TEHLİKELİ GELİŞMELER 

HEDEF YALNIZCA İRAN MI?

14 Şubat günü Soçi’de Astana ortaklarının neler konuştuğunu, gündemin ağırlıklı maddelerinin neler olduğunu, bazı görüş ayrılıklarının olmasına rağmen, Türkiye, Rusya ve İran’ın Astana mutabakatına neden sadık kalmak zorunda olduklarını anlayabilmek için, Soçi Zirvesi’nin hemen bir gün öncesinde, ABD ve Polonya öncülüğünde düzenlenen Varşova Zirvesi’nin katılımcılarını ve acilen düzenlenen bu toplantının gündemini bilmek gerekir. 

13 Şubat’ta, Varşova’da gerçekleştirilen zirvenin gündemini ve amaçlarını bilmeden, 14 Şubat’ta Astana ortaklarının katılımıyla gerçekleştirilen Soçi Zirvesi sonuçları konusunda yapılacak yorumlar havada kalır. 

14 Şubat “Sevgililer Günü”nde gerçekleştirilen Soçi Zirvesi’nde, Astana ruhunu koruma konusunda duyarlılık gösteren Astana ortaklarının tutum ve davranışlarını, söylemlerini etkileyen en önemli etken Varşova Zirvesi olmuştur. 

Türkiye, Rusya ve İran açısından görülmesi gereken en önemli şey, Astana Sürecini yaşatma zorunluluğudur. ABD ve Polonya öncülüğünde düzenlenen Varşova Zirvesi’nin asıl hedefi Astana Süreci’ni dinamitlemektir

Astana ortaklarının cumhurbaşkanları Perşembe günü Soçi’de biraraya geldiler, Suriye konusunu konuştular. 

Astana ortakları olan Türkiye, Rusya ve İran’ın cumhurbaşkanları, 14 Şubat günü Soçi’de biraraya gelmelerinin en önemli yönü, Astana Süreci’nin kurumsallaşmış olduğunu ortaya koymasıydı.

ÜÇLÜ ZİRVEDEN 17 MADDELİK ORTAK BİLDİRİ

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in katıldığı Soçi Zirvesi sonrasında 17 maddelik ortak bir bildiri yayınlandı. Bildiride öne çıkan maddeler özetle şu şekilde:

“İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki durumu ayrıntılı şekilde incelemişler, ‘Heyet Tahrir Şam’ terör örgütünün bölge üzerindeki kontrolünü artırma girişimlerini reddederek bundan duydukları ciddi kaygıyı ifade etmişlerdir.

Suriye’nin kuzeydoğusundaki durumu ele almışlar ve ülkenin egemenliği ile toprak bütünlüğüne saygı gösterirken, bu bölgenin güvenlik, asayiş ve istikrarının temini için, mevcut anlaşmalar da dahil olmak üzere, faaliyetlerinde eşgüdüm yapmak hususunda mutabık kalmışlardır.

Anayasa Komitesi’nin oluşumunda mutabakat sağlanması ve üç garantörün çalışmaları temelinde Komite’nin usul kurallarına ilişkin olarak geliştirilecek tavsiyeler de dahil olmak üzere, Anayasa Komitesi’nin en kısa sürede kurulmasını hızlandırmaya yönelik kararlılıklarını teyit etmişlerdir.

Mültecilerin ve ülke içinde yerlerinden edilmiş kişilerin Suriye’de ikamet ettikleri asıl yerlere güvenli ve gönüllü olarak geri dönüşleri için gerekli şartların oluşturulması ihtiyacının altını çizmişlerdir.

Suriye sorununa ek olarak, son dönemde dünyada yaşanan gelişmeler ile farklı alanlarda yürüttükleri işbirliğini ele almışlar ve aralarındaki ortak ekonomik ve ticari işbirliğini güçlendirme kararı almışlardır.”

23 Ocak’ta Moskova’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile biraraya gelen Rusya Lideri Viladimir Putin, “Türkiye’nin, güvenlik kaygılarını Adana Mutabakatı (1998) çervesinde Suriye yönetimi ile görüşerek çözmesini” önermiş, “güvenli bölge” konusunda Türkiye’nin kaygılarını giderici net bir şey söylememişti. Putin’in bu tutumu Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, “En gerçekçi çözüm, ABD’nin çekileceği topraklara Suriye ordusunun girmesi olacaktır” söylemiyle birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin kafasındaki soru işaretlerini çoğaltan bir gelişme sayılmıştı. 

