Türkiye Cumhuriyeti “Barış Pınarı Harekâtı” ve sonrası “bölge barışını ve kendi sınırlarını korumada” ne kadar haklı ve kararlı olduğunu tüm dünyaya kabul ettirmiştir. Bölge ve dünya barışı için hemen hemen her devletle görüşmeye açık bir politika izlemiştir. Bu davranış da dış politika için güzel girişim olmuştur. Dış politikada unutulmaması gereken şu ilkeler çok önemlidir. ”Devletlerin dostluğu bireylerin dostluğuna indirgenemez; Çünkü devletlerin dostluğu milletinin menfaatleriyle eşdeğerdir. Bireylerin dostluğunda anlaşmazlık veya çözümsüzlük en çok iki üç kişiyi veya bir aileyi etkiler oysa devletlerin anlaşmazlığında milyonlarca kişi yani milletin tümünü etkiler. Dış politika da “düşmanımım düşmanı geçici de olsa dostumdur. Yani resmiyette küskünlük olmaz ilkesi ülke ve devlet olarak da seni er zaman güçlü ve haklı kılar.”

Bu başarının temelinde aslında Cumhuriyetin ilk yıllarındaki dış politika alanında kaydedilen başarılar yatar. Yani o yıllardaki başarılar Mustafa Kemal Atatürk’ün dış politika ilkelerini iyi analiz eden, şartların olgunlaşmasını bekleyerek durumu lehine çevirebilen, çıkarlarının gerektirdiği çerçevede tüm ülkelerle işbirliği içinde hareket edebilen bir politika izlemesinin sonucudur. Türkiye Cumhuriyeti bu sayede içeride gerçekleştirilen kapsamlı reformların ve devrimlerin kök salmasına imkân tanıyacak bir dış ortamı sağlayabilmiş, enerjisini ve kaynaklarını bu yönde kullanabilmiştir. Yine bu sayededir ki bir imparatorluğun küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti geçmişine saplanıp kalmaktan ziyade geleceğine odaklanabilmiş, çıkarlarını serinkanlılıkla ve sağduyulu bir şekilde belirleyebilmiş ve bunların gerektirdiği adımları cesur bir şekilde atabilmiştir. Bu özelikleri ve pratikte sağladığı başarı sayesinde Atatürk dönemi dış politikası birçok diğer ülkeye örnek olmuş ve bağımsızlığın ve refahın temel güvencesini savaşın değil barışın teşkil ettiği başarılı bir model ortaya koymuştur.

İşte dün olduğu gibi bu günde, dünya sahnesinde dalgalanmaların ve belirsizliklerin yaşandığı bir dönemde, Türkiye’nin dış politikaları süregelen değişime uyum sağlamakta ve çevremizdeki dinamikleri barış, refah ve istikrar yönünde şekillendirmeye çaba harcamaktadır. Çabaların odağında ise insan vardır. Köklü değişimlerin yaşandığı belirsizliklerle dolu bir dünyada ve kırılgan bir siyasi, ekonomik coğrafyada inisiyatif almayı bilen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle milletimizin girişimci ruhunu ve insani değerlerini yansıtan bir dış politika izlemekte; Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından belirlenen "Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesi doğrultusunda, Sayın Bakanında vurguladığı gibi; "Girişimci ve İnsani Dış Politika" anlayışını uygulamak en doğru ilke -olacaktır-olmuştur.

Köklü bir devlet ve demokrasi geleneğine sahip olan Türkiye, merkezi coğrafi konumu, derin tarihi tecrübesi, genç ve eğitimli nüfusu, güçlü kurumları ve dinamik ekonomisinden güç almaktadır. Türk dış politikası, birbirini tamamlayan çok sayıda siyasi, ekonomik, insani ve kültürel işbirliği araçlarından istifade etmekte ve küresel ölçekte düşünen ancak dünyanın her köşesinde yerel düzeyde etkinlik gösteren bir diplomasi uygulamaktadır.

Türkiye, NATO ve G20 üyesi, AB aday ülkesi olup, uluslararası kuruluşlara ilaveten 25 ülkeyle mevcut Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi mekanizmaları, ayrıca üçlü veya daha çok üyeli bölgesel oluşumlar ve 20 Serbest Ticaret Anlaşmasıyla geniş bir işbirliği ağına sahiptir. Balkanlar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika, Güney Kafkasya, Güney Asya ve Orta Asya'daki ülkelerle yakın bağlarını muhafaza etmiştir. Teknolojinin mesafeleri giderek kısalttığı bir dünyada Türkiye, Afrika Ortaklık Politikasını, Asya-Pasifik ve Latin Amerika ile Karayipler’e yönelik Açılım Politikalarını derinleştirmiştir.

Yani Türkiye, mevcut stratejik ilişkilerini güçlendirmeyi ve yenilerini geliştirmeyi amaç edinmiştir. NATO müttefiki ABD ile stratejik bir ortaklığa sahiptir ve Avrupa’nın güvenliği ve refahı için transatlantik bağları hayati önemde görmektedir. NATO'nun etkin bir üyesi olan Türkiye, Kuzey Atlantik İttifakına ve İttifakın "Güvenliğin Bölünmezliği" temel ilkesine önemli katkılarda bulunmakta olup, İttifakın operasyonlarına en fazla destek sağlayan ilk beş ülkeden biridir. Türkiye, hem AB hem kendisi için fayda sağlayacağını vurguladığı Avrupa Birliği üyeliği hedefine bağlıdır. Avrupa'yı da etkileyen birçok soruna çözüm bulma çabalarına etkin olarak katkıda bulunmaktadır. Türkiye, Avrupa'nın ve neredeyse tüm Avrupa kurumlarının bir parçası olup, kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ve diğer pek çok kuruluş dâhildir.

Terörizm ve aşırıcılık yanlısı eğilimler, dünya çapında tehlikeli bir yoğunluğa ulaşmıştır. Terörist gruplar, uluslararası barışı ve güvenliği tehdit etmektedir. Terör, insanlığa karşı bir suçtur ve herhangi bir ırk, etnik grup, inanç ya da coğrafya ile ilişkilendirilemez. Terör, küresel bir felakettir ve küresel mücadele ve dayanışma gerektirmektedir. Türkiye, hangi örgüt tarafından hangi gerekçeyle uygulanırsa uygulansın terörizmle etkin şekilde mücadele etmektedir ve de, edecektir.

Çünkü; herkesçe bilinen sözle söylersek: “Terörün dini, ırkı, milliyeti ve milleti olmaz. Terörün iyisi-kötüsü, bizdeni-sizdeni, müspeti-menfisi olamaz!”