“Söz, sihir gibi tesir eder / etkiler.” anlamına gelen hadis var.

Bazen bakarız fakat görmeyiz. Bazen duyarız fakat tınmayız. Birisi, dikkatimizi çektiği o şey hakkında uyardığı zaman pişman olur. Keşke farkında olsaydım. Bakmayla yetinmeyip, bir de görseydim. Duymakla kalmayıp, bir de üstünde dursaydım der ve tekrar o şeyi görmeye can atarız.

O şeyi duymaya kalkarız. Çünkü uyarılmışızdır. Çünkü dikkatimiz çekilmiştir. Çünkü farkeden olmuşuzdur. Zaten insan farkedendir. Yani bakan değil görendir. Şuur eden, akıl eden; her şeyden düşünceye pencere açandır.

Zaten bu yönümüzle gerçek insanız. Zaten bu tarafımızla sadece suretten ibaret olmadığımızı anlarız. Şahsiyetin sîretten, mânadan, mânevî tarafımızdan geçtiğini anlarız.

Meselâ bâzı kitaplara bakarız. Sayfalarını çevirir, şöyle bir karıştırırız. Sonra yerine bırakır almaya değer bulmayız. Fakat bir gazete veya dergide değerli bir yazarın kitabı okumaya değer bulan ifadelerini okuyunca; bizi bir pişmanlık ateşi sarar.

Kitabı almadığımıza bin kere pişman olur. İlk fırsatta almaya can atar. Buna kesin karar verir. Ya kalmamışsa diyerek de, derin bir endîşe duyarız. Demek ki insanın uyarılmaya ihtiyacı var. Dikkati çekilmeye muhtaç. Çünkü insan her zaman pür dikkat olamıyor. Her zaman istim üstünde bulunamıyor. Gaflet perdesi onu sarmış olabiliyor.

“Çünkü dikkatler, görmeden harekete geçmez. Zira iştiyak, bir güzeli veya matlûbu, duymaktan ziyade görünce devreye girer ve damarları ateşler. Hz. Mevlânânın dediği gibi:

“ ‘Köpek yatmış uyumuştur. İhtiyarı (isteği) de kaybolup gitmiştir. Fakat işkembeyi görünce kuyruğunu sallamaya başlar. At da arpayı görünce kişner. Kedi de, eti görünce miyavlar. 

“ ‘Arzu ve isteğin harekete geçmesine görüş sebep olur. Görüş, körük gibidir. Ateşten kıvılcım çıkarır.

“ ‘Aslında insan gözden, görüşten ibarettir. Geriye kalan kısmı ettir, deridir. İnsanın gözü neyi görürse, kendi değeri de o kadardır.’ “ (Aşk Görmektir, Muhammed Ali Eşmeli, Keşkül, Ekim 2004 s. 41)

Bu bakımdan tanıtım yazılarını okumak bizleri teyakkuza / uyanıklığa sevkettiği için çok önemlidir.

“Bu gerçek, İlâhî iklimde de böyledir. Sonsuz güzellikler, hakikatler, nimetler ve sanat harikalarının müşterek arzusu: ‘Göz gerektir göresi.’ ifadesinde toplanır.

“Çünkü müşahede edemeyen göz kördür. Basîrete muhtaçtır. Bunun için bizzat Cenabı Allah, kullarının gözlerini açmak kasdıyla kâinat sergisinde sayısız hareketlilikler, sahneler izhar eder (gösterir). Tâbiri câizse kudret ve sanatının bin türlü reklamını en çarpıcı dekor ve figürlerle bir film hâlinde bize sunar, gösterir.” (a.g.m. s. 41)

İşte büyük zâtlar / kişiler de yazdıklarını has talebelerine göndererek, onların bu yazdıkları hakkında duydukları intiba ve izlenimlerini sorarlar. Onların, okudukları üzerine kaleme aldıkları hissiyat ve duyguları; aslında insanların dikkatlerini çekecek cinstendir.

Bir bakıma okuduklarının; ehil kişilerce tanıtımı ve reklamıdır. Zaten üstatların / rehberlerin de gayesi budur. Ünsiyet ve ülfetten / alışkanlıktan dolayı dikkatleri sönenleri; tekrar kendine getirmek; okuduklarını, gazete gibi okumamalarını sağlamak içindir.

Sanki, kızım sana söylüyorum; gelinim sen anla kabîlinden.

X

İşte büyük zâtlar / adamlar bunun için olsa gerek; eserlerine rağbeti arttıracak, ellerindeki elması cam hükmüne sokmayacak ek yazılar kaleme alırlar ki, insanların başlarındaki gaflet bulutları dağılsın, dağıtılsın.

Sorarlar soruştururlar, has tilmizleri / fikirlerini kendisinden sonra yürütecek olanları harekete geçirirler. Ta ki onlar da diğer talebeleri, diğer okuyucuları veya okuyacak olanları kendine getirsin.

Nasıl kıymetli bir eser sahibi olduklarını bilsinler. Bunun bilincinde olsunlar. Eserlerin üzerine şuurlu, bilinçli bir şekilde eğilmeleri lâzım geldiğini idrak edip anlasınlar.

Böylece bakıp geçmesinler. Görmeyi bilsinler.

Böylece duyup geçmesinler. Üstünde durmayı bilsinler.

Gören olsunlar. Bakar kör olmasınlar.

Farkında olsunlar. Duyup geçmesinler.

X

“Demek ki her güzel ve her sanat, kendindeki güzelliğe talip olacak müşteriler, yani kendisini farkedecek, görecek gözler aramaktadır.” (a.g.m. s. 41)

Nitekim: “Bugün alabildiğine yaygınlaşan ve dev bir sektör hâline gelen reklamcılık ve sergicilik de göz şifresini kullanarak müşterilere ulaşmıyor mu?

“Öyle ki gözü kandırabilen, aklı ve gönlü de kandırabilmektedir.” (a.g.m. s. 41)

X

“Hiç görenle görmeyen bir olur mu? Düşünmüyor musunuz?” (En’am: 50)

Evet görenle görmeyen bir olmuyor be dostlar!

Kaldı ki: Ancak “Seyrân eden, hayrân olur.” (a.g.m. s. 44)

X

Tüm bunlar görenedir görene.

Bakıp da görmeyen köre ne?