GERÇEKLERİ BİLİRSEK, TERÖRÜN BELİNİ KIRMAK HİÇ DE ZOR OLMAYACAKTIR


Kırk yıllık müttefiklerimizin, çıkarları söz konusu olduğunda, teröre ve teröristlere nasıl destek verebildiklerini, yüzlerce yıllık komşularımızın, tarihi hedefleri söz konusu olduğunda, soydaşlarımızın yaşadıkları bir kenti gözümüzün içine baka baka  nasıl bombalayabildiklerini, tarih boyunca birlikte yaşadığınız bir toplumun dış güçlerin yönlendirmesiyle nasıl terör örgütleri üretebildiğini, Suriye’de kıyasıya bir paylaşım kavgası yaşayan küresel güçlerin İslam ve İslam’ın sancaktarlığını yapmış olan Türk varlığı söz konusu olduğunda nasıl elele verebildiklerini görüp tek yumruk olduğumuzda, terörün belini kırmamız hiç de zor olmayacaktır. 


“Gün birlik olma günüdür” söyleminin bize göre en doğru açılımı: gün, gerçekleri görme günüdür.


Giderek sıklaşan bombalı terör eylemleriyle sarsıldığımız şu günlerde, söyleyecek sözü, yapacak bir şeyi kalmamışların çaresizliğini çağrıştıracak bir tablo sergilememek gerekir. Gün suçlu arama değil, terörün hedefini boşa çıkaracak formüller üretme günüdür. Karşımızdaki yalnızca bir terör örgütü değil, yaşadıklarımız basit terör eylemleri değildir. Kırım Savaşı’ndan (1853-56) günümüze uzanan ve bölgemizin siyasi parselasyonunu yeniden düzenlemeyi hedefleyen yüzeli yıllık bir planın hayata geçirilmesi operasyonlarıyla sarsılmaktayız. 


Sovyetler Birliği’nin dağılmasından günümüze uzanan süreçte Ortadoğu’da olan bitene bir kuş bakışı yapalım..


Irak, Suriye, Libya estirilen “Arap Baharı” rüzgarlarıyla kaosa ve iç savaşa sürüklenerek parçalandılar. Irak ve Libya parçalanarak haritadan silindiler, ama ne Irak’ın işgaline gerekçe yapılan Saddam’ın kimyasal silahları bulunabildi, ne de “Kıvırcık Kafa” Kaddafi’nin bir zalim olduğu ispatlanabildi.. 


Irak ve Libya petrollerinin bugün hangi petrol şirketlerinin kasasına aktığı belli değil. Saddam’ın ve Kaddafi’nin, dolayısıyla Irak ve Libya’nın uğradığı zararın hesabını sorgulayabilecek uluslar arası güvenilir bir makam maalesef yok; BM çağdaş haramilerin kontrolünde.. Saddam’ın serveti, Irak müzelerinin paha biçilemez eserleri nerede? “Kıvırcık Kafa” Kaddafi’nin Avrupa bankalarındaki 42 trilyon dolarlık servetini kimler nasıl paylaştılar? 


Giderek sıklaşan bombalı terör eylemleriyle insanlarımızın sinir uçlarına kurşun dökülüyor. 


İnsanlarımızın sabrı deneniyor. İnsanlarımız, aklıyla değil, duygularıyla hareket etmeye zorlanıyor. 


İnsanlarımız birbirine düşman edilerek cepheler oluşturulmaya çalışılıyor.


Hedef nedir?


Hedef, Ortadoğu’da, İslam Alemi’ni mezhep savaşlarına sürükleyecek, İsrail’in güvenliğini sağlamlaştıracak bir iklim değişikliği sağlamak. Bu yolla Ortadoğu enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını kontrol altında tutmak..  


Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana yaşanan gelişmelere bir bakın.. Çarlık Rusyası’nda meydana gelen Ekim Devrimi nedeniyle zamanından önce noktalanan I. Dünya Savaşı sonrasında kağıt üzerinde gerçekçi olmayan bir parselasyonla oluşturulan Ortadoğu’nun siyasi haritası, günün koşullarına uygun olarak yeniden şekillendiriliyor. 


Bölgemizdeki 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamındaki Müslüman ülkeler, 11 Eylül 2001’deki İkiz Kuleler şoku sonrasında, İslam Alemi potansiyel terör bataklığı ilan edilerek işgal edildiler ya da iç savaşa sürüklenip parçalandılar. 


