ABD Başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın, beraberindeki heyetle Ankara ziyareti bugün itibariyle gerçekleşti, kendisi Cumhurbaşkanı Sözcüsü Kalın ile yaptığı 2 saat 10 dk’lık görüşme sonrası dönmüş olsa da heyet temaslarını sürdürüyor. Masada Suriye’nin geleceğine dair kritik konular ele alındı elbette. John Bolton’un Ankara ziyareti öncesi İsrail’de yapmış olduğu ‘ABD askerleri, Suriye’nin kuzeyindeki Kürtleri korumaya yönelik bir anlaşma olmadan çekilmeyecek’ şeklindeki skandal açıklama sert tepkilere neden olmuştu. Peki ABD heyetine verilen mesajlar ne yönde oldu, bölgeden çekilme konusunda bir yavaşlama söz konusu mu? Gündemlerinde PKK/PYD/YPG’yi sürekli korumaya almak ve meşrulaştırmaya çalışmak olan ABD, Türkiye’nin endişelerini belirttiği konulara dair önümüzdeki günlerde nasıl bir adım atacak, bu oyalama taktiği daha ne kadar sürecek? Münbiç’te yapılması planlanan harekata dair gelişmeler ne yönde ilerliyor? Türkiye’nin bundan sonraki süreçte DAEŞ’le mücadele stratejisi ne olacak? Merak edilen tüm bu konuları Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayyar Arı ile konuştuk..

 

Hocam ABD heyetiyle temaslara geçmeden önce Bolton’un Pazar günü İsrail’de yaptığı talihsiz açıklamayla başlamak istiyorum, siz yeri ve zamanlaması hasebiyle nasıl değerlendiriyorsunuz? Kalın, Bolton’a verdiği iki dosyadan birinin YPG/PYD terör örgütünün Suriye’de işlediği suçlar ve insan hakları ihlalleriyle ilgili olduğunu belirtti.. Peki, neyin ne olduğunu bildikleri halde gündemlerinde sürekli PKK/PYD’yi aklamak korumak ve meşrulaştırmak olan bir ABD için bu bilgilerin bir karşılığı var mı, ne dersiniz?

İki şeyi birbirinden ayırmak gerekir, birisi Türkiye'nin bölgede ve küresel siyasette artan önemi ve rolü ve bununla beraber giderek Rusya ve İran'la İlişkilerinin somut karşılıklı kazanımlarla derinleşmesi ve dolayısıyla Türkiye'yi kaybetme endişesi ki bu çerçevede Türkiye'yi bu denklemden uzaklaştırmak yeniden Abd ve batının sadık bir müttefiki haline getirmektir. Bunu yaparken bölgesel stratejiden de vaz geçmemek yani Kuzey Irak gibi kuzey Suriye'de de benzeri bir yapı oluşturmak stratejini hayata geçirmek istiyorlar. Bu bağlamda Trump'ın çekilme açıklaması aslında bu gerçeğin birinci kısmıyla, güvenlik bürokrasisinin son girişimleri ise stratejinin ikinci kısmıyla ilgilidir. Aslında bize ve pek çok kişiye mantıksız gibi görünen Trump'ın açıklamalarının arkasındaki rasyonalite aslında buydu. Bunu yaparak Türkiye'yi aynı zamanda hem Rusya ve İran'dan uzaklaştırmak belki de bu ülkelerle bir rekabet ve çatışmanın içine sokmak istiyorlardı. Tabii ki aynı zamanda bölgedeki çok sayıda Arap ülkesiyle. Çekilme gündeme geldikten sonra başta Mısır ve BAE'nin Suriye ile ilişkilerini hızla düzeltmeleri Türkiye'ye karşı yeni bir cephe açma çabasından başka bir şey değildir. Daha doğrusu bir çekilme olacaksa bunun Türkiye'ye olası maliyetini olabildiğince artırmak istiyorlar. Hem DEAŞ'la mücadelenin içine sokmak hem de PYD'yi koruma politikalarından vaz geçmemek. Bu Türkiye'nin yiyebileceği bir numara değildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tepkisi aslında oyunu gördük mesajıydı. Amerika tarafının tam bir şokta olduğunu düşünüyorum. 

Peşine hemen şunu sormak istiyorum, ABD’nin PYD saplantısında temel strateji nedir sizce? Bölgede garnizon bir devlet kurma amacını biraz açalım mı?

Garnizon devlet(ler) derin ABD'nin son otuz yıllık belki de daha eskiye 1980'lerde başlayan bir politikasıdır. Esasında daha da geriye gidip Kürt kartı üzerinden bölgeyi istikrarsızlaştırma politikasının 1940'larda başladığını söylersek abartmış olmayız. Çünkü bunu en iyi bilen bu konuda derin bir hafızaya sahip olan bu bölgede defalarca bu amaçla kullanılmış ve sonra da yüzüstü bırakılmış olan Kürt halkı bilir. Aslında son çekilme açıklamasının yarattığı panik ve dağılma hali de aslında geniş kesimlerde yine mi sorusunun sorulmasından kaynaklandı. Çünkü bu defa çok daha geniş bir lobi bu projeye ümit bağlamıştı. Sadece İsrail ve bazı Avrupa'lı ülkeler değil aynı zamanda Türkiye'yi ancak bölerek ve parçalayarak durdurabileceklerini hayal eden bölgedeki bazı Arap ülkeleri de bu projenin peşine takılmışlardı. O nedenle İran'ın etkisinin artması olasılığını bir tarafa bırakıp İran'ın müttefiki olan Suriye rejimiyle iş tutmaya çalışıyorlar ve Türkiye karşıtı bir cephe oluşturma endişesiyle hareket ediyorlar.

