50’li yıllardan, bugüne baktığımızda; uluslararası ilişkilerimizin son 66 yılına damgasını vuran, 1968’den beri yürütülen Kıbrıs müzakerelerinin temelinde çözüm olarak; Kıbrıs Türk Halkına her defasında, 1960 da kurulan Cumhuriyet yapısından da geriye düşmüş hakları içeren bir yapı öngörülmektedir!

Çünkü Rum tarafına göre bir çözüm olacaksa eğer! Bu çözüm, ‘Birleşik Kıbrıs’ çatısı altında, ancak bu şartlarda gerçekleşmelidir!

Rumlar bu çözümün dışında hiçbir öneriye sıcak bakmamakta, yanaşmamaktadır. Aslında bu tercih, Rum tarafının Enosisi gerçekleştirebilmek adına, Yunanistan-Rum Ulusal Konseyi-Rum Kilisesi üçlüsünün belirlediği milli hedefleridir. 

1960’da kurulan ortaklık devletini de Makarios sırf bu hedefin gerçekleşmesi için bozmuştur. Adanın yarı buçuğunu temsil eden Rum kesiminin başına hangi Rum lideri gelirse gelsin, bu hedef onun tarihi misyonu olarak öncelikli görevi olmuştur, bundan sonra da olmaya devam edecektir!

Bu yazımın içeriği ile siz okurlara iki senaryo sunmak istiyorum:

Senaryo 1:

"Yer Gazimağosa limanı…1571 yılından beri Türk’ün ayak izlerini taşıyan tarihi limanda, İstiklal Marşımızın eşliğinde gönderinden indirdiği al sancağını son kez selamlayarak katlayan, kılıfına koyan komutan, bu durumun hüznünü yaşarken; terk etmek zorunda bırakıldığı yavru vatan topraklarındaki şehitlikleri son bir kez daha ziyaret etmiş, bu kahramanların Türkiye’deki yakınlarına, analarına, babalarına eş ve çocuklarına vereceği cevabın ne olacağını düşünmektedir… 

Türk askerinin adadan ayrılışını izleyen Kıbrıs Türk’ü ise; çaresizlik içerisinde el sallarlarken! Gelecek güvencesinin, Rum’un, Barış Gücü Askerinin insafına bırakılmanın ne demek olduğunu bilmeden; gelecek nesillere ne söyleyebileceklerinin hesabını yapmaktadırlar! 

Yaşlı Kıbrıs Türkleri yavaşça mırıldanırlar:

‘ Güle, güle Mehmetçik…’

‘Komutan’; coşkun dalgalarla 20 Temmuz 1974’de ayak bastığı Gazimağosa sahillerine ufuk hattından son bir kez daha bakar…

Kızgın, kırgın ama mağrur bir ses tonu ile şöyle mırıldanır:

‘Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka…’( 2006 yılında yazmış olduğum Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka İsimli Kitabımdan…)

Senaryo 2:

‘’ Ve sonunda anlaşma olmuştur! Kıbrıs Türk ve Rum Liderleri, 1963 yılında bozulan ortaklığı istedikleri yola sokmuşlardır… 

Nihayet ’Birleşik Kıbrıs’ çatısı altında sonuca varılmıştır!  Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti, artık adanın kuzeyini de içine almış yoluna bundan böyle bu yapıyla devam edilecektir. 

Tek taraflı olarak AB’ye üye yapılan Rumlar; en sonunda istediklerini elde etmişler,  Kıbrıs Türk’ünü 1960 da kurulan Cumhuriyet ortaklığının da gerisine götürerek, ’Kıbrıslılık’ kavramı içerisinde bir toplum statüsüne geriletmeyi başarmışlardır… 

’’50’li yıllardan beri süre gelen Kıbrıs Türk’ünün göstermiş olduğu direnç kırılmış, en sonunda ‘’Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’’ kurulmuştur ama Rumların dayatmış oldukları tüm teslimiyetlerin kabulü pahasına..!

Kıbrıs Türk Halkı şaşkın, kızgın, kırgındır… Kendilerini yöneten siyasi yapıya ateş püskürmektedirler.  Ancak bu sonucu çözüm için gerekli gören yöneticiler, Rum işbirlikçileri mutlu ve mesuttur! 

Ya Anavatan? Aslında Türk Milletinin asla vazgeçmediği, vazgeçmeyeceği bu ulusal davanın kırmızıçizgilerinden, dönemin iktidarını temsil eden yöneticiler; AB’ye giriş uğruna 2004 Annan Planı Referandumu döneminden beri çoktan vazgeçmişlerdir… 

En sonunda, verelim kurtulalım zihniyeti başarıya ulaşmış;  rahmetli Denktaş’ın da öngördüğü gibi Kıbrıs konusu, Kıbrıs Türklerine çözdürülmüştür! 

Artık hiç kimse Kıbrıs konusunda T.C hükümetini suçlayamayacaktır. Çünkü toplumlar arası müzakereleri yürüten K.K.T.C hükümetinin tercihi bu yönde olmuştur! Böylesi bir son için verilecek cevap da bu olacaktır…

Bundan böyle Kıbrıs Türk Halkına kol kanat geren anavatanın garantisi, ülke hudutlarını koruyup, kollama yemini eden ‘Mehmetçik’ olmayacaktır! Zaten AB’ye üye olan bir ülkenin topraklarında yabancı asker de olamaz! Artık ada AB’nin kanatları altındadır! Artık Kıbrıs Türk’ü de AB vatandaşı olmuştur. Yıllardan beri de istenen bu değil midir?’’

