Unutmamalıyız ki, Osmanlı İmparatorluğu, Tanzimat Fermanı ve ıslahat hareketleri sonrasında Rusya'nın ve Avrupa ülkelerinin tahriki sonunda başlatılan mikro milliyetçilik hareketlenmeleriyle çözülme ve çöküş sürecine girmişti. Kuzey Afrika'dan Afganistan'a uzanan coğrafyada demokrasi ve insan hakları kamuflajı altında estirilen "Arap Baharı" rüzgarlarının ülkeleri nasıl kaosa, iç savaşa sürüklediğini, Cehennem'e çevirdiğini unutmamamız gerekir. Cumhurbaşkanı Gül'ün, Meclis'i açış konuşmasında, "Türkiye'nin, komşu coğrafyalarda olan bitenden ders çıkarması gerektiği" uyarısı, bu toprakları vatan bilen herkes için geçerlidir.
Geçtiğimiz gün ebediyete uğurladığımız Turgut Özakman, "Dede Turgut" yada "Turgut Ata" olarak anılmayı hak etmiş bir değerimizdi; Allah gani gani rahmet eylesin, mekanı Cennet olsun..
 "Dede Turgut"un "Şu Çılgın Türkler"i, I. İnönü Savaşı'ndan başlayarak,  emperyalistlerin desteği ile Batı Anadolu'yu işgal eden Yunanlıların İzmir'de denize dökülmesine kadar olan Kurtuluş Savaşı'mızı toplam 750 sayfada anlattığı bir destandır. Dünyada eşi benzeri olmayan, emperyalizme karşı açılmış ve zaferle taçlandırılmış tek milli mücadele örneği olan Kurtuluş Savaşımız,  İlhan Selçuk'un deyişiyle,  "Şu Çılgın Türkler"de bir senaryo tekniği ile Turgut Özakman'ın yalın ve akıcı üslubu ile anlatılmıştı. "Özakman'ın bu kitabı, tarihsel gerçeklerin güzelim bir Türkçeyle roman diline dönüştürülmesidir... Hiç lamı cimi yok; bilelim ki laik Türkiye Cumhuriyeti topun ağzındadır... Kırk yıllık özel çabayla saydamlaştırlan özgün tarihimizin anlamını yeniden içimize sindirmek, bize ve yeni kuşaklara her zamankinden daha çok gerekli... O nedenle bu kitabı okuyun, okutun... Toplantılar düzenleyin, üzerinde tartışmalar açın..." (Cumhuriyet: 26.04.2005)
"Şu Çılgın Türkler"in heyecanı kısa zamanda dalga dalga yayılarak tüm yurdu sardı. Kaç korsan baskı yaptığı bilinmiyor, ama Mart 2013'teki resmi kayıtlara göre Türkiye'de 397 baskı yapmış tek kitap; milyonları aşan satışlara ulaşmış. 5-10 milyon insan, bu toprakların nasıl vatana dönüştürüldüğünün hikayesini "Dede Turgut"un  destansı anlatımından öğrendi, özümsedi.   Kur'an-ı Kerim'den sonra en çok basılan kitap olan  "Şu Çılgın Türkler", kırılması çok zor bir rekora imza atılmış bir başarının adıdır. Türklerdeki destan geleneğinin çağdaş yansımasıdır.
"Dede Turgut"un Çanakkale Savaşı'nı ve önemini anlattığı "Diriliş", Cumhuriyet kazanımlarını anlattığı "Cumhuriyet- Türk Mucizesi" ve Kurtuluş Savaşımızı anlattığı "Şu Çılgın Türkler" bir benzersiz destanın birbirini tamamlayan parçalarıdır. Yeryüzünde emperyalizme başkaldırılmış, savaş açmış ve bu savaşını zaferle taçlandırmış insanların hikayesidir "Şu Çılgın Türkler" ve onu tamamlayan "Diriliş" ve "Cumhuriyet-Türk Mucizesi".
"Dede Turgut"un sözünü ettiğimiz destanlar üçlemesinde, (Şu Çılgın Türkler-Kıbrıs" ile dört oluyor) Ortaçağ koşullarında, teokratik imparatorluk kültürü yaşayan bir toplumun, emperyalizme karşı başkaldırarak zafere ulaşması, yıkılan bir imparatorluğun küllerinden yepyeni çağdaş bir millet oluşturma sürecinde gerçekleştirilen mucizelerden söz edilir. Destanlar masal değildir; gerçek olaylara dayanır. Anlatanın üslubuna bağlı olarak renklenir ve anlam kazanır..