SONUÇ BİLDİRGESİNİN İÇERİĞİ ÖNCEDEN BELLİYDİ

14 Şubat’ta, Astana ortaklarının katılımıyla gerçekleştirilen Soçi zirvesi’nden nasıl bir sonuç bildirgesi çıkacağı, zirve öncesinde Ankara’yı ziyaret eden Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun konuşmasından belli olmuştu: “Uzmanlarımız 31 Ocak ile 2 Şubat tarihleri arasında Moskova’da ciddi bir çalışma gerçekleştirdi ve kilit sorunlar konusunda mutabakat sağlamayı başardılar. Özellikle İdlib ve Fırat’ın doğusuyla ilgili konuların üzerinde çalışma yaptılar.” 

Sonuç bildirgesindeki vurgulamalardan, Soçi Zirvesi’nde neler konuşulduğu, hangi Astana ortağının hangi konulara duyarlı oldukları anlaşılıyor. Soçi Zirvesi sonuçlarını, masada konuşulan konu başlıkları, tarafların bu başlıklar bağlamında dile getirdikleri beklentiler, amaçlarına ulaşmak üzere izledikleri politikalar ve Soçi Zirvesi sonrasında yayınlanan sonuç bildirgesi ve bu zirvenin bir gün öncesinde ABD, İsrail ve Sünni İslam ülkelerinin katılımıyla gerçekleştirilen Varşova Zirvesi çerçevesinde değerlendirmek gerekir. 

Zirve sonrasında yapılan basın toplantısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güvenli bölge konusunun Türkiye açısından önemini belirtirken, “Bu fikre Rusya’nın da olumlu yaklaşmasından memnuniyet duyuyoruz” diyerek,  Rusya ile Türkiye arasında bu konuda uzlaşma olduğunun altını çizmesi önemli bir saptamadır.  

İran Cumhurbaşkanı Ruhani’ni Kürtler konusunu dile getirirken kullandığı dilin Türkiye’yi rahatsız edebileceğini biliyordu, ama o da Suriye’de kalabilme gerekçesi açısından Kürtlere yaslanmak istiyordu. 

Astana ortakları yakın bir zamanda İstanbul’da yeniden biraraya gelerek durum değerlendirmesi yapacaklar. Bölgemizde Suriye sorununu çok aşan çok ciddi gelişmeler yaşanıyor. O nedenle, Soçi sonuç bildirgesinin değerlendirmesini bir başka yazıya bırakarak, bir başka önemli gelişmeye dikkat çekmek istiyoruz.

SOÇİ ÖNCESİNDE VARŞOVA ZİRVESİ

14 Şubat günü Soçi’de Astana ortaklarının neler konuştuğunu, gündemin ağırlıklı maddelerinin neler olduğunu, bazı görüş ayrılıklarının olmasına rağmen, Türkiye, Rusya ve İran’ın Astana mutabakatına neden sadık kalmak zorunda olduklarını anlayabilmek için, Soçi Zirvesi’nin hemen bir gün öncesinde, ABD ve Polonya öncülüğünde düzenlenen Varşova Zirvesi’nin katılımcılarını ve acilen düzenlenen bu toplantının gündemini bilmek gerekir. 

13 Şubat’ta, Varşova’da gerçekleştirilen zirvenin gündemini ve amaçlarını bilmeden, 14 Şubat’ta Astana ortaklarının katılımıyla gerçekleştirilen Soçi Zirvesi sonuçları konusunda yapılacak yorumlar havada kalır. 

Suriye sorununun geleceği hakkında herhangi bir öngörüde bulunabilmek için Varşova’da yapılan toplantıya hangi ülke temsilcilerinin katıldığını ve hangi konularda ne gibi kararlar alındığını bilmek gerekir. 

Astana ortakları, Soçi Zirvesi’nin bir gün öncesinde gerçekleştirilen ABD, İsrail ve Polonya ile birlikte Sünni İslam ülkesinin katılımıyla Varşova’da gerçekleştirilen zirvede neler konuşulduğunu ve ne gibi kararlar alındığını öğrenebilme konusunda yarış halindeydiler. 14 Şubat “Sevgililer Günü”nde gerçekleştirilen Soçi Zirvesi’nde, Astana ruhunu koruma konusunda duyarlılık gösteren Astana ortaklarının tutum ve davranışlarını, söylemlerini etkileyen en önemli etken Varşova Zirvesi olmuştur. 

VARŞOVA ZİRVESİ’NDE KİMLER NELER KONUŞTU?

 Varşova Zirvesi, Astana Süreci’ni torpillemek isteyenler tarafından organize edilmişti ve 13 Şubat tarihi ve Varşova özellikle seçilmişti. 

Varşova Zirvesi davetlileri başta İsrail olmak üzere, Körfez Ülkeleri’ydi, petrol sahibi Müslüman Araplardı, ama çağrılanlar arasında Filistin yoktu. Rusya, bir dönemin ünlü Varşova Paktı’nın merkezinde yapılan zirveye katılmayacağını çok önceden bildirmişti.

