Anadolu tarafı 23 km, deniz geçişi 80 km, KKTC tarafı 3 km olmak üzere toplam 106 kilometre olan “Can Suyu” boru hattı bütün dünyanın gıptayla izlediği, teknolojik mucizeler içeren bir başarı örneği.  İçinde bulunduğumuz konjonktürde, Toroslar’ın boşa akan sularını 106 kilometrelik bir boru hattıyla Kıbrıs’a ulaştırmak bir başarıdır; emeği geçen herkesi kutlamak gerekir. 

“Can Suyu” projesini alkışlarken unutulmaması gereken bir gizli kahramanın hakkını da teslim etmek gerekir. “Can Suyu” projesinin hayata geçirilmesinde, bu projenin dünya çapında “bir teknoloji harikası” olarak anılmasında en büyük payı olan gizli kahraman, FIRAT PLASTİK’in patronu NEVZAT DEMİR’dir; kendisini, milletimiz adına ayakta alkışlıyoruz. 

Ortadoğu haritasının küresel sistem tarafından, günün koşullarına uygun olarak yeniden çizildiği bir dönemde, bölgemizde enerji merkezli bir küresel çatışmanın yaşandığı, Rusya’nın ve Türkiye’nin safdışı bırakılarak İsrail’in bölgenin en güvenli enerji terminali yapılmak istendiği bir tabloda ve Akdeniz’in “Batı Gölü”ne dönüştürülmeye çalışıldığı bir tarih diliminde gerçekleştirilen “Can Suyu” hattı, Türkiye’nin teknolojik gücünü ve kalitesini göstermesi açısından hiç de küçümsenmeyecek bir başarıdır. 
20 Temmuz 1974 şafağında Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en büyük, en anlamlı şahlanışını gerçekleştirmiş ve uluslararası anlaşmalardan doğan haklarına dayanarak Kıbrıs’a asker çıkarmış, EOKA çetesinin Enosis girişimini boşa çıkarmıştı. 20 Temmuz 1974 şafağında gerçekleştirilen “Barış Harekatı”, bugün kan gölüne dönüştürülmüş eski Osmanlı coğrafyası olan Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki ülkelerde büyük bir heyecan yaratmıştı. 1950’li yıllardan itibaren Kıbrıs davasını sahiplenen , meydan meydan düzenlediği yüzbinlik mitinglerle “Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacak” diye haykıran Anadolu Türkleri Kıbrıs’taki kardeşlerini Rum’un pençesinden kurtarmanın mutluluğunu “Girne’den yol bağladık Anadolu’ya” şarkısıyla dile getirmişti. Ecevit ve Erbakan’ı rahmet ve saygıyla anıyoruz. 
“Can Suyu” projesini hayata geçirerek, yeniden “Girne’den yol bağladık Anadolu’ya”.. Anadolu tarafı 23 km, deniz geçişi 80 km, KKTC tarafı 3 km olmak üzere toplam 106 kilometre olan “Can Suyu” boru hattı bütün dünyanın gıptayla izlediği, teknolojik mucizeler içeren bir başarı örneği.  İçinde bulunduğumuz konjonktürde, Toroslar’ın boşa akan sularını 106 kilometrelik bir boru hattıyla Kıbrıs’a ulaştırmak bir başarıdır; emeği geçen herkesi kutlamak gerekir. 
“Can Suyu” projesini alkışlarken unutulmaması gereken bir gizli kahramanın hakkını da teslim etmek gerekir. “Can Suyu” projesinin hayata geçirilmesinde, bu projenin dünya çapında “bir teknoloji harikası” olarak anılmasında en büyük payı olan gizli kahraman, FIRAT PLASTİK’in patronu NEVZAT DEMİR’dir; kendisini, milletim adına ayakta alkışlıyorum. 
106 KİLOMETRELİK BAŞARI ÖYKÜSÜNÜN AYRINTILARI
“Can Suyu”nu Anadolu’dan KKTC’ye ulaştıran 106 kilometrelik boru hattı, 500’er metrelik boru parçalarının birbirine eklenmesiyle oluşturulmuş. Bu cümlenin açılımı: “bütün dünyanın alkışladığı bir teknoloji harikası”.