TÜRK KÜLTÜRÜNDE DESTAN GELENEĞİ


Türk kültüründe destanların ve destan anlatanların ayrıcalıklı bir yeri vardır. Dedem Korkut gibi destan anlatıcıları, geçmişte yaşanılan ve ders alınması gereken tarihi olayları genç nesillere aktararak, millet olma bilincini canlı tutan bilgili, kültürlü birer toplum mühendisiydiler, birer öğretmendiler. Bazı bölümlerini hikaye şeklinde, bazı bölümlerini de kopuz eşliğinde bestelenmiş destanlar şeklinde söylerlerdi. Anlatış üslubu, dikkat çekmek ve kalıcılık sağlamak adına abartılı olsa da, anlatılanlar hep yaşanmış, ders çıkarılması gereken gerçeklerden oluşurdu. Olaylar yaşanmış, kahramanlar da gerçek kişilerdi..
"Şu Çılgın Türkler", "Dede Turgut"un kitaplarında anlattığı başarıları, daha doğrusu mucizeleri gerçekleştirememiş olsalardı, bugün bazılarının Te. Ce. (TC) kısaltması ile andıkları bu ülke, bu topraklar, onların da doğup büyüdükleri vatan olmayacaktı. "Bu topraklarda bir kurtuluş savaşı yaşanmadı" diyebilen Prof. etiketli bazı "derin tarih" anlatıcılarının,  Turgut Özakman'ın satış rekorları kıran destanlarını görmezden gelmelerinin nedenini çok başka karın ağrılarında ya da kuyruk acılarında aramak gerekir. "Güneş balçıkla sıvanmıyor", "Dede Turgut"un anlattıkları masal değil, her biri belgelenmiş tarihi gerçeklerdir.