Çekilme konusunda bir yavaşlama söz konusu mu? Bölgedeki ABD üslerinin boşaltılması veya yerel unsurlara devredilmesi noktasında, PYD’ye verilen silahların toplanması konusunda verilen beyanların ve sürecin zorluğunun ötesinde kararlılık anlamında güçlü bir irade görüyor musunuz? Bu süreç nasıl işleyecek?

Çekilme konusunu olabildiğince uzatmak isteyecekler. Bunun nedeni de ifade ettiğim gibi bu konuda söz konusu dirençten kaynaklanıyor ve bir anlamda Türkiye'yi ikna etmeye çalışacaklar. Türkiye'yi buradaki oluşturmaya çalıştıkları statükoyu kabule zorlamayı düşünüyorlar. Ancak mümkün olmadığını Türkiye'nin Kürtlerle pyd/pkk arasına kesin bir çizgi koyduğunu anlamak zorunda kalacaklar. Türkiye şu anda mevcut ilişkileri çerçevesinde zaten Suriye'de operasyon yapabilme imkanına sahip olduğundan fazla bir endişesi yok. Aslında Amerikan tarafını rahatsız eden de bu durum. Yani Türkiye'nin kendi pozisyonunun farkında olmasından kaynaklanan özgüveni ve rahatlığı Amerika tarafını çok rahatsız ediyor. Türkiye, sizin de belirttiğiniz gibi bir çekilme olacaksa bununla beraber pyd varlığını güçlendirici politikalardan da vaz geçilmesini istiyor. Çünkü Türkiye'yi endişelendiren sınır hattındaki Kürt varlığı değil, aksine bu bölgede bir takım yabancı güçlerin projelerine hizmet eden ve onlar tarafından kullanılan terör yapılanmasıdır. İşte bu nedenle bu süreçte PYD'ye verilen silahların toplanması meselesine büyük önem veriyor. 

Kalın, ‘Amerikalılarla görüşmemizde bir tampon bölge, bir harita, sınır hattı konuları gündeme gelmedi’ dedi ama ilerleyen süreçte sınır hattında bir tampon bölge mümkün mü? Bu, terörle mücadeleye nasıl etki eder. ABD’nin samimiyetsiz tavrını, oyalama taktiğini ve bunun sürdürülebilirliği konusunda neler söylersiniz?

Zaten Amerika'daki John Bolton'ın da içinde bulunduğu güvenlik bürokrasisinin çabası Türkiye'yi sınırlı bir bölgeyle yetinmeye ikna etmekti. Trump'ın çekilme açıklaması ilk etapta bu politikanın yeniden gözden geçirilmesini gerektirdi. Bir tampon bölge ya da güvenli bölge demek doğru olmayabilir, bana göre Afrin ve el-Bab modeli şeklinde ilerleyebilir, belli bir bölgenin kontrol edileceği bir operasyon ve sonrasında yönetim yerel unsurlara bırakıp güvenliğin sağlanmasına ve hayatın normale dönmesine yardım etmek

Münbiç harekatına dair öngörüleriniz neler, askeri tahkimatın %90’ı gerçekleşmiş durumda bildiğim kadarıyla, öte yandan Rus askeri de Münbiç’tedevriyede..

Türkiye Münbiç operasyonunda oldukça kararlı, sadece bir zaman meselesi olduğu anlaşılıyor. Amerikalı ekipte ABD Genel Kurmay Başkanı Dunford da vardı ve görüşme Bolton ayrıldıktan sonra da devam etti. Öngörülen takvimin üzerinden iki defa 90 gün geçti. Dolayıyla yeni bir takvimden ziyade bence ayrıntılar görüşülüyor. Rusya'nın devriyeye başlaması ise Türkiye'ye Rusya tarafından küçük bir hatırlatma niteliğinde, yani ben buradayım bana ihtiyacın olabilir, şeklinde bir mesaj içeriyor.

Son olarak Türkiye’nin Suriye’de DAEŞ ile mücadelede planı ne? ABD çekilme kararını, bölgede DAEŞ’i Türkiye’ye havale ederek almıştı malum, sınır hattında DAEŞ varlığı bulunmadığına göre daha derinlerde bir harekat söz konusu olabilir mi ilerleyen süreçte? Kaldı ki DAEŞ’i çıkaran da maymuncuk gibi belli noktalara yönlendiren de kendileri değil miydi, şuan bölgede DAEŞ’in varlığından ne derece söz edilebilir o da bir muamma?

ABD tam çekilme gerçekleştirirse ve PYD'ye verilen silahların toplanması da dahil bu yapıya verdiği desteği sonlandırsa Türkiye de sınırından 250-300 km uzaktaki bu yapıyla mücadele eder veya edebilir.