Saygıdeğer Önce Vatan Gazetesi okurlarım, kış mevsiminin tam içinde bulunduğumuz bu aylarda, maalesef gripal enfeksiyonlar kendini fazlasıyla hissettirir olmuştur. Biliyoruz ki genellikle gripal enfeksiyonlar sonrasında, vücudun direncinin düşmesi ve mikroorganizmaların ciğerimizi irrite etmesi sonucu tıp dilinde pnömoni olarak ifade edilen zatürre hastalığı şekillenmektedir. Bu hastalık kısaca akciğerlerin bakteri, virüs, riketsiya gibi farklı mikro organizmalar veya kimyasal bazı unsurlarla ya da yabancı maddelerle ihtihaplı, irinli bir hal alması durumudur. Tıp literatüründe zatürre, anatomik şekillerine göre lober ve lobüler olarak değerlendirilmektedir. Lober zatürrede akciğerin bütün bir lobu yaygın olarak iltihaplanmış durumdadır. Daha ziyade çocuk ve yaşlılarda rastlanan lobüler, diğer adıyla bronko pnömonilerde, ihtihap yer yer odaklar halinde olup, bronşiyoller de iltihaba iştirak etmiş vaziyettedir. Lober pnömonilerin çoğu pnömokok denen mikro organizmalar tarafından  meydana getirilmektedir. Bronkopnömoniler; kronik, boğmaca, grip, kızıl, difteri, tifo gibi hastalıkların seyri sırasında meydana gelmektedir. Kaşeksi, ihtiyarlık, raşitizm, beslenme bozuklukları, müzmin ishaller, müzmin nefrit, dolaşım yetmezliği bronkopnömoniler için zemin hazırlamakta ve rahatsızlıklara neden olmaktadır. Pnömoniler (Zatürreler), genellikle 3 gurup altında incelenmektedir. Bunlardan biri bakteriyel zatürredir. Bu tür zatürrelerin farklı dört gurubundan söz etmek mümkündür. Bu dört guruba ait bilgileri sizler ile paylaşmak istiyorum. Şöyle ki; Pnömo koksik zatürre lober zatürrelerin belirgin bir örneğini oluşturmaktadır. Pnömokoklar, normal kişilerin boğazında hastalık yapmadan uzun zaman bulunabilirler. Zatürre, özellikle kış mevsimlerinde daha fazla görülmektedir. Bunun nedeni ise, grip ve nezle gibi virüs enfeksiyonlarının bu mevsimde daha sık görülmesi ve virüslerin boğaz mukozasını hasara uğratarak, zaten boğazda mevcut olan pnömokokların girişlerine kolay imkan tanımasıdır. Pnömokokların birçok insanın boğazında mevcut olmasına rağmen hastalığın seyrek görülmesi, bu mikroorganizmaların akciğerlere kadar ilerlemesini engelleyen kuvvetli bir engelleyici sistemin varlığından kaynaklanmaktadır (mukus salgısı, epiglot refleksi, lenf akımı vs.). Bu mekanizmanın soğuk etkisi, alkol, morfin, narkoz gibi nedenlerle bozulduğu durumlarda boğazdaki pnömokoklar akciğerlere kolayca inme fırsatı bulmaktadırlar. Akciğerlere inen pnömokoklar ödem oluşturup, çoğalmaya başlayarak hastalık tablosunu şekillendirmektedir. Genellikle hastalık ansızın başlamaktadır. Başlangıç belirtileri, titreme baş ağrısı, hızla yükselen ateş, başlangıçta kuru bir öksürük ve sonrasında az miktarda yapışkan ve paslı bir balgam çıkmasıyla sürmektedir. Baş ağrısı, huzursuzluk, uykusuzluk ve ruhsal bozukluklar sık rastlanan belirtilerdendir. Nefes darlığı da bu dönemde sık görülür. Ağır seyreden tablolarda ölüm yaklaşık bir hafta içinde gerçekleşmektedir. Zatürreli hastanın görünümü ağır bir hasta görünümü sergilemektedir. Hasta kişi çok terlemekte, yüzü kırmızı, hafifçe morumsu ve ıstırap doludur. Muayene esnasında, akciğerlerde zatürre ile ilgili anormal bulgular ve sesler tespit edilir. Nabız sayısı, ateşle birlikte artmıştır. Kandaki lökosit (akyuvar) hücre sayısında artış görülmektedir. Akciğerlerin röntgenle tetkiki, teşhise oldukça yardımcı olmaktadır. Balgamın mikroskobik muayenesi de önemlidir. Lober pnömoninin başlıca komplikasyonları; zatülcenp, ampiyem, kalp zarları iltihapları, menenjit, akciğer apsesi, eklem iltihabı, karın zarı iltihabı, tükürük bezi iltihabı ve nadir olarak da ikterus (sarılık) ve böbrek yetmezliğidir. Streptokoksik zatürre ise genellikle bronkopnömoni (Lobüler pnömoni) tarzında görülmektedir. En çok grip ve kızamık gibi solunum yollarının viral enfeksiyonları sırasında ortaya çıkmaktadır. Hastalığın seyri esnasında ampiyem (akciğer zarları arasında iltihap birikmesi) sık olarak görülmektedir. Hastalığın