"DEDE TURGUT" VE DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ


Bu topraklarda yaşayan herkesin, Başbakan Erdoğan'ın özel bir sunumla açıkladığı demokratikleşme paketini, "Dede Turgut"un destansı üçlemesi ışığında değerlendirmeleri  gerekir. Cennetmekan Turgut Özakman "Şu Çılgın Türkler" derken, bir ırktan değil, emperyalistlere karşı Kurtuluş Savaşı gibi bir mucize gerçekleştirmiş ve bu toprakları vatan yapmış, aynı bayrak altında milletleşmiş tüm insanlardan söz ediyordu.  
Demokratikleşme paketi, idari yapımıza ve toplumsal hayatımıza yeniden çeki düzen vermeyi hedefleyen temel düzenlemeler getiriyor. Pakette yer alan yeniliklerin "reform" olarak nitelenebilmesi için insanlarımızı, ülke bütünlüğünü koruyarak, her alanda mutlu edecek sonuçlar getirmesi gerekir. Bu açıdan bakıldığında, "ana dilde eğitim", "Q,W ve X'e izin", "yer isimlerine özgürlük", "dar bölgeli seçim sistemi" bile, aynı vatanda ayrı bir iklim oluşturma tehlikesinden dolayı, bu yenilikler paketinin devrim olarak nitelenmesine engeldir.
Bir kısmı yasal düzenlemelerle, Bakanlar Kurulu kararıyla, yönetmelik değişiklikleriyle, genelgelerle hayata geçirilmesi düşünülen demokratikleşme paketinin, bütün  beklentileri karşılaması, bütün kaygıları gidermesi elbette  mümkün değildir. Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı demokratikleşme paketi hayli yoruma açık, ayrıntıları netleşmemiş bir yol haritasıdır. Hayırlı ya da zararlı sonuçlar doğurması, paket halinde sunulan demokratikleşme maddelerin niyetine, yorumlama ve uygulama biçimlerine bağlı olacaktır.
Kuzey Afrika'dan Pakistan'a uzanan ve çoğu Müslüman olan engin coğrafyadaki ülkelerin iç savaşlarla mezhep kavgalarıyla parçalandığı, çok sancılı bir değişim ve dönüşüm süreci yaşadığı dönemde, ülkemizde demokratikleşme olarak gündeme gelen bazı yenilik uygulamalarının tedirginlik yaratması, sorgulanması, tartışılması doğal karşılanmalıdır.
Unutmamalıyız ki, Osmanlı İmparatorluğu, Tanzimat Fermanı ve ıslahat hareketleri sonrasında Rusya'nın ve Avrupa ülkelerinin tahriki sonunda başlatılan mikro milliyetçilik hareketlenmeleriyle çözülme ve çöküş sürecine girmişti. Kuzey Afrika'dan Afganistan'a uzanan coğrafyada demokrasi ve insan hakları kamuflajı altında estirilen "Arap Baharı" rüzgarlarının ülkeleri nasıl kaosa, iç savaşa sürüklediğini, Cehennem'e çevirdiğini unutmamamız gerekir. Cumhurbaşkanı Gül'ün, Meclis'i açış konuşmasında, "Türkiye'nin, komşu coğrafyalarda olan bitenden ders çıkarması gerektiği" uyarısı, bu toprakları vatan bilen herkes için geçerlidir.  

TÜRKİYE ATACAĞI HER ADIMDA DİKKATLİ OLMAK ZORUNDADIR


Turgut Özakman, Çanakkale Savaşı'nı ve önemini anlattığı "Diriliş", Cumhuriyet kazanımlarını anlattığı "Cumhuriyet- Türk Mucizesi" ve Kurtuluş Savaşımızı anlattığı "Şu Çılgın Türkler"de teokratik Osmanlı kültüründen insan iradesine saygılı Avrupa uygarlığının öncülük ettği Rönesans ve Aydınlanma kültürüne geçiş sürecimizi anlatır.
1980 sonrasında estirilmeye başlanan küreselleşme rüzgarları eşliğinde yeni bir dönem başlamıştır. Uygulamaya konulan emperyalist kapitalist sistemin güncel versiyonu olan piyasa ekonomisine dayalı küresel kapitalist sistemin hedefleri ve çıkarlarıyla Türkiye'nin hedef ve çıkarlarının çatışmaması mümkün değildir. Türkiye, stratejik konumu, tarihi ve kültürel bağlarının sağladığı stratejik derinliği ve de günümüzde mirası paylaşılmakta olan Osmanlı İmparatorluğu'nun varisi olarak, küresel emperyalist sistemin hedef tahtasında olan bir ülkedir. Bu nedenle Türkiye, ekonomik ve siyasal açıdan atacağı her adımda çok dikkatli olmak durumundadır.
Piyasa ekonomisinden güç alan ve 5 bin devletçikten oluşan bir dünya haritası hedefleyen küresel emperyalist sistem, bizim demokratikleşme adına yapacağımız yeniliklerden kendi hedeflerine uzanan yorumlar çıkarması şaşırtıcı bir durum olmayacaktır.
Demokratikleşme paketiyle önümüze konulan yol haritası, çok dikenli, aynı zamanda dış müdahalelere açık bir yol haritasıdır. Akıllıca ve elele yürünmediğinde, mutluluk getirmesi beklenen bu yol haritasının, bu ülkenin insanlarını Ortaçağın karanlık çatışma ortamına sürükleme riski barındırdığını unutmamak gerekir.
Maddeler netleştikçe, demokratikleşme paketini konuşmaya devam edeceğiz..