Yukarıda tırnak içerisinde vurgulamaya çalıştığım iki hayali senaryo sundum sizlere… Bu yazdıklarım; özellikle son 14 yılda Kıbrıs konusunda verilmiş tavizlerin, nelere mal olabileceğini anlatmak içindi… 

Hiç şüphem yoktur ki, kabul edilmesi asla mümkün olmayan böylesine iki tablonun oluşmasına; ne Yüce Türk Milleti, ne onun ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türk Halkı, ne de böylesi bir tabloyu göze alabilecek hiçbir siyasi yapı buna asla müsaade etmeyecektir.

Ancak tarihin sayfalarını araladığımızda; adayı tam 307 yıl hâkimiyeti altında tutan; Kıbrıs’ta yaşayan herkese ayrım yapmaksızın hak ve adalet dağıtan Osmanlı, 1878 yılında adayı terk ettikten sonra Kıbrıs Türk’ü; yukarıda belirtmiş olduğum ilk senaryoda böylesi bir durum ile karşı karşıya kalmamış mıdır?

1960 Ortaklığını yırtıp atan Rum yöneticileri; 1963’den, 1974’e kadar 2’nci senaryonun içeriğinden daha da beter bir durumu, Kıbrıs Türk Halkına yaşatmamış mıdır?

Global dünya şartlarının, bölgemizdeki uygulamalarına bakıldığında, tarihin bir kez daha tekerrür etmeyeceği nasıl garanti edilebilir?

Tarihin en acılı dönemlerine tanıklık eden Kıbrıs Türk Halkı, Sevgili Kıbrıs Türk Genci Sizlere sesleniyorum: Geride bırakılan yılları iyi hatırla, unutma! 

Bu gün yaşadığın her türlü sıkıntıya rağmen, O Gazi Vatan Topraklarında; bağımsız bir devletin yurttaşı olmanın, her şeyden önemlisi özgürlüğün tadını doyasıya yaşıyorsun. 

Bu yaşadığınız değerlerin bedelini ataların kanları ile ödediler, bu bedelin hiç kimseye, hiçbir devlete borcu yoktur.

Yurdunun semalarını süsleyen; adadaki varlığını, devletini, yüce Türk Milletini temsil eden Ay Yıldızlı bayraklar; sana Şehitlerinden kalan en önemli mirastır. 

Camilerinde yükselen ezan sesleri; o vatan topraklarında yüce dinimiz islamı anlatan, haçlı zihniyetine karşı asimile olmanızı önleyen en ulvi değerdir. 

Hiçbir neden uğruna atandan sana kalan bu paha biçilmez miraslar vazgeçmemelisin. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Ulusuna göstermiş olduğu yoldan ilerlemek, seni dünyada layık olduğun yere mutlaka ulaştıracaktır.

Sonuç olarak, K.K.T.C’de yaşayan, bu ülkenin yurttaşı olmaktan gurur duyan herkes; geride bırakılan bu acı tecrübeleri, gözyaşları ile dolu o yılları unutmadan, kendi geleceklerinin Rumlarla birlikte mi, yoksa 33 yıldan beri yaşatmış olduğu K.K.T.C devleti içerisinde mi, sürmesi kararını çok iyi değerlendirmelidir.  Bu noktada unutulmaması gereken yegâne gerçek:  ’ Rumlarla birlikte tarihin hiçbir döneminde dostça yaşanamadığıdır…’ 

42 yıldan beri ada da yaşanan tek bir gerçek vardır. O da Kıbrıs adasında taraflar arasında yaşanan anlaşmazlıkların 1974 yılında çözüldüğüdür. 

Ada üzerinde bilinen emperyalist emellerini gerçekleştiremeyen ABD’nin, İngiltere’nin,  AB’nin, GKRY’nin, Yunanistan’ın kabul edilemez taleplerini yerine getirebilmek için onca acılı yıllar, göçler ve bu uğurda verilen şehitler göz ardı edilmemelidir. Türk Milletinin, Kıbrıs Türk Halkının kan ve can bedeli ödeyerek elde etmiş olduğu hukuki, tarihi kazanımlarını savunmak; mevcut siyasi yöneticilerin en temel görevi olmalıdır.

Unutulmamalıdır ki! Hiçbir neden, bağımsızlığınızın, özgürlüğün teslimiyeti için geçerli olamaz. Büyük Devlet Adamı, K.K.T.C.’nin Kurucu Cumhurbaşkanımız, Rahmetli Sn. Denktaş’ın ifade ettiği gibi: ‘’ Devletsiz yaşayan insanlar olabilir ama devletsiz yaşayan millet yoktur.’’ Kıbrıs Türk Halkı, Türk Milletinin ayrılmaz, kopmaz bir parçasıdır. Devlet demek hürriyet demektir, dimdik durup, kimsenin boyunduruğu altına girmemek demektir.  K.K.T.C bir evlat gibidir, bu evladı yaşatmak, ona zarar vermeye çalışan herkese ‘dur’ demek tüm Kıbrıs Türklerinin en önemli görevidir.