2008 yılında “GÖZ OLANI, BEYİN OLACAĞI GÖRÜR” başlığıyla üç bölüm halinde bir yazı dizisi yayınlamış, tarihsel süreç içinde üzerimzde oynanan oyunları anlatmıştım. Geçen on yıl sonrasında da dost maskesi takmış olan bazı sözde müttefiklerimizin şeytani plan ve projelerinin, hızlanarak devam ettiğini gördüğüm için düşüncelerimi paylaşmak istedim.

Türklerin Batıya olan  yürüyüşleri sürecinde Anadolu’ya girmesine, Rumeli’ye geçmesine, Balkanlar’ı almasına,  İstanbul’u  fethetmesine ve Avrupa içlerine doğru ilerlemesine   engel olamıyan  Haçlı zihniyetli Avrupalılar, Osmanlının 1453’te İstanbul’u fethi sonrası Avrupa’nın doğu kapısını kapanmasıyla, yeni çareler aramaya başladılar. Yüzyıllar boyunca Türk/Müslüman Devleti karşısında gerileyen Batı Dünyası, 1683 yılında  2.nci Viyana kuşatmasında  Osmanlı ordusunun yenilmesinden sonra  yeni bir safha başlatmışlardır. “Türkleri Balkanlar’dan atmak”  düşüncesiyle yola çıkan Büyük Devletler, Osmanlı’nın çağın gelişmelerine ayak uydurmamasından yararlanarak, süreç içinde 30 Ekim 1918’de Mondros ateşkes antlaşmasıyla Osmanlı’yı kayıtsız şartsız teslim olmaya mecbur ettikten sonra 24 Temmuz 1919’da SEVR antlaşmasını imzalatarak aziz vatanımızın elde kalan son topraklarını da gaspetmişlerdi...

Sonrasında bildiğiniz gibi Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal (ATATÜRK), başlattığı Kurtuluş Savaşıyla demokratik, laik ve tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetini kurarak, Türk insanının, namus, şeref, onur ve haysiyetini kurtardı.

Gelişmeler  Küresel Güçlerin ve Batı dünyasının tarih boyunca hiç bitmeyen sinsi plan ve projeleri günümüzde de binbir şeytanlıkla sürrmekte. Kıbrıs’ta Rum-Yunan oyunları, Doğu Akdeniz’de enerji savaşları, Ege’de karasularını aleyhimize genişletilerek bizi denizde hapsetme düşünceleri, silahlandırılan ve işgal edilen adalarımız, sözde Ermeni iddiaları, etnik ve dini kimliklerin  tanınması, yerel yönetimlerin güçlendirilip merkezi yönetimlerin bir kısım yetkilerinin devri suretiyle etkinleştirilmesi (adına yerel yönetim reformu diyorlar), Anadolu’da mevcudiyetleri dahi olmayan yerlerde Hristiyan ayinleri yapan Fener papazı, Patrikhanenin oyunları, Heybeliada Ruhban okulu  talepleri, öz be öz birinci sınıf Türk olan Alevilerin bile azınlık olarak tanınması istekleri gibi abuk AB talepleri ve ülkemize sığınmak zorunda kalan dört milyon Suriyeli mülteciyi düşünecek olursak  acaba çokmu  kuşkucu davranmış oluruz?

2009 yılında Oslo görüşmeleri olarak adlandırılan MİT-PKK görüşmeleriyle başlayan açılım-saçılım sürecinde, üniter  yapımız tartışmaya açılmış, Resmi Kurum ve Kuruluşlardan “T.C.”ibaresi kaldırılmış, adında “Türk” geçen her şeyden rahatsızlık duyulmuş, Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözleri silinmiş, okullarda andımız yasaklanmış, Milli Bayramlarımızın kutlanması engellenmiş, Osmanlı döneminde yaşanmış olaylarla ilgili olarak bile Cumhuriyetimiz ve kurucuları hedef haline getirilerek itibarsızlaştırılmaya çalışılmış, Anadolu coğrafyası TÜRKSÜZLEŞTİRİLMEYE  çalışılmıştı.

Yaşanan gelişmelerin 2013’te “çözüm sürecine” dönüşmesini hain planları için fırsata çeviren, şehirlere yığınak yapan, hendekler kazan, asayiş kuvveti kuran, vergi adı altında haraç toplayan, halkı yargılayan ve Devlete yakın gördükleri masum insanları katleden bebek katili terör örgütüyle yaşanan balayı, 2015 seçimleri sonrasında yerini hendek savaşlarına bırakmıştı. Teröristlerin anaları ağlamasın diye yurt savunması uğruna mücadele ederken şehit düşen asker-polis evlatlarımızın analarının gözyaşları sel olmuştu. Verilen tavizler gereğince, karakol ve birliklerinde suskun ve tepkisiz kalarak müdahele edemeyen emniyet teşkilatı ve asker ile yargı mensuplarının çaresizliği karşısında içimiz kan ağlıyordu. 2015 seçimlerinde iktidarın yaşadığı oy kaybı akılları başa getirdi de hatadan dönülerek teröre hakettiği ders verildi diye düşünüyorduk ki, meğerse öyle değilmiş. Yetkililerin tabiriyle, “buzdolabına kaldırılmış” olan ekşi yemek, tekrar önümüze konulmak üzere ısıtılmaya çalışılıyor.

Basında yer alan bazı haberler, toplumda “YİNE Mİ!!!”  kuşkusuna yol açtı. Stratejist Em.General Nejat ESLEN yazısında, “Türkiye’ye yeni bir açılım süreci başlat, Kürtlere özerklik ver, Türk kimliğini dışlayan kimliksiz bir anayasa hazırla ve uygula, ana dilde eğitimi kabul et...” şeklinde özetlediği yeni bir süreç başlatılmak isteniyor. Türkiye’nin yeni bir açılım süreci başlatması, kimliksiz bir anayasa hazırlaması, ana dilde eğitimi kabul etmesi ve Kürtlere özerklik vermesi isteniyor.

Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında “Büyük İsrail’i kurmak için”  terör örgütleri eliyle yakııp yıkılan, sınırları değiştirilmeye çalışılan  ülkeler, katledilen, vatanlarını terketmek zorunda kalarak mülteci durumuna düşen milyonlarca insanı gördükçe kuşkularımız iyice artıyor.

Geçmişin akil adamlarının yurt dışında “Federasyon incelemeleri” yeni bir Oslo sürecinin ilk adımlarının atıldığını, Yüce Meclis’te bazı densiz milletvekillerinin bebek katili terörist başına “Sayın” demek densizliğini hayretle görüyor ve ülkemiz üzerinde yeniden bir oyun kurgulanmasından endişe ediyoruz. (DEVAM EDECEK...)