Her İnsanın çok sevdiği bir yer vardır mutlaka..

Kendinden çok şey bulduğu,havasına,doğasına ,insanına,kültürüne,tarihine,sanatına ve en önemlisi orada  yaşadığı anlara,anılara sımsıkı tutunduğu...

Görmek istediği,gitmekten bıkmadığı,bıkmayacağı bir yer...

Ülke,yurt : Bir devletin egemenliği altında bulunan,başkenti ve bayrağı olan bağımsız toprakların tümü ise; Bazı şehirler o ülkelerin tarihinde ve bağımsızlık mücadelelerinde apayrı ve  tartışmasız büyük bir  öneme sahiptirler...

Bunların başlıcalarından biri ise çok sevdiğim İzmir'dir...

***

Ne zaman aklım karışsa,hayatın monoton gidişatının üretkenliğimi olumsuz etkilediğini fark etsem ,hele bir de Bahar gelmiş ise vururum kendimi yollara...

Uzaklaşmak isterim...Yollara karışmak...O,yollarda yeni insanlar tanımak...O, yollarda öğrenmek...

Sonra ?

Sonrası ; Bin şükürle,özlemle ve yenilenerek evime,şehrime,sevdiklerime  geri dönmek...

***

Nicedir aklımdaydı Alaçatı'ya gitmek.Ancak;Bu kez ne denizinin,ne güneşinin,ne dar sokaklarının,ne taş evlerinin,ne güzel gecelerinin peşine düştüm...

Amacım sadece bu yıl sekizincisi düzenlenecek olan geleneksel Alaçatı ot festivaline katılmak, ve yıllardır pek merak ettiğim pek çok kez dinlediğim bu festivalin ruhunu,rengini görmekti...

İyi ki gittim...

İyi ki gördüm..

İyi ki gezdim..

Hem İzmir'i hem de  tüm kalabalığına rağmen Alaçatı'yı doya doya yaşadım.

Çok güzel bir hafta sonu geçirdim...

***

İzmir'de, ilk durağım daha önce kenti görenlerin tahmin edeceği gibi İzmir Saat Kulesi oldu .1901'de inşa edilen Osmanlı Padişahı 2.Abdülhamit'in tahta çıkışını kutlamak amacıyla mimar Raymond Charles Pere'ye yaptırılan ,25 metre yüksekliğinde ve dört katlı olan  Konak Meydanının mücevheri,sevgililerin buluşma noktası olan İzmir Saaat Kulesinin estetik güzelliğini  gönlümce seyreyledim...

Sabahın ilk ışıklarında,güneş henüz doğmuşken  üstelik.

Meydanda ki seyyar satıcıdan Boyoz ve gevrek aldım...

Bilenler olacaktır: Boyoz İzmir'e özel bir çeşit Poğaça.Biraz yağlıca kabul etmem gerek. Haşlanmış yumurta ile beraber yer bu hamuru İzmirli'ler...Gevreklerde çıtır,çıtır..

İzmir gevreğinin Susamı azdır.İstanbul simitinden daha küçüktür.Onlar Gevrek der,simit yerine...

***

Bu gezim de İzmir, Konak 'da daha önce Asansör sokağı denilen sonradan adı Dario Moreno sokağı olarak değiştirilen  Cezayir asıllı Fransızşarkıcı  Dario Moreno'nun evinin bulunduğu ,Dario Moreno sokağını gezdim...Bu sokakta bulunan, kentin turistik bir durağı olan Asansör, 1907 yılında Musevi iş adamı Nesim Levi tarafından birinden diğerine 155 basamakla çıkılan Mithat Paşa Caddesi ve Şehit Nihat Bey Caddesine daha kolay ve hızlı ulaşılması için yaptırılmıştır.Asansörün yapılış hikayesi ilginç : Halit Rıfat Paşa semti uçurumlarla birbirinden ayrılmıştı.İki semt arasına Türklerin Karataş merdivenleri ,yukarı semtte yaşayan yahudilerin ise ''Devidasların Merdiveni''dedikleri merdivenler yapılmıştı.Merdivenmlerin üst kısmında Devidasların evi,alt kısmında ise Tüccar Levi'nin evi bulunurdu.Bir gün Baba Devidas merdivenlerden inerken bacağını kırdı.Nesim Levi ,Avrupa şehirlerinde gördüğü bir asansör yaptırmaya karar verdi.Asansörün tuğlaları Marsilya'dan getirildi.1907'de yapımı tamamlandı.1942 yılında satılıncaya değin Karataş Musevi Hastanesinin giderlerini karşılamak üzere geliri kullanıldı.Günümüzde bu  asansöre şehre  gelen turistler İzmir'in manzarasını seyretmek ve tarihi yapıyı görmek üzere akın ediyorlar..Burası sağlı,sollu eski Rum evleriyle sıralanmış dar ,sevimli ve tarih kokan  küçücük bir  sokak .Sokağın girişinde iki adet büst bulunuyor.Birin de Dario Moreno, diğerin de  ise Enrico Macias'ın heykelleri büst olarak  tasvir edilmiş.

Heykelin ardında bir beyaz duvar vardı.

Duvarda Dario Moreno'nun vasiyetinde yer alan şu sözler yazıyordu...

Canım İzmir,

İzmir,tatlı ve sevgili şehrim...

Birgün şayet

Senden uzakta ölürsem

Beni sana getirsinler.

Ama koynuna bırakırken

''öldü''demesinler

''Uyuyor''desinler koynunda...

Benin tatlı İzmir'im...

***

Ve Öğleden Sonra Alaçatı'ya vardım.Vardım deyip , sadece kendimden bahsetsem de ben bu geziye 3 yakın kız arkadaşımla çıktım.''Yalnızlık Allaha mahsus...''

