İnsanlar konuşamayacak kadar etkilendiklerinde gözyaşları devreye girer. Gözyaşlarımız duyguların ifadesi olmaya başlar. O anlarda tıpkı oğlu şehit düşen ve metin olmaya çalışan anaların yüz ifadeleri ve babaların sessizce akan gözyaşları, ömürlerinin kalan kısımların da evlat açılarının hiç dinmeyecek sızısı ve içlerine döktüğü gözyaşları.

Bazen de emellerine kavuşma ihtimalini kaybettiklerinde "hüzün gözyaşları", kavuştukları zaman ise "sevinç gözyaşları" dökerler. Bazen de sahtekarlığın simgesi "timsah gözyaşları" yalandır, yapmacıktır. Gözyaşları bir kıymettir. Yakınlaşmanın en güçlü yoludur. Duygusal yoğunluğun çoğaldığı anlarda bir boşalma rahatlamadır. Gözyaşlarını göstermek acizlik değildir; samimiyettendir içtenliktendir. Gözyaşları bazen "sana ihtiyacım var" ın en etkili ifadesidir. Ağlayan kişiyle ağlamak onu onurlandıran ince bir davranıştır. Birinin dostluğunu kazanmanın en etkili yolu ondan bir iyilik istemektir.

Çocuk olun gitsin...

Çocuk yönümüz su gibidir; şekli yoktur, şeffaftır ve bulunduğu kaba uyar. Çocuk dünün pişmanlığını yarının kaygısını yaşamaz; ama sürekli anı yaşar. Çabuk unutur, hep mizahi takılır, her şeyde eğlenecek bir nokta bulur, güler güldürürler. Onlar içten geldiği gibi anlık davranırlar. Plan programları yoktur.

 Her şeyi olduğu gibi görüyor, yargılamadan, sorgulamadan kabul ediyorlar. Fakir mahallelerin çocukları, zengin muhitlerin  çocukları hep aynı resmi verirler.

Biz yetişkinler ise onlar gibi olabilmek için terapi seansları ilaçlar, ruh hekimleri bizi çocuk yapmaya çalışıyorlar.

 “yetişkinler, çocuklar için rol modeldir” diyoruz; ama tam tersi örnek alsak çocukları ve yine onlara yansıtsak çocukluğumuzu, inanın her şey daha kolay olacak.

Diyorum ki; “çocuk olun gitsin” her şey düzelecek çünkü çocuklar yaşamın ustasıdırlar.

"İnsan kendini arıtmadıkça, başkalarını arıtamaz"

Gelişen değişen ve sürekli öğrenerek kendini güncelleyen aynı zaman da çevresini geliştirip, değiştiren ve güncelleyen insan, yani çevresinin parçası olabilen insan; çevresinin hem nesnesi hem de öznesidir. Çevreyi etkileyen geliştiren iyileştiren ve güçlendiren insan çevresinin öznesidir. Çevrenin kendisini etkilemesine, güncellemesine ve yönlendirmesine açık hale getiren insan çevrenin nesnesidir. Davranış, bilgi estetik ve varoluş kavramlarının denge içinde olduğu gelişmede insan öncelikle kendisini çok iyi tanımalı anlamalı ve kendinden yararlanmalıdır. Kendine yönelen insan kendini arıtır. Hacı Bektaşi Veli; "İnsan kendini arıtmadıkça, başkalarını arıtamaz" der. Değişen ve değiştiren olmak için çevrenin bir parçası olmak kendimizi tanımak kendimizi gözlemlemek etkin olmayı getirir.

Gazeteci olmak;

"Gazetecilik" yazarlık mesleği, Aile Danışmanlığı, Eğitimci olmamın yanında en önemli sıfatlarımdan birisidir.

38 yıldır çeşitli gazete ve dergilerde yazılarım çıkıyor.

Beni çok heyecanlandıran ilkyazım 1978 yılında başlığı, “Öğrenciyiz işte” ilk cümlesi, “öğrencilik meslektir; maaşı ise harçlıktır…” di.

 Yazılarımın içeriği çoğunlukla her insana göre, yani aile içi konular, iletişim, eğitim, sosyal, tarihsel ve siyasi konular vb kısaca, "insana dair her şey" diyebiliriz. İnsan, "ne yazayım mıknatısı" taşırsa kafasında, artık o iflah olmaz bir şekilde insanları, olayları gözlemlemeye okumaya, araştırmaya ve de en can alıcı noktası ise edindiklerini mutlaka paylaşma hastalığına tutuluyor. "Bak bunu yazayım" dediğim şeyleri not alıyorum. Face’de yazdıklarımı aldığım tepkilere göre tekrar gözden geçirerek bazen, "notlarım", bazen de, "ne düşünüyorum" başlığı altında aynı köşede birbiriyle ilgisiz paragrafları aynı makale içinde yayına verebiliyorum. Bazen yazarken nerede olduğumu saatlerin geçip gittiğini biliyorum. Araştıran, yazan ve okuyan bir insan için yalnızlık ve zaman en büyük lükstür. Danışanlarımla yaptığım görüşmeler, seminerlerim için gittiğim yöreler ve yakın arkadaşlarım; benim en kıymetli sermayemdir.