Afganistan'ın Ankara Büyükelçisi Amanullah Ceyhun, iki ülke arasında 1 Mart 1921'de imzalanan Türkiye-Afganistan İttifak Antlaşması'nın 96. yıl dönümünde iki ülke arasındaki dostluk bağını ve diplomatik ilişkilerin nasıl inşa edildiğini değerlendirdi.

Ceyhun, Türkiye'de büyükelçi olmaktan büyük onur duyduğunu belirterek, "Ben gelmeden önce Sayın Cumhurbaşkanımız Karzai beni ofisine davet etti, 'Seni Türkiye'ye göndereceğim' dedi. Ben de, "Benim için Türkiye'de kendi milletimi temsil etmek, ikili ilişkileri canlandırmak ve geliştirmek çok büyük bir iftihardır" dedim. O sevgiyle, o duyguyla Türkiye'ye geldim. 4,5 sene nasıl geçti fark etmedim bile. Burada büyükelçi olmak hem çok güzel bir duygu, hem de çok güzel bir iş. Çünkü dost, kardeş bir ülkede ülkenizi temsil ediyorsunuz." dedi.

"İki ülkenin kaderi ve saadeti birbirinindir"

Moskova'da ilk dostluk ve kardeşlik anlaşmasına imza atan Afganistan Kralı Amanullah Han'ın Türk bayrağına, Türkiye'nin ilk Afganistan Büyükelçisi Fahrettin Paşa'nın da Afganistan bayrağına sarılı olduğu fotoğrafı gösteren Ceyhun, diplomatik ilişkilerin seyrini şöyle anlattı:

"Birinci Dünya Savaşı'nda Afganlar, Türk kardeşlerine destek olmak için geldi. Savaş bittikten sonra 1919'un ağustos ayında Afganistan bağımsızlığını kazandı. Bundan bir sene sonra da, Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale'de yüzbaşı rütbesiyle savaşan bir Afganı, Abdurrahman Samed Ali Afgani'yi, Ağustos 1920'de Afganistan Kralı Amanullah Han'a Türkiye temsilcisi olarak gönderdi. O zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) yeni kurulmuştu. Daha sonra TBMM'den bir heyet Moskova'ya gitti. Afganistan'dan da bir heyet Moskova'daydı. İki ülke arasındaki ilk anlaşma 1 Mart 1921'de yeni kurulan TBMM ile bağımsızlığını henüz ilan etmiş olan Afganistan arasında imzalandı. Bu dostluk ve kardeşlik anlaşmasıyla, Türkiye'yi tanıyan ilk ülke Afganistan oldu. Anlaşmada çok önemli bir cümle var: 'İki ülkenin kaderi ve saadeti birbirinindir.'"

"Afganistan'dan başka bir ülkenin bayrağını kendi eliyle çekmiş mi"

İkili ilişkilerin tarihin derinliklerinden geldiğini vurgulayan Ceyhun, "Henüz Türkiye Cumhuriyeti kurulmamıştı. Afganistan'ın büyükelçi olarak atadığı Sultan Ahmet Han, TBMM açılmadan önce 22 Nisan'da Ankara'ya geldi. Ankara'ya geldikten sonra 23 Nisan'da Meclis'e gitti, 24 Nisan'da da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün huzuruna çıktı ve güven mektubunu sundu. Güven mektubunu sunan ilk büyükelçi Sultan Ahmet Han'dır. Bazıları Rusya'nın Türkiye'yi tanıyan ilk ülke olduğunu söylüyor. Hayır Rusya değil, Afganistan ilk ülkedir." dedi.

Ceyhun, daha sonra Afganistan'ın Ankara Büyükelçiliğine ait ilk binanın Ulus'ta açıldığını söyledi.

Atatürk'ün 10 Temmuz 1921'de büyükelçilik binasına yaptığı ziyaretin fotoğrafını gösteren Ceyhun, "Gazi Mustafa Kemal Atatürk, TBMM Başkanı olarak büyükelçiliğe geldi ve Afganistan'ın bayrağını kendisi göndere çekti. Atatürk, Afganistan'dan başka bir ülkenin bayrağını kendi eliyle çekmiş mi? Çekmemiş. Bu bizim için çok kıymetli." diye konuştu.

Türkiye'ye gelen Afganistan Kralı Amanullah Han'ı Atatürk'ün 20 Mayıs 1928'de tren garında karşıladığı fotoğrafı da gösteren Ceyhun, Kral Amanullah'ın o ziyarette yaptığı bir konuşmada Atatürk'e "İki gözüm var. Biri Türkiye, biri Afganistan' dediğini hatırlattı.

Ceyhun, "Tarihe baktığımızda iki ülke liderlerinin ilişkilerimizi çok sağlam bir temel üzerine kurduğunu görüyoruz. Bizim dinimiz ortak. Müslüman ülkeleriz. Ortak bir kültürümüz var, halkların birbirine sevgisi var. Siz Afganistan'a gittiğinizde 'Ben Türk'üm' dediğiniz zaman sizi kardeş olarak görürler. Afganistan'da Türk bayrağı elinizde olduğu zaman güvenliğiniz sağlanmış demektir. İki ülke arasında böyle bir kardeşlik var." diye konuştu.

"Nerelisin diye soranlara 'Kayseriliyim' diyorum"

Türkçeyi 1993-94 yıllarında Türk Dışişleri Bakanlığının verdiği bursla gittiği kursta öğrendiğini belirten Ceyhun, daha sonra büyükelçi olarak Ankara'ya atandığında günlük hayatta nasıl pratik yaptığını şöyle anlattı:

"Eşimle Farsça konuşuyoruz. Ama mesela alışveriş yaparken Türkçe konuştuğumuz zaman bana 'nerelisin' diye soruyorlar. Ben de onlara 'Kayseriliyim' diyorum. Bana 'ama şiven biraz değişik' diyorlar, 'Yurt dışında kaldığımdandır' diyorum. Zaman zaman uyanıklık yapıyorlar, 'Kayseri'nin neresindensin' diye soruyorlar. Önceleri bu soruya nasıl yanıt verilir bilmiyordum. Bir gün bir Kayseri milletvekiliyle sohbet ederken bu durumu ona anlattım. O da bana Kayseri şivesiyle, 'Develi'denim' demeyi öğretti. Bundan sonra 'Kayseri'nin neresindensin' diye soranlara 'içindenim' demiyorum, 'Develi ilçesindenim' diyorum. Bu da hoş bir ortam sağlıyor, ayrıca pazarlık da yapabiliyorum. Onlar da 'pazarlık yapmandan Kayserili olduğun belli' diyorlar."