Güzellikleri paylaşmak için her seyahate bir ya da bir kaç sevdiğinizle çıkın ki; Eğlenin,gülün...

Alaçatı ,aslında İzmir'in Çeşme ilçesine bağlı bir mahalledir.Tarihi taş evleri,rüzgar sörfüne imkan veren plajlarıyla ünlüdür.Son yıllarda epey popüler hatta pek  moda pek havalı  bir tatil beldesi de oldu.

Alaçatı, adını Alacaat denen bir Osmanlı aşiretinden almış.Osmanlı döneminde Alaçatı'da hem Rumlar hem de Türkler yaşardı.Rumca Alacaat kelimesi telafuzu zor olduğundan Alaçat adını almış.

2010 yılından bu yana düzenlenen Alaçatı ot festivalinde bölgede yetişen otlardan yapılan yemekler ve çeşitli ot çeşitleri tanıtılıyor.

Pazar yerinde Alaçatı'nın yerlileri el açması bol ege otları ile dolu taze ev yapımı börekler,zeytinyağlı yaprak sarmaları,ege'ye özel mezeler,tatlılar,kabak çiçeği dolmaları,taze kekik,bakla,dağ çilekleri,çağla,zeytin,zeytinyağı,zeytinyağlı,lavantalı çeşit çeşit doğal sabunlar,şerbetler,İstanbul'da yediğimiz  enginardan daha farklı ince kabuklu ve küçük enginar ve enginar kalbi satıyorlar pazar yerlerindeki küçük tezğahlarda.

Bunun dışında burada damla sakızı çok önemli.Damla sakızı reçeli de var,

damla sakızı macunu da.

Damla sakızlı kurabiyeleri de meşhur,damla sakızlı dondurmaları da.

Pazar yerinde adeta izdiham var.On binlerce insan Alaçatı'ya akın etmiş.

Bolluk,bereket dolu bir hasat zamanında yüzlerce yıl önce toprak anaya güneşe şükredilen bir Ortaçağ kasabasında düşlüyorum kendimi.Gözlerimi açtığımda karşımda on yedi yaşlarında dünya güzeli beyz şile bezi elbiselerini giymiş ,uzun kumral saçlarına mimozalardan taç yapmış kızlar görüyorum...El arabasında çiçeklerini balyalamış çiçeklerden taç yapıp satan 80 yaşlarında Ege köylüsü ''Alacaat'lı'' bir teyze de eşarbının üzerine takmış çiçek tacını....

Kalabalık ama herkes mutlu...

Herkesin dudağının kenarında bir tatlı tebessüm...

Herkes yardımsever...

Hiç kimse somurtmuyor...

Hiç kimse izdihamdan şikayet etmiyor..

İnsanlar çarpışıp kahkayla birbirlerine pardoon! deyip geçiyor yanıbaşımdan....

Eski Rum evlerinin olduğu sokakları geziyoruz..

Meyhaneler akşama hazırlanıyor..

Dar sokaklardan birinde ki  bir  Meyhane de  tek bir masa  bilhassa boş bırakılmış.

İçeriden sokağa  doğru yükselen bir şarkı...

Müzeyyen Senar ''Aşk gibi Sevda gibi Huysuz ve tatlı kadını söylüyor.

Bir kadeh,içinde beyz leblebi olan bir tabak ,bir kadeh  rakı ve Siyah beyaz bir Atatürk fotoğrafı görüyorum..

Meyhaneci el yazısıyla şöyle bir not düşmüş masanın üzerindeki kağıda:

''Sonsuza kadar Rezerve...''

Burada Ege'nin İzmir'in  kendine has ve bambaşka olan yaşam biçimi var.

Yavaş...

Telaşsız...

Özgür...

Bereketli...

Sıcak....

Akşam çöküyor...

Merkez de bulunan Alaçatı'nın simgesi  olan 1850'den kalma 4 adet yeldeğirmeninin olduğu küçük bir tepenin üzerinden gün batımını izliyorum...Güneşin en güzel battığı yer derler İzmir'e; Doğruymuş...

Yorgunluk kahvemi yudumluyorum bir yandan...

Sabah saatlerini düşünüyorum..Konak'ı,Saat Kulesini,Dario Moreno sokağını,Alaçatının Dar sokaklarını...Rengarenk Cumbalı ve güzel kapılı taş evleri,beyaz sabun kokan teyzelerin pazardaki hamarat elleiyle yaptıkları emek dolu her şeyi..

Tabiatı...Ülkemi...

Ataürk'ü, bir vakitler bu şehrin damadı olan  gökyüzü gözlü  fakat yalnız Efe'yi...

Kurduğu bu hoşluklarla ve çelişkilerle  dolu Cumhuriyeti...

Ve göklere bakıp diyorum ki; İyilik ve kötülük iç içe geçmiş bu topraklarda...

Güzellik ve çirkinlik,hürriyet ve esaret, Savaş ve Barış ....

İyi ki diyorum yaradana, iyi ki ;Bu ülkenin toprakların da doğmuşum .

Ve iyi ki onu bizlere nasip etmişsin...

Böylesi bir güzellik başka nerede bulunur du bilmiyorum...

Hem kusurlu hem kusursuz,hem naif,hem ilkel,hem vaatkar,hem hileli...

Güzel, akıl çelen ,neşeli,kahkahası  ve davetkar bakışlarıyla ile baş döndüren ve hürriyetini asla elinden alamayacağın aşık olduğun unutulmaz bir kadın gibi...

İzmir ...

ve onun  benzersiz,süprizlerle dolu olan en  küçüğü, kıymetlisi bir afacan sarışın,olan   oğlu ;

''Alaçatı...''

Canan Erol