Paylaşılan Osmanlı coğrafyası olduğu için, Osmanlı’nın varisi olan bu kapışmadan Türkiye’nin etkilenmemesi mümkün değildi. Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Suriye’de… olup biteni ayrı ayrı değerlendirme eğiliminde olduğumuzdan fotoğrafın bütününü görmekte zorlanıyoruz. Giderek sıklaşan bombalı terör eylemlerini “Kahrolsun PKK” çerçevesinde değerlendiriyoruz. PKK ya da DEAŞ gibi terör örgütlerinin çağdaş haramilerin bilgisi, desteği olmadan Afrika’dan Pakistan’a uzanan İslam coğrafyasını Cehennem’e çevirebilecek gücü olup olmadığını sorgulamadan, “Kahrolsun PKK!” sloganlarıyla terör örgütünün reklamını yapmakta olduğumuzun farkında değiliz. 


TERÖRÜ KENDİ GÜCÜMÜZLE BİTİRMEK ZORUNDAYIZ


Kırsalda da şehirlerde de terör devam ediyor. Terör konusunda dış ülkelerinden yardım beklemek hiç de gerçekçi bir davranış olmaz. Terörü bitirme konusunda başkalarından yardım ummak kendimizi kandırmaktır. Yapacağımız şey, güney sınırlarımız ötesindeki terör odaklarını etkisiz hale getirmektir. Bunları yapabilmemiz için, öncelikle terörün yapısını, arkasındaki dinamikleri ve hedeflerini görmemiz gerekir. 


ABD'nin, Suriye'de, DEAŞ’la mücadelede ortak ilan ettiği PKK/YPG’ye
Stinger hava savunma füzeleri dahil her türlü askeri yardımı yaptığı artık bir sır değildir.  Obama yönetimi, “Kürt Koridoru” kamuflajı altında hayata geçirmeye çalıştığı ABD/İsrail Koridoru Halep’te duvara toslayınca, “DEAŞ’la mücadelede ortaklık yapıyorum” gerekçesiyle, YPG’nin vurucu gücü PYD’yi bütün olanaklarıyla desteklemeye başladı. Bu destek YPG ve PKK’nın güçlenmesine, dolayısıyla Türkiye’deki bombalı terör eylemlerinin artmasına neden oldu. 


ABD, Halep’te “Kürt Koridoru”nun önünü kesen, Akdeniz’e ulaşmasını engelleyen Rusya ve İran’la Suriye’de çatışıyor olsa da, DEAŞ’la mücadele gibi bazı konularda işbirliği yapabiliyor. ABD’nin Rusya ile işbirliği yapması din birliği ile açıklanabilir. Düne kadar yaptırımlar uyguladığı İran’ın hem Irak’ta hem de Suriye’de geniş nüfuz alanları oluşturmasına sessiz kalmasının nedeni de, İslam Alemi’ni mezhep çatışmalarına sürükleyecek bir Şii kuşağın oluşmasına verilen örtülü destek olabilir. 

Sağladığı maddi olanaklar ve koruma şemsiyesi nedeniyle, Özgür Suriye Ordusu’na yakın bazı İslamcı grupların yanı sıra, Şii milislerin de PKK/YPG saflarına katıldıkları biliniyor. PYD’nin vurucu gücü YPG, bu katılımlarla, Suriye Demokratik Güçleri çatısı altında hem güçleniyor hem de saldırganlaşıyor. 


PKK/YPG’yi finansal ve askeri mühimmat yönden destekleyen AB ülkelerinin de, başta Kıbrıs konusu olmak üzere, Türkiye’den koparmak istediği bazı ödünler olduğu biliniyor. 


Rusya’nın YPG’ye olan ilgisi de, Suriye’deki Kürt hareketinin ABD ve AB desteği ile değişim ve dönüşüm geçirerek Suriye Demokratik Güçleri çatısı altında giderek siyasallaşıyor olmasından kaynaklanıyor. Rusya Suriye’nin toprak bütünlüğü korumak adına, PYD’yi federal bir yapıya razı etmeye çalışıyor olabilir. Terör uzmanları, YPG ile Rusya ilişkilerinin giderek güçlendiğini Türkiye’deki eylemlerde kullanılan bombalardaki “parmak izlerinden” okuyabiliyorlar. Bugüne kadar yaşadığımız canlı bomba ve bombalı araçlar eylemlerindeki patlayıcılarda klasik dörtlü fünye sistemi kullanılırken, son zamanlardaki eylemlerde kullanılan bombalarda Rus teknolojisinin eseri olan üçlü fünye düzeneği kullanılır olmuş. 


ABD ve Batılı ortaklarının, Rusya’nın verdikleri destek sayesinde Türkiye’de PKK, Suriye’de YPG öne çıkarken bunların siyasi kanatları olan HDP ve PYD geri plana itilmiş oldular. Bu durumda PKK/YPG Kürt davasının çok dışındaki siyasi aktörlerin politikalarına hizmet eden örgütlere dönüştüler. 


TERÖRÜN BELİNİ NASIL KIRARIZ?