Varşova Zirvesi’nin ana gündem maddesi İran’dı; zirvede İran’a yapılması planlanan operasyonun ana hatları konuşuldu. Toplantıyı düzenleyenlere göre “Şii İran, Suriye’de elde kazanımlarla oluşturduğu Irak sınırından Lübnan’a uzanan ‘Şii Kuşağı’  nedeniyle, İsrail için olduğu kadar, Sünni İslam ülkeleri için de ciddi bir tehditti.” O nedenle, İran’a karşı düzenlenecek operasyonlara, özellikle petrol sahibi Sünni İslam ülkelerinin destek vermeleri isteniyordu. Yani, İran’a atılacak her bombanın, her kurşunun faturası, personel giderleriyle birlikte Sünni İslam ülkelerinin önüne konacaktı. 

Varşova Zirvesi’nin ana gündemi olan ve İran’ı hedef alan operasyon hazırlıklarına başka açıdan bakıldığında, ABD, Çin’in en büyük enerji tedarikçisini vururken, Amerika’nın korkulu rüyası haline gelen Yeni İpek Yolu’nun yolunu çok önemi bir noktada keserken yapacağı harcamaları petrol zengini Sünni Arap ülkelerinin ödemesini istiyordu. Petrol zengini Arap ülkelerinin birikimlerinin önemi bir kısmı Amerikan bankalarında olduğuna göre, bu öneriye “Hayır” diyebilme şansları var mı? 

Bu filmi daha önce de izlemiştik, hatırlayacaksınız.. “Senin 19. Vilayetin sayılır, girebilirsin; bizce bir sakıncası yok” denilerek Kuveyt’e sokulan Irak Lideri Saddam, “Bağımsız bir ülkeyi işgal etti” gerekçesiyle, ABD öncülüğünde oluşturulan Batılı koalisyon güçleri tarafından tepelenmiş, ABD silah sanayiinin Kuveyt çöllerinde eritilen 10 yılık silah stokunun faturası da, Kuveyt Emiri’nin önüne konulmuştu. Kuveyt’in petrol kuyularının geliri, onlarca yıl, bu borcu ödeyebilmek için ABD’li petrol şirketlerinin kasalarına akmıştı.

HEDEF YALNIZCA İRAN DEĞİL

Görünürde, “Sünni İslam ülkelerine yönelik Şii İran tehdidini ortadan kaldırmayı” hedeflediği izlenimi oluşturmasına rağmen, aslında ABD’nin korkulu rüyası olan Bir Yol, Bir Kuşak, yani Çin’in Yeni İpek yolu’nun önünü kesmeyi hedefleyen bu operasyonun giderlerini karşılama görevi bu defa tüm Sünni İslam ülkelerine dağıtılıyor. Varşova Zirvesi, bölge barışını da, küresel barışı da ciddi olarak tehdit eden bir hazırlığın habercisidir. 

Rusya da, Çin de İran’ı hedef alan hazırlıklardan son derece rahatsız. Çünkü Pentagon’un hedefinin yalnızca İran olmadığı net olarak biliniyor. Bizler, Mart’ta yapılacak yerel seçimlere gereğinden fazla yoğunlaştığımızdan, yanı başımızda yükselmekte olan bu tehlikenin, ne gibi sonuçlar üretebileceği kestirilemeyen bu gelişmenin boyutunu görmekte zorlanıyoruz. 

KÜRESEL BARIŞ AÇISINDAN ASTAN SÜRECİ’NİN ÖNEMİ VE NURSULTAN NAZARBAYEV

Bütün bunlar dikkate alındığında, Soçi Zirvesi’nden Astana ortaklığına daha sağlam vurgu yapan bir sonuç bildirgesi beklenirdi. 14 Şubat’ta yapılan Soçi Zirvesi’nin sonuç bildirgesinin satır aralarında, bu yönde duyulan kaygıların izlerini görebiliyoruz. Soçi Zirvesi’nin bu eleştiriler dili, organizasyonu, uygulanma yöntemleri açısından siyaset tarihinde bir başka benzeri olmayan bir işbirliği modeli olan Astana Süreci’nin ruhundan kaynaklanıyor olabilir.

Türkiye, Rusya ve İran açısından görülmesi gereken en önemli şey, Astana Sürecini yaşatma zorunluluğudur. ABD ve Polonya öncülüğünde düzenlenen Varşova Zirvesi’nin asıl hedefi, Astana Süreci’ni dinamitlemektir. Hesaplarımızı bu gerçek çerçevesinde yapmamız gerektiğini hatırlatırken, Astana Süreci’nin mimarı, tarihin akışını değiştiren bilge devlet adamı Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’i saygıyla anıyoruz.