başlangıcı sinsi olup, morarma, aşırı terlemeyle beraber görülen düzensiz seyreden yüksek ateş, bulantı ve kusma belirgin semptomlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Hastalığın gidişi, pnömokoksik zatürreden daha ağırdır ve ölüm riski daha fazladır. Stafilokoksik zatürre pronkopnömoni tarzındadırlar. En fazla grip komplikasyonu olarak ortaya çıkarlar. Yeni doğanlarda ve süt çocuklarında, büyük çocuklara ve erişkinlere oranla daha fazla görülür. Nadir görülen bir zatürre türüdür. Çok sayıda apselere, bronş genişlemelerine ve akciğer fibrozisine bu tür zatürrelerde fazla rastlanır. Hastalığın başlangıcında çok defa boğaz ağrısı, öksürük, kırıklık vardır. Sonra ekseriya titreme, yüksek ateş, nefes darlığı, morarma, şiddetli yan ağrısı, terleme ortaya çıkar, öksürük şiddetlenir, kanlı ve iltihaplı balgam çıkmaya başlar. Ağır vakalar tedavi edilmediği takdirde birkaç gün içinde ölüm şekillenebilmektedir. Bakteriyal zatürenin dördüncü tipi olan friedlaender zatürre daha ziyade Lober veya lobüler tarzında olup, nadir görülmektedir. Erken teşhis çok önemlidir Aksi takdirde tedavi edilmeyen hastaların % 80'inde ölüm gerçekleşebilir. Bakteriyel zatürrelerin tedavisinde ilk yapılacak iş, zatürrenin nedenini tespit edip, gerekli olan ilacın yani tedavinin uygulanmasıdır. Ayrıca yatak istirahati, iyi bir bakım çok gereklidir. Hastalar önceleri sulu, sonraları yumuşak gıdalarla beslenmelidirler. Vücudun yan kısımlarındaki ağrıya karşı yüksek dozda kodein ve diğer ağrı kesiciler verilir. Sıcak uygulaması da yarar sağlar. Zatürre tedavisinde en etkili antibiyotik ise penisilindir (penisilin testi yapılması gerekir). Böylelikle zatürre sonucu ortaya çıkabilecek komplikasyonlar da tedavi edilmektedir.  İkinci tip zatüre ise virüslerin etken olduğu zatürredir. Viral zatürrelerin bir kısmı grip, çiçek, suçiçeği, kızamık, lenfositler koryomenenjit, enfeksiyöz mononükleoz, bulaşıcı sarılık gibi bilinen bir virüs hastalığının seyri sırasında meydana gelmektedir. Primer tipik zatürrede etken, gerçek bir virüs değildir. Ancak hastalık tablosu, viral zatürrelerin bir benzeri gibidir. İnsandan insana tükrük damlacıklarıyla bulaşmaktadır. Hastalık daha ziyade okul, kışla gibi sıkı bir temas halinde yaşayan toplu insan guruplarında görülmektedir. Kuluçka süresi 2-3 hafta kadardır. Hastalık baş ağrısı, kırıklık, iştahsızlık, nezle, farenjit ve anjinle veya sadece ateşle sinsi olarak kendini göstermekte ve bundan sonra öksürük nöbetleri ve tahriş öksürüğü başlamaktadır. Ancak ölüm riski düşüktür. Tedavide, tetrasiklin, kodein, ağrı kesiciler verilmekte, sağlıklı beslenme ve istirahat önerilmelidir. Üçünçü grup zatüre Q Hummasının etkeni ise riketsiyalardır. Kenelerin dışkısı ile veya bu bulaşık dışkının kurumuş tozları ile bulaşmış olan et ve derilerle uğraşan insanlarda meslek hastalığı olarak değerlendirilmektedir. Mikrobu taşıyan keneler vasıtasıyla sığırlara, keçi ve koyunlara geçerek, bunlarda gizli bir hastalık meydana getirdiği ve bunların sütleri veya süt ürünleriyle de insanlara bulaşabildiği literatürlerde yer almaktadır. Muayenede belirgin önemli bir bulgu görülmez. Ancak, çekilen filmlerde yer yer zatürre odakları görülür. Hastalığın tedavisi sonucu hastalık şifa, yani iyileşme ile sonuçlanmaktadır. Ölüm ise çok nadir olarak gerçekleşmektedir. İyileşme süresi haftalarca sürmekte ve hastalar kendilerini bu süreçte çok halsiz, bitkin hissetmektedirler. Kesin teşhis mikro organizmanın balgam veya kandan elde edilmesi veya özel testlerle tespiti sonucu konulmaktadır. Tedavide semptomatik tedavi, yani belirtilerle mücadele edilmekte ve büyük oranda tetrasiklin gurubu antibiyotikten yararlanılmaktadır. Ülkemizde, zatürre çocukluk döneminin önemli bir hastalığı olmaya devam etmektedir. Yurdumuzdaki bebek ölümlerinin yaklaşık % 30’a varan kadarı zatürreden gerçekleşmekte olup, bu konuda Sağlık Bakanlığı gerekli önlemleri almaktadır.

Sağlıklı, mutlu nice sağlıklı günler diliyor, saygılar sunuyorum.