Yukarıdaki tabloda bölgemizdeki terör olaylarının ardındaki gerçekleri gözler önüne sermeye çalıştık. Bu aşamada terörü etkisiz kılacak olan en önemli şey, Irak, Türkiye ve Suriye’deki Kürtlerin PKK/YPG’nin gerçek yüzlerini görmeleri ve bu örgütlerin artık dış odakların maşası oldukları gerçeğini anlamalarıdır. 


Bu ülkede yaşayan ve bu toprakları vatan bilen herkesin PKK ve YPG’nin çağdaş haramilerin elinde birer maşa olduklarını görmesiyle bu terör örgütleri desteksiz kalacak ve terörün beli kırılacaktır. 


Bunca riski göze alarak binlerce kilometre ötelerden bölgemiz üzerine bir karabasan gibi çöken, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine, vatansız kalmasına neden olan ABD ve Batılı ortaklarının Türk’ü ve Kürt’ü mutlu etme gibi bir hedefleri ve kaygıları olmadığı net olarak görülmüştür. Onların tek derdi, insanları katlederek, göçe zorlayarak, Ortadoğu’nun enerji kaynaklarını yağmalamaktır. Bütün bu operasyonlarda PKK/YPG’yi maşa olarak kullanmaktalar.. Bölgedeki Kürt kökenli insanlarımıza bu gerçekleri bütün çıplaklığı ile gösterebildiğimiz gün, terörün beli kendiliğinden kırılacaktır. 


Bu toprakları vatan bilen insanların bu gerçekleri gördüğü an terörün beli kırılacaktır. Televizyonlarda, insanları gerçeklerden koparıp sanal alemlere sürükleyen ve giderek rezilleşen programlar yerine, birliğimizi ve bütünlüğümüzü ve de canlarımızı hedef alan terörün gerçekleri anlatan programların yayınlanması bu beladan kurtuluşumuzu hızlandıracaktır. Seferberliğe, insanlarımızı bu yönde bilinçlendirerek başlamak en doğru seçim olacaktır. Bunları başarabildiğimiz gün, terörün belin kırmak hiç de zor olmayacaktır. 


Böyle durumlarda, toplumlara moralini yüksek tutmak elbette önemlidir, ama insanları düşünme tembelliğine de itebilen hamasi söylemler yerine, “Ne oluyor, kim ne yapmak istiyor?” sorunun doğru yanıtını bulmaya odaklanmak daha önemlidir. Toplum, terör örgütlerinin ancak arkalarında devlet desteği olduğu sürece ayakta kalabilecekleri gerçeğini bilirse, terör eylemleri karşısındaki duruşu daha bilinçli olur. 


Terörü bitirdiğimiz dönemler de oldu. O tarihlerden başlayarak, istihbarat ve terörle mücadele zafiyetimizin hangi noktalarda, hangi nedenlerle oluştuğunu görebildiğimiz gün, terörün belini kırmamız hiç de zor olmayacaktır. 


Fırat Kalkanı’nda zorlanmamızın nedenini, Suriye parselinde kıyasıya bir paylaşım savaşına tutuşmuş olan ABD ile Rusya’nın İslam ve İslam’ın yüzyıllar boyu sancaktarlığını yapmış olan Türk varlığı söz konusu olduğunda nasıl işbirliği yaptıklarını gözler önüne serebildiğimiz gün, terörle mücadelemiz Müslüman Kürtler tarafından da destekleneceğinden, terörün belini kırmamız daha da kolaylaşacaktır. 


Emperyalist devletler, kontrol altına almak istedikleri ülkelerde terör örgütlerini bir maşa olarak kullanırken, kendilerini ve hedeflerini saklamaya büyük özen gösterirler. Hedef ülkeler kaosa ve iç savaşa sürüklenip yaşanmaz hale getirildikten sonra, bir kurtarıcı olarak ortaya çıkarlar. Bu toprakları vatan bilen herkesin bu gerçekleri görmesi, terörle mücadelemizi çok daha anlamlı kılacaktır. 


Kırk yıllık müttefiklerimizin, çıkarları söz konusu olduğunda, teröre ve teröristlere nasıl destek verebildiklerini, yüzlerce yıllık komşularımızın, tarihi hedefleri söz konusu olduğunda, soydaşlarımızın yaşadıkları bir kenti gözümüzün içine baka baka  nasıl bombalayabildiklerini, tarih boyunca birlikte yaşadığınız bir toplumun dış güçlerin yönlendirmesiyle nasıl terör örgütleri üretebildiğini, Suriye’de kıyasıya bir paylaşım kavgası yaşayan küresel güçlerin İslam ve İslam’ın sancaktarlığını yapmış olan Türk varlığı söz konusu olduğunda nasıl elele verebildiklerini görüp tek yumruk olduğumuzda, terörün belini kırmamız hiç de zor olmayacaktır.