Üç haftadır devam eden Taksim olaylarına hükümetin de daha yumuşak yaklaşımından sonra süreçte, Cumhurbaşkanınız da ifade ettikleri gibi sorunun demokratik olgunlukla aşılması ön plana çıkmaya başladı.
Başbakan, Bakanlar Kurulu ve iktidar partisinin yetkili kurulları ile istişareden sonra Taksim’de eyleme katılanlarla, sanat ve bilim insanları ile toplantılar yaptı. İçişleri Bakanı ve İstanbul Valisi sorunun diyalogla çözüleceğini açıkladılar, ardından İstanbul Valisi de eyleme katılanlarla görüştü. İktidar partisi sözcüleri de bu genel yaklaşıma uygun değerlendirmeler yaptı.
Polis ilk günlere nazaran müdahale etmeye özen gösterdi, polisle eylemciler arasında diyalog kanalları kullanılmaya başlandı.
Bu müsbet gelişmeler yanında Sağlık Bakanlığının eylemlerde gönüllü sağlık hizmeti verenler için yasal sürecin başlatılacağını belirtmesi gibi çelişkiler de olmadı değil.
Çözüm sürecini de gölgede bırakan eylemler son günlerde uzlaşma rotasına girer gibi olsa da; ABD, AB ve bazı Avrupa ülkelerinde etkili çevreler yanında dış basında da, pek de hoş olmayan yorumlara neden oldu.
Eylemlerin turizmi olumsuz etkilediği, tahrip edilen kamu malları dışanda (Başbakan zararın 100 tirlyonu aştığını açıkladı) borsa ve tahvil piyasasında da faturanın 1,4 milyar dolar olduğu Maliye Bakanı tarafından açıklandı.
Nereden bakılırsa bakılsın eylemlerin faturasının her geçen gün kabaracağı güvenlik ve asayiş sorunlarına başta ekonomi olmak üzere yeni yeni olumsuzluklar ekleneceği ortadadır.
Kuzey Afrika ziyaretinden sonra döndüğü Ankara’da Taksim Gezi eylemlerine ağır ifadelerle tepki gösteren Başbakan, daha sonra Topçu Kışlası için referanduma gidilebileceğini açıkladı. Ardından da parti sözcüsü Çelik “İstanbullu’ya sorarız, her türlü kararı öpüp başımıza koyarız” şeklinde Başbakanın en son tavrına açıklık getirdi. Daha sonra da referandım ifadesinin aslında belediye tarafından yapılacak bir anket, bir kamuoyu yoklaması olduğu belirtilirken Başbakan da eyleme katılanları, artık Taksim Gezi Parkı’ndan çekilmeleri için uyardı.
Bütün bu gelişmelerden sonra halkın kendisi ile ilgili bazı düzenlemelere katılım talebine kulak verilerek kimsenin burnu kanamadan kamu düzeninin yeniden sağlanması en halisane dileğimiz ve beklentimizdir.
Bunun yanında pek çok şeyin büyük bir hızla değişip geliştiği günümüzde bir asra yaklaşan demokrasimizin modern ve çağdaş anlayışlardan etkilendiği de unutulmamalıdır. Ayrıca toplumun bütün katmanları yanında anayasal tüm kurum ve kuruluşlar için, çağdaş demokrasiye geçiş sancılarının kırılmadan dökülmeden atlatımasına matuf önlemlerin ne kadar elzem olduğu da ortadadır.
Bu süreci demokratik olgunluk içinde uzlaşarak aşamaz mıyız?