Açalım.. 500’er metrelik borular Yüksek Yoğunluklu Polietilenden (HDPE) tekparça olarak üretilmiş. 
Dikkat! “Can Suyu”nu Kıbrıs’taki kardeşlerimize taşıyan 106 kilometrelik boru hattını oluşturan 500’er metrelik tekparça boruların her biri 400 ton! Yani; her boru 125 otomobil uzunluğunda. Yani, her boru 400 otomobil ağırlığında! Özet: 500 metrelik tekparça boru üretebilmek,dünya çapında bir başarı!
Özetle söylemek gerekirse, KALYON İNŞAAT Yönetim Kurulu Başkanı CEMAL KALYONCU’nun isteğine “Evet, yaparız” diyen NEVZAT DEMİR’in FIRAT PLASTİK’i 500 metrelik bu boruları üretememiş olsaydı, “Can Suyu” projesinin hayata geçirilmesi mümkün olamayacaktı.. 
Nevzat Demir’in başarı öyküsü elbette bu kadar kısa değil; gerisinde bir ömürlük bilgi birikimi, deneyim ve volkanlar gibi hiç sönmeyen Türkiye sevdası var.. 
HER BORU 500 METRE VE 400 TON AĞIRLIĞINDA 
Her biri 400 ton ağırlığında ve 125 otomobil uzunluğunda (500 metre) tekparça plastik boru üretmek, bunları elektrofüzyon tekniği ile “öpüştürüp” kaynaştırarak  106 kilometrelik bir boru hattı oluşturmak hiç de kolay bir iş değil; akıl gerektirir, bilgi gerektirir, deneyim gerektirir, hepsinden önemlisi “mangal gibi bir yürek” gerektirir. 
Nevzat Demir’in Fırat Plastik’i teknoloji harikası bu boruları üretebilmek için Taşucu’ndaki Seka Limanı’nda, denizin hemen kıyısında bir fabrika kurmuş. Bodinozdan çıkan 400 tonluk sıcak borular doğrudan denize “akıtılmış”. Montajda, 400 tonluk boruların “dudak dudağa öpüştürülerek” kaynaklanmasında elektrofüzyon “afridizyakı” kullanılmış!  
“Can Suyu” projesi büyük bir başarıyla hayata geçirildi. Hepimiz mutlu olduk, gururlandık. Peki Nevzat Demir’in bu proje için Taşucu’nda, Seka Limanı’nda kurulacak o mucizeler üreten fabrika ne olacak?
“Fabrika kapanacak” diyor, Nevzat Demir, “Üretim hattımız mobil sayılır. Sökeceğiz; bir başka yerde benzeri işi alırsak, götürüp kurarız.”
“CAN SUYU”NDA NEVZAT DEMİR’İN MANEVİ TELİF HAKKINI UNUTMAYALIM
İki kardeş ülkeyi 106 kilometrelik “Can Suyu” boru hattıyla birbirine bağlayan başarının ardındaki kahramanın adını, Geçitköy’deki açılış törenine kadar duymadık. Tören sonrasında Nevzat Demir, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Sayın Cumhurbaşkanım, KKTC’ye suyu getiren boruları ben ürettim. Sizden manevi telif hakkımı istiyorum” demese ve Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden mikrofona gelip bu gerçeği dile getirmese, Nevzat Demir’den de Fırat Plastik’ten de haberimiz olmayacaktı. 
“Can suyu” KKTC topraklarına can verecek, ama “Can Suy”na can verenin Nevzat Demir ve Fırat Plastik olduğunun bilinmesi, duyurulması en azından bir vefa borcudur. 
106 kilometrelik su yolu projesinin borularını üreten Nevzat Demir’in ve patronu olduğu Fırat Plastik’in çokiyi paralar kazanmış olduğu da düşünülebilir. Sorunun yanıtını Nevzat Demir’den dinleyelim:
“Herşey para değil. Bu alanda dünyada öne çıkmış Norveçli Piplife’ın yapamadığı uzunlukta, 500 metrelik boruyu üretme prestiji, bu know-how’a ulaştığımızı dünyanın görmesi bize yeter.” 
Herkesi, Nevzat Demir’i ve Fırat Plastik çalışanlarını ayakta alkışlamaya davet ediyoruz. Onlar bu alkışları analarının ak sütü kadar hak ettiler..