçen gün artan yatırımlarıyla güçlenen Kıbrıs Türk ekonomisi, gelecek nesiller için önemli bir kaynak yaratmaktadır.

Geçtiğimiz yıl, Anavatandan K.K.T.C’ye gelen su, adanın kuzeyine yeni bir yaşam kaynağı sağlamıştır. Türkiye’nin desteğiyle adanın kuzeyine yapılan karayolları, elektrik santralleri; göletler, Kıbrıs Türk Halkının yaşam geleceğine büyük bir kazanç sağlamıştır.

K.K.T.C de giderek büyüyen inşaat sanayi, ayrı bir kazanç kapısı olarak öne çıkmaktadır.

Öne çıkan bu gelişmelerin yanı sıra; her geçen yıl artan turist sayısının sağladığı kazançla, giderek güçlenen Kıbrıs Türk Ekonomisinin bu gelişmesinin; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından endişeyle, kıskançlıkla izlendiği aşikârdır.

Bütün bu yaşananlar değerlendirildiğinde; 

Rum-Yunan ikilisinin adada oynadıkları ‘şımarık diplomasi oyunun’ amacı da, hedefi de tektir: 

Bu oyunun adı ‘’Enosis’tir’’..!

Arkasına BM, AB, ABD, İngiltere ve tabii ki, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum tarafı; ‘’Şımarık Diplomasi Oyunundan’’ adanın tamamını ele geçirinceye kadar vazgeçmeyecektir.

Adada yaşanan tüm teslimiyetlere, dönüşümlere, dayatmalara rağmen; Bizans zihniyetinin günümüz temsilcileri bu ikilinin, bir asırdan beri Kıbrıs’ta oynadıkları bu oyununa: 

Ne Türk Milleti, ne de onun ayrılmaz parçası Kıbrıs Türk Halkı, hiçbir şekilde müsaade etmeyecektir.