Suudi gazeteci Cemal Kaşıkcı’nın kaybolmasının üzerinden neredeyse bir hafta geçti, her ne kadar öldürüldüğüne yönelik güçlü deliller olduğu söylesen de akıbeti hala bir muamma ve aydınlatılmayı bekliyor.. Ve eğer iddialar doğruysa bu cürmü işlemek için hangi odakların bir araya gelip neden nasıl bir işbirliği yaptığı tartışma ve merak konusu.. Her geçen gün hakkında yeni bir bilgi, yeni bir iddia ortaya çıkan Kaşıkcı meselesi aslında soğuk savaş yıllarında ancak görülebilecek bir casusluk ve suikast girişimi.. Biz de bu meselenin diplomatik ve hukuki boyutunu irdelemek adına uzmanlara sorduk;

Ortadoğu Uzmanı Ali SEMİN ile meselenin siyasi diplomatik boyutunu ele aldık,

 Öncelikle siz bu skandalı nasıl görüyorsunuz, ilk izleniminiz ne oldu?

Aslında devletlerin diplomatik misyonlarının oldukları ülkelerde kendi vatandaşlarını korumak zorundalar. Yani büyükelçilikler veya konsolosluklar bulundukları ülkelerde vatandaşlarının güvenliğini sağlamaları gerekirken Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerin genellik böyle bir geleneği yoktur. Herhangi bir Arap ülkesinin vatandaşı olup herhangi bir elçiliğinize giderseniz normal işleriniz bile zor çözebilirsiniz. Bu konular gelenektir. Bu tür skandallar bu ülkelerin kendi vatandaşlarına bile güven vermediğinin bir göstergesidir.

Türkiye’de gerçekleşmesi hasebiyle olayın görünen yüzü dışında başka bir plan ya da mesaj var mı?

Türkiye’nin planlanarak seçildiğini söylemek çok zor. Çünkü Kaşıkçı’nın Türkiye’deki Suudi başkonsolosluğuna müracaat sebebi Türk vadandaşıyla evlenmek istediği içindir. Bu nedenle eğer ki başka bir ülkede de böyle bir durumu olsaydı aynı şeyler yaşanabilirdi. Türkiye’de yapılması üzücüdür tabiki

Krallık devri bitti tek yol demokrasi diyen darbelere karşı duran, reform adı altında yapılan yolsuzluk ve uygulamaları çok ağır dille eleştiren, Suudi yönetimine muhalif duruşu eleştirel söylemleriyle tanıdığımız Kaşıkçı'nın elinde bir bilgi belge bulundurduğu ihtimali olabilir mi, zira başıma bir şey gelirse diye nişanlısına talimat vermesi uyarması  korktuğu bir şeyler olduğunun göstergesi olabilir mi?

Kaşıkçının elinde herhangi bir belgenin olup olmadığını bilmiyoruz. Ayrıca konsolosluğa girerken telefonunu bile yanına almamıştır. Eğer ki yaşıyorsa bilgi amaçlı bazı belgeleri Suudi’ler Kaşıkçı’dan isteyebilir. Sonuçta muhalif bir gazetecidir ABD’nin Körfez’deki rejimleri de devirmek istediği gibi bilgilerin kaşıkçıdan sorulabilir

O gün kameraların çalışmıyor olduğu açıklamasını nasıl değerlendirirsiniz peki?

Üstelik 4 gün sonra da Reuters ekibini Konsolosluğu gezdirip göstermeleri, dalga geçer gibi..

kameraların o günü çalışmamasının Kaşıkçı’ya karşı planlı bir tutuklama veya katletme olabilir diye düşünüyorum. Çok planlı bir oyundur kaşıkçının olayı!

O gün dışardan 2 özel jetle gelen 15 kişilik grubun 2 saat süreyle kalıp konsolosluktan ayrılması sonrasında aynı güngeri dönüp birinin Mısır, diğerinin Dubai’ye inmesi için ne söylersiniz?, bu operasyon için tek bi elden çıkma diyebilir miyiz yoksa başka ortak müdahaleler söz konusu olabilir mi CIA, BAE gibi?

Suudi’lerin tek başına planladığını söylemek zordur. Aslında şu soru sorulmalıdır. Eğer ki kaşıkçının öldürülmesi planlamışsa 15 kişilik bir ekibin gelmesine ihtiyaç yok. Güvenlik ve stratejik açıdan baktığımızda bu tür muhaliflere genellikle 3 kişilik ekiple bile suikast yapılabilir. Ancak büyük ihtimalle bu 15 kişilik ekip kaşıkçıyı tutuklayıp Arabistan’a götürmek istendiğini tahmin ediyorum

Son olarak uuluslararası hukuk boyutunu hukukçu uzman konuğumuzla konuştuk fakat siyasi açıdan Ankara&Riyad diplomasisi bu süreçten nasıl etkilenir?

Bu olayın Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerine olumsuz yansımaları elbette ki olacaktır. Çünkü sıra dışı bir olayla karşı karşıya kaldı Türkiye. Ancak Ankara-Rıyad ilişkilerine siyasi ve ekonomik anlamda orta veya uzun vadeli bir krize dönüşeceğini söylemek doğru olmaz. Türkiye hukuki kanallar üzerinden soruşturup araştırması gerekecektir.

TÜRKAD (Türkiye Adalet Araştırmaları Derneği) Başkanı Av. Mehmet Sarı ile de hukuki boyutunu değerlendireceğiz..

Öncelikle siz bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz bu skandalı?

Öncelikli olarak bir gazetecinin konsolosluk gibi diplomatik muafiyet alanında kaybolması uluslar arası hukuk bakımından kabul edilir bir durum değildir. İlgili devlet bakımında bu durumun açıklanması ve gelişen olaylara ilişkin açık ve net bir şekilde bu durumu izah etmesi gerekmektedir. Bu ilgili devlete karşı yabancı misyon şeflerinin sadakat yükümlüğü kapsamındadır. Ayrıca başkada görev ifa eden yabancı misyon şefleri olan büyükelçi, konsolos ve çalışanlarının iç hukuka uygun davranma mecburiyetinden ileri gelmektedir. Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğunda bir gazetecinin akıbeti hakkında bilgi alınamaması çok önemli bir uluslararası problemdir. 

Bu sürece Türk yargısının müdahale yetkisi var mı? Türk kanunları uygulanabilir mi yani?

Viyana sözleşmesi dahilinde nasıl bir süreç izler?

18 Nisan 1961 Tarihli Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Konvansiyonu ve 24.04.1963 Tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkındaki Konvansiyon gereğince; konsolosluk ve büyükelçilik binalarının, ikametlerinin, araçlarının ve her türlü evrakının muafiyet kapsamında olduğunu belirtmemiz lazım. Dolayısı ile konsolosluk binaları bir imtiyaz alanı olarak uluslar arası sözleşme ile koruma altına alınmış olup yerel güvenlik görevlilerinin müdahale ve soruşturma alanı dışındadır. Bu sebeple Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’nda CMK kapsamında bir arama, delil tespiti yapılması ve güvenlik tedbirlerinin alınması ancak ilgili devletin izin vermesi ile olabilecektir.

Diplomatik dokunulmazlık geçerli olur mu peki?

Diğer önemli husus, konsoloslar muavinleri ve çalışanları dışında üçüncü kişiler tarafından konsolosluk binası ve eklentisinde bir suç işlenmesi durumunda yerel güçlerin soruşturma açması önünde herhangi bir engel söz konusu değildir. Çünkü konsolosluk binaları mülkiyet bakımından ilgili ülkenin bir parçası ancak uluslar arası sözleşmelerle tanınan muafiyet gereğince yargı muafiyeti bakımında mahalli idarenin dâhili söz konusu değildir. Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğunda konsolos ve maiyeti dışında başka kişiler suç işlemişse haklarında doğrudan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma yapabilecektir. Tabi konsolosların bizzat ağır suçlara karışması durumunda da konsoloslar bakımında da soruşturma yapılabilecektir. Bu husus YCGK 25.02.1997 tarih ve 1996/6-305 E. Ve 1997/21 K. İç. Sayılı içtihadında açıkça vurgulanmıştır.

Eğer iddialar doğrulanır, infaz kesinleşirse uluslararası hukuk alanında hangi adımlar atılabilir?

Suudi asıllı gazeteci Cemal Kaşıkçı eğer basın yayında ifade edildiği gibi konsolosluk içinde öldürülmüşse bu takdirde bunun devletlerarası siyasi sonuçları olması pek tabi olabileceklerdir. Diğer yönüyle de konsolosun olaya dâhili var ya da ihmali söz konusu ise bu takdirde konsolosun “persona non grata” istenmeyen kimse ilan edilmesi de devletin siyasi tercihi olarak gözükmektedir. Ayrıca uluslar arası girişimlerin olması da beklenen şeydir.