GÖRMEMMM- DUYMAMMM- İŞİTMEMMMM MAYMUN MUYUM BEN?

Abone Ol
Geçenlerde sınıfta ders yaparken öğrencilerimden aldığım bir haberle tüylerim diken diken oldu. 
(Derste ellerinde telefon dikkatleri dağılıyor diyorum ama dakikalık havadis vermeleriyle de, maşallah haber ajansı gibiler...)
Hatay Reyhanlı’da..... patlayan bombalar....
Aynı günün gecesi ve ertesi günü televizyonların hayatımıza girmesiyle birlikte tanıdığımız şehitler ve katliyam haberlerinde Uzakdoğu depremleri, tropik tsunami, Afrika açları günlerinde kararan ekranlar, bırakın program yapmayı, birkaç kanalla alt yazı geçtiler. Olayın arkasındaki günlerde kaç kişiyle karşılaştım ki olaydan haberleri bile yok... 
Artık kanıksadık herhalde “Adam sende, geçen yılda olmuştu, ondan önce de, seneye de olacak...” Tabii yaşıyoruz hepsi bizim için. Ancak ateş düştüğü yeri zaten yakıyor ama bizim paylaşımlarımız insan olmamızın bir göstergesi değil mi?
Bazen, çok değil şöyle üç-beş metre yükselip yukarıdan şöyle bir bakıyorum halimize; Kan revan içinde yerde yatan insanlar bir kare teşkil ederken, Nişantaşında L. Voutton çantasını koluna takmış hatun dünya umurunda değil, çiftler çiçek çocuk “Savaş Yapma Aşk Yap” modunu tesadüfen yakalamış, vapurlar da davul zurna güvertede şakkudu şukkudu Osman Aga... arada diğer tekneler el sallamalar, Beyoğlu ortada kocaman bir tencere içi alkol dolu gelen içiyor giden içiyor, medya da konu hep meclis senin değil benim, bazıları töre kan davası meselelerinden başka hiçbir kuram tanımıyor, bazı  anne baba çocuklarına nasıl bir dünya bırakacam diye dertlenirken kendini adliyede bulmakta, televizyon programları Allahlık, bazısı yuvanızı yapacağız derken, bazısı nefsinize hakim olun adada yarışın aklınız başınıza gelsin diye cebini doldurmakta-oysa bir kesim hayatının tümünde Survivor oynamakta... Seyreden bizim gibi ahmaklar oldukça bu programlar primlerini kimbilir kaça katlayacak-Bazısı kişilik olmak ya da olmamak acaba hangisi doğru kafası karışmış yaşam koçlarında oturup kalmış...
Tüm bunlar yaşanırken birileri televizyon kumandası kullanır gibi düğmeye nazik bir temas ve yüzüne bürünen muhteşem tebessümle çoluk çocuk demeden kendine tıpatıp benzeyen cinsdaşlarını acı veriyor ve yok ediyor. Çocukken kumdan kaleleri koşarak bir çırpıda yok eden çocuk ruhu bu. Suç yine cahillik değil mi? Ağaç yaşken eğilir demiş eli öpülesi Atalarımız. Sadece atasözlerini uygulayarak yaşasak dünya süper olacak.
Çok güzel çizdiği halde simetriyi bir türlü çizemeyen öğrencimle aramızda şöyle bir konuşma geçti.
-Sen solak mısın?
-Yok hocam sağakım. Zaten sağı da solu da ak değil mi bu işin? Kaldım, anamın ak sütü gibi, persille yıkanmış gibi ap-ak... Aklar sıraya girdi... Zzzzzzttt hızlı çekim geri alıyorum...
Ak akçe kara gün içindir...Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı; “İlerle, bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle... Sarp Apak... Yumurta akı...  Aksakallı Nasrettin Hoca... Barış Akarsu... Akmaz Kokmaz Rüstem... Akacak kan damarda durmaz...
A-Ha... tütüyorum  bıraktım.
Son bölümde Muhteşem Yüzyıl eski bölümü verdi. Çünkü Meryem Uzerli nam-ı diğer Hürrem Sultan da dünyanın kargaşasından nasibini almış hastaneye yatmış. Sebep “Tükenmişlik Sendromu” Kolay değil haftada birgün bizleri televizyon karşısında tutabilmek adına, türlü entrikalarla rol yapmak ve o rolün hakkını vermek. Sanırım gerçek kişiliği ile çorba oldu bu rolle birlikte...Kendisine geçmiş olsun diyelim...Arkasından Süleyman, Cemile, Caroline ...gelmesin inşallah. Bu sivri karakterleri oynamak her babayiğitin işi değil tabii...
Bir de çağımızın sosyal medya ile çoşan “Ben” odaklı kişilik bozuklukları var, şöyle bir 10-15 sene içinde olgunlaşan. Dünyanın merkezinin onlarda olduğunu düşünen duygu yoksunu gençler. İşte onlara daha çok üzülüyorum.
Öyle böyle çağımızın vebası teknoloji, bizi maalesef duyarsız yaptı. Feci kınıyorum.
“Bombalar patlasın, çal oynasın.” 
